Kır…
Kırılsın kırmadıkların
Kırılsın kırıla kırıla
Kırıldıklarında
Belki rahatlar
Sevinirsin
Bırak sessizliği
Susmak,
Çare değil çaresizliğe
Yaban yüzler baksa ne olur
Sen yalın yalın kalmışken
Tükendi zaman
Bu güz akşamında
Asileşti ağır kalan insan
Bu hazin dakikada
Tükendi mevsimler
Siz gündüzü sevdiniz
Biz geceyi,
Gecenin kapattığı gerçeği görmediniz
Perdeler kalksa ne fayda
Gözler görmüyorsa
Buğday başakları gibisin
Her salınışta değmez yüzün yere
Gülüşün sıcak, kaplar yürekleri
Gel yine bugün gönüllere serpil
Tanyeri ağartısı gibisin
Kar tanesi, sanki doğanın incisi
Gökyüzü hüzünlenince,
Kusuyor tüm azametini.
O yumuşak soğuğun uçuşu,
Ve şekilli beyazın,
Yer yüzünde birer birer eriyişi.
Derdi, tasayı,
Aşkı, ve vefasız sevgiliyi
Tüm isyanları unutmak için,
Bir çilingir sofrası kuralım.
Sofrada kuş sütü eksik olsun
Efkarlı müzikle beraber, bağdaş kuralım.
Ruhsuz ve yavan şehrin gecelerinde
O şehrin kaybolmuş caddelerinde
Korkularıyla sıkışmış bir çift yürek
Onların gözlerinde şehrin ışıkları
Nereye gitseler, kendileri
Ne yapsalar, özlemleri karşılarına çıkar
Gök kurşuni karanlık
Solmuş maviliği
Yer yaslı, yanık
Unutmuş doğurganlığı
Dün demlendin dingin dingin
Sözünü özüne kattın
Mayalandın
Bugün eriştin arta arta
Dilini dürüp hiçe döndün
güçlü bir şair. şiir kitabı çıkarmak için tam zamanı bence. Gündüz kitabevindeki (cebeci) cumartesi toplantılarına gelirse tanışmak isterim.
yüreğine sağlık efendim
başarılar