Seni her düşündüğümde
Umut tülleniyor avuçlarımda
Ben seni serseri bir gecede kaybettim
dudaklarında yarım ay
siyaha gömülüydü gözlerin
hiç bu kadar siyah olmamıştı
Şimdi sen geçiyorsun uzamdan
Beni görüyor musun, bilmiyorum
Elinde bir at nalı salımı
Uzaklardan kalma, paslı ve soğuk
İçinden geçiyorsun zamanın
Ben bu zamanın kenarında
Durmadan soluyor tüm çiçeklerim
bu öyle bir yok oluş ki
yine bahar gelecek deseler inanmam
yine yeşerecek çiçeklerin deseler de...
sarı, kırmızı, kahve...
döküldü yapraklarım dalından bir bir
Bir ihaleydi gözlerin
Uğruna savaştığım
Neyim varsa ortaya koydum
Seni kaybetmenin hastalığı var içimde
Dört yanı salgın...
Hüzünlü bir korkunun esiriyim şimdi
Sonbaharın sessizliğiyle ürperiyorum
Bu seferki eskisi gibi değil
Daha bi loş daha bi hüzünlü
Bir okadar da suskun
Bir an gözlerinin içine dalmak istiyorum
Sığ suların eteklerinde
Gizlenmiş deryalardan kalan
ve hiç bitmeyecekmiş gibi
Hiç geçmeyecekmiş gibi
Duran soluk ay!
Topal çobanın rızkına göz koyan
Aydınlatırken güneş
aheste aheste bu şehri
ölüm kokusu yavaş yavaş terk ederdi
ihtiyarlamış kaldırımları
uykulu gölgelerin ayak sesleri inletirdi,
dünden kalma sokakları...
Oysaki ben gidişimin hazırlığını yapardım
Sen uzaktan uzaktan
Hiç bir şeyden habersiz bakarken...
Hüzün duvarları yükselir her güneş doğumunda
Yalnızlığı yurt edinmiş bahçelerde
Nasırlı çiçekler uzar
Örülür sol yanımda hasretin soğuk duvarları
Bir adımlık uzağımda katil uçurumlar
Kulaklarımda gayrı meşru intiharların serenatları
Ve çıplak elleriyle güneş
Kucaklardı bir dal kırmızı tereyi
Bahçelerde gül kalmamış
Ayın yüzü yine buruş buruş
Yine içimde vakitsiz bir sela
Kim öldü, kimin bu vakitsiz feryatlar?
Bin nefes kalemsiniz
Tebrik ediyorum
ayşe hanım şiirlerinize biraz baktım. bazılarını okudum. çok başarılı buldum tebrikler. size ilk defa bu gün serbest kürsüde rastladım.