mideme atılan bir yumruk bile
bu kadar acı vermezdi
kaldırım taşlarına atılmış bedenimden
süzülen de kan değil
ve bil
cennet bahçesinden çalındığında da elma
ben suçlanmıştım
kızıla boyayan özgürlüğü yılan mıydı…yalan mı
nehirlere iade etmiştim ödünç aldığım sularını
içimde kanayan yaralar şelale şimdi
sararan parmaklarımın arasından
düştü
sessizliğimin
son
saniyesi
kanıma işlemiştin dinmez bir parlaklıkla
gözlerime çekilen kör çizgilerde uçuşuyordu
sahteliği sevdanın
tutuşan ihanetin sığıntı yılışıklığına düşen soluklarda
tıkalıydı kulaklarım bütün duyuşlara
ve kahpe vuruşları insafsız gülümseyişlerin
dalgalarında yiten bir sandal gibi
yok oldu tüm ümitler
ellerimizle büyütmüştük oysa ki
ne çok batmıştı dikenler içimize
ve ne çok karşı durmuştuk birlikte
sensizlikte hangi umut çiçek verir ki
yangınlara vurulmuş bedenlerin kızıl yalnızlığına ortak yıldızlar
duraksız nefes alışların duvarlara sinen kokusunda saklı
isterik bir sıradanlığın savrulan kahkahası
doygunluğuna bir kala bitmeyen doyumsuzluklar kapıda
buselik makamında inleyen sözlerden süzülen arzu
al yazmalara basılmış boncuklarda şehvet
varoşların gülü oldu
hissizliğin beş para etmez eti
entarisine sıvanmış çamurlardan
kim kurtarır Emine’yi
tık nefes kaçışların ortasına düştü
sarıydı rüzgar senden önce buralarda
eskiyen pek çok şeyin suçunu üstlenmiş
nihayetine eserdi
gelmeyişlerdeki demlenişlerin
dökülürdü dillerden ardın sıra
yaşama vurulan bir damganın dağılmış mürekkebine sürdüm yüzümü
...hüzün okşadı saçlarımı
/özgür
bir
büyücüyüm
ben/
dakikaların hızla tükenmesinin esaretinde
avunurken adına yazılan şiirlerde
hayatın anlamsızlığı seyrediyor
benden uzakta
al bir türkü dolanıyor dilime
...avaz avaz
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!