Ben nicedir böyle sarhoş olmadım.
Nicedir kırık şişe olmadım böyle.
Şarap olmadım bir dudaklık canı olan.
Böyle harap olmadım.
Zümrüd-ü Anka’ydım İstanbul’a ben, inanmazsın.
Seni bu gece öldüreceğim.
Sigaramın bitmesini bekliyorum.
Ve sana uygun
bir ölüm düşünüyorum.
Belki bıçaklamalıyım seni.
Yakışınca yakasına taktığı karanfil,
aşkını hep yanında taşıdı.
O şehir senin,
bu şehir de senin...
Çünkü şehirlerle hiç bağdaşamazdı.
O mavi gözlü kadının
gözleri gibiydi deniz
Öylesine mağrur, öylesine vefasız
ve bir o kadar kancıktı üstelik...
Gece, siyah parmaklarıyla dokunup
koyu ederdi rengini
Ah, nerede eş zamanlarda bulduğum sevda?
Nerede dudaklarında zaman ıslanan papatya?
Nerede düş?
Ki
Düş:
Sonsuz bir huzurdan aşağı sonsuz bir düşüş...
Bir kişi vefat etti mahallemizden.
Herkes “Zamansız gitti, ” diye söyledi.
Memnun değilmiş gibi yerinden
Başka bir diyara sefer eyledi.
Cenazesi kalkarken herkes ağlıyor.
“Deli, ” deme!
İçimden geldi sadece
sana yine ulaşmak.
Anlamı var mı, yok mu,
çok fazla sorgulamıyorum.
Başka bir denizin kıyısındasın.
Örtüyorsun gözlerini
(Bakışlarında kanat vuran martıları
görmesinler diye mi?)
Boğazında eskimiş sevda tadı,
İçinde topal bir hüzün
ağır aksak ilerleyerek
fethetmeye çalışırken gönlünü,
pencereden doğuşunu gördüğü
güneşin sarı saçlarına
yaslamış kırık gülüşünü.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!