Oltamı siyaha salmış yıldız tutarken
seni kullanıyordum yem niyetine.
Hafifçe salınırken Ay rüzgarda
yeryüzünde gölgemizi gece sanıyorlardı.
Gözlerine vurgun yıldızlar sıraya girmiş
hararetli heyecanlarıyla
Sokakta,
çiseleyen yağmurun ıslattığı
pervasız karanlıkta,
alevi kendini ısıran
güçlü bir kibrit yardımıyla
sigarasını yaktı kadın.
Gökkuşağının üstünde yazıyorum mektubumu,
Seni sevmenin yedi renginden oluşmuş.
Altımdan bulutlar geçiyor,
Üzerlerine harflerimi düşürüyorum.
Bunca zamandır olduğu gibi yine
Hah ha, bak sen şu işe, çok seviyormuş, öyle mi?
Yokluğumda ölecekmiş demek.
Gerekirse kapıma dek gelip de sürünerek
kocaman gözyaşlarıyla
ve hatta bağıra çağıra
ağlayacakmış demek.
Yalnızlar durağında
akşamüstü suları,
ekim başı, eylül sonu arası,
içine yapraklar dökülür
yalnızlıkların.
Beni bir mayıs sıcağında bulmalısın
unutulmuşluğuna ağlayan mezar taşları gibi
yıkılmama yakın.
Sevdaya dair her şeyimi sana bırakabilmeliyim
gözüm arkada kalmadan
ve yanı başında ağlayabilmeliyim
Anlamayacaksın,
neden dudağıma aynı sitem bulanmış;
neden yıkıyorum ağzımı
seni öptüğümü hatırladıkça
ve neden kaldırımlarda arıyorum yitirdiğimi
yağmur kenti yıkadıkça...
Gözlerimdeki süngü
Ey akıp giden öykü,
Söylenmemiş bir türkü
Olarak kalacaksın!
Bu hayatın tadı mı
Kaybolduğunda bir acıda,
yar,
üstleniyor çektiklerini
öykülerimde doğan
saydam tenli kuğular.
Zamanın gözleridir değil mi,
başka bir şey değildir üzerine yıkılan
-taşınması güç yük.
Yıldızları eksilmiş gece sızı verir ihtiyara
ve her gelen gün
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!