Anadoluda en nurlu Kadın
Anadolu anadolu
Anadoluda göklerin en nurlu yolu
Anadoluda en nurlu kadın
Anadoluda anadır kadın
Kim sevmez Anadoluyu
..
Anadolu kadınıdır bunu yaşayan.
Gece gündüz demeden her gün çalışan.
Bir an dinlenmeyip,her an uğraşan.
Nasır tutmuş eller perişan.
Eşin yokki durmaz bir an başında.
Çoluk çocuk büyüdü yok verecek aşında.
..
Her yılın 14 Şubat’ı AB-ABD Ülkeleri başta olmak üzere,Türkiye’de de yoğun bir hediye alternatifi ile kutlanıyor.Kutlanıyor/kutlanmasına da...gün biz de çok fazla abartılıyor.Özellikle de Metopollerimizde.Bir ay öncesinden yazılı ve görsel medya/sanal dünyamız,günden rant elde etme telaşındaki reklam verenlerin hizmetinde maraton koşuyor.Aslında birileri her zanan olduğu gibi 14.Şubat’lardan akıllara zarar paralar kazanıyor.Özellikle de KDV oranı sıfırlanmış o lüks tüketim olan pırlanta tacirleri gibi.Kelime anlamı sevgi ise gün için öncelikle sevginin tanımını iyi yapmak gerekir.Kime ne ifade ettiğinden ziyade,benim için sevgi...lüks hediyelerin/pahallı mücevher ve çiçek lerin/çeşitli harcamalarla 24 saatliğine savrulan milli servetin,gösterişin aşikarca abartıldığı GÜN değildir.SEVGİ...Kabuğu çatlamamış sımsıcak bir yürektir.
-SEVGİ...Merhamet,Emek,Çaba,Fedakarlık,her şeyden önce de...SADAKAT ile bağlanmaktır.El ele/göz göze/yürek yüreğe,acıyı,tatlıyı,yokluğu,varlığı paylaşmakla geçiyorsa yıllar..İŞTE O SEVGİ’dir.Daha geçtiğimiz son 3-5 yıl içerisinde sevgililer günü kutlamaları yapanların % 75’ inin ayrıldığı da dikkate alındığında; Böyle bir günün pekte gerekli olmadığı barizdir.
-Kim bilir Ülke’de kaç olumsuz gelişmenin ve gündemin üstü böylelikle kapanmış oluyor.Kim bilir kaç yoksulluk kapısı hiç hatırlanmadan gece sona eriyor.Kim bilir kaç Anadolu kadını bir güle bile dokunamadan doğacak güneşi bekliyor.Ha..14 Şubat Ülke’miz de en çok ta yabancı uyruklu,günü kurtarmağa çalışan / vatanından para uğruna kopmuş/Türk erkeklerini avuçlarında tutan kadınların işine yaramıyor değil.(Ukrayna,Moldov,Rus,Bulgar ve diğerleri) İşte bu kadınlar var ya geleneklerimizin aile yapısını da tartışılır hale getirdiler.Başta İST.olmak üzere tam gaz devam eden boşanma davaları ve son bir yıl içerisinde ayrılık ile sonuçlanmış 180 bin aileyi de göz önünde bulundurduğumuzda/olayın vahameti çok düşündürücü bir boyut kazanmış demektir.Şu yabancı uyruklu kadınlar meselesi asla küçümsenemeyecek bir hal almış durumdadır. Konu kapsama alanımda çok detaylı bir portföyde.İleride yazacağım.Düşünceleriniz hangi boyutlar da gelişir bilemiyorum..? bu benim şahsi bakışım/şahsi görüşüm...DANIŞ’ca Sevgi ye dair yazdım.
..
Bu sina çölü! ! !
kendini vermiş mateme
seyreder kederle akan denize
..
TÜRKLER’İN KÜLTÜR KÖKENLERİ: S–381–82,
TÜRKLER NASIL MÜSLÜMAN OLDU
Anadolu’da yaşanan İslam hiçbir zaman bugün bizlere dayatıldığı şekilde olmamıştır. Eğer öyle olsaydı Tasavvuf’tan ve Sufizm’den söz edilemezdi. Edilse bile üstün körü ele alınması
Adeta alışkanlık haline getirilmiş durumdadır. Örneğin her yıl kutlanan Mevlana törenlerinden ne hatırlıyorsunuz? ’NE OLURSAN OL YİNE GEL’,cümlesinden ve insanların dönüşünden başka. Mevlana’nın ardındaki devasa ‘BÂTINİ GELENEK’ tüm heybetiyle onun her bir zerresinde ve günümüze kadar gelen eserlerinde durmaya devam etmesine rağmen…
NİÇİN BUNLAR GÜNDEME GETİRİLMİYOR?
Cevabı çok basit:
Eğer bunlar gündeme getirilecek olursa, günümüzde halka dayatılan Müslümanlık anlayışı ciddi bir şekilde değişmek zorunda kalacaktır da ondan… Örneğin Muyiddin Arabî’nin
..
Bazen bir şairim
,Bazen bir anadolu kızı utangaç ,
Bazen de çılgınım 'dünyayı ben yarattım! derim delicesine, Bazen mahsun bir taş düşlerim başucumda adım bile yazılmamış ,
Ben kimim neyim bilemem
gezginim,
Sevgisiz olunca insan kalırmış ortalarda sahipsiz ANLARIM
..
Bu yağmur bir anadolu türküsüdür 06/05/2004
Çınlar kulaklarımda
Bir dinginlik verir ruhuma,
her damlasında
Ne olur yağmur yağ
Yağ ki umutsuzluğum seninle dagılsın.
..
32]Eğer Vahdettin'in böyle bir duruma, Anadolu harekatına, samimi olaraktan sahiplenişi var ise! Böyle bir şey, olsa olsa, ne şişi yakma, ne kebabı yakma, babında olabilirdi. Bu hal belki de çaresizlik sarmalındaki şaşkın, padişahı; iki bakımdan da kurtaran bir can simidi olurdu:
1-Anadolu hareketi, Mustafa Kemal söylemleri ile zihinlerde adeta bir efsane gibi şekilleniyordu. Mustafa Kemal halkın gözünde bir yandan eşsiz bir Çanakkale muzafferi, diğer yandan Yıldırım Orduları kumandanı idi. Padişah, Mustafa Kemal'in halk nazarındaki itibarını öyle bir kalemde silemezdi. Bu, kendi suyunu ısıtmak olurdu. Şu aşamada bunu göze alıp yıpranamazdı. Aynı şekilde, arkadaş grubu da böylesi seçkin yararlılıkları olan, vatan sevgilerinden şüphe duyulamayacak kişilerdi.
Bu heyetin halk nazarında bir teveccühleri vardı. Padişah şimdilik bu heyete çatarak halkın sevgisini karşısına almak istemeyecek olmasından da kaynaklanan, bir zuhurat vardı. İşte padişah böylesi bir güç karşısında, tutunamazdı. Üstelik böylesi bir oluşmanın istihbaratını yapmış olması da, padişahta sinsi bir plân uygulamasına değin fikircini uyandırır olabilecekti.
Padişahın asıl amacı, kendisinin az çok etkisinde olan bu kabilden kişileri, gevşek de olsa emrinde tutabilmesi olmalıydı. Bunun için de kurmay heyetin halk üzerinde uyandırdığı cezbedici olumlu etkiyi ve halkın umudu olan bir kurtarıcı efsane oluşlarına dek sevgi desteğini, böylesi bir hesapçı olacaktan şirinliklerle, elinde bulundurabilirdi. Üstelik yeni durumun, belirsizliğini koruyan oluşmaları içinde, bu tür söylemleriyle de, halk nazarında sureti haktan görünebilir olmasının da akılcılığı idi.
..
Kimi zaman düşüme
Eski bir Anadolu köyü girer,
Buz gibi çeşmeleriyle,
Bir ormanın gölgesinde…
Köy horozları öter ilkin
Tanyeri ağarırken.
Çok uzaklarda
..
33]Geçmişlerinde Trablusgarp, Bingazi direnişiyle, Yıldırım ordusu komutanlığıyla, Balkan direnişiyle, Hareket ordusu kumandanlığı ile hele hele Çanakkale savunması gibi başarılar nedeniyle; halkın bir çırpıdan gözlerinde silinemeyecekleri denli, güvenini ve teveccühlerini kazanmış emin insanlar idiler. Halk tarafından yönrtim tarafından tanınıyorlardı. Ve bunlara karşı her hangi bir girişim, hiç yoktan bir gaileyi başa sarmak olurdu. İstenmeyen, çığlaşma, karşı reaksiyonu doğurabilirdi. Bu göze alınamazdı. Sesiz ve derinden İngiliz oyunlarıyla, alicengiz oyunları ile bu gaile halledilmeli idi!
Bir başka olasılıkla da padişah, işgalcilerin kuklası olarak yediği baskı ve zılgıtlardan böylesi bir kaçışın bahanesi ile işgalcilerin zılgıtından kurtulacaktı. Velev ki Mustafa Kemal'i padişah kaçırttı. Padişah, bu izinli göz yumma olayını(!) gerçekleştirmekle bir taşla beş kuş vuracaktı. a-Padişah hem başarısız olacak, bir maceraya izin vermekle, halkın teveccühünü kazanacaktı.
b-Böylece bunlar yüzünden işgalciler karşısında bir daha başı ağrımayacaktı. c-Hem de işgalcilerin İstanbul'da olan her olayda sarayı sorumlu tutmalarına karşı bir misilleme argüman yaparak işgalcilere diyecekti ki; 'bakın siz bile, kumanda ettiğiniz, denetim bölgenizde, bu asileri elinizden kaçırdınız'; 'Ben ne yapabilirim ki' kabilinden diyebileceği bir töhmetleşmeyi yapacaktı. d-İşgalciler padişahın, bu güya göz yumuş manevi güçlenmesini de gizli istihbaratla lehlerine kullanacaktılar.
e-Bu iyi bir kozdu. Tereyağından kıl çeker gibi, hem işgalcilerin zılgıtından, hem de aksi bir durumla, bu kadroyu ani bir tutuklatmak zorunda kalmakla, halktan olabilecek, olası kafa tutar başkaldırılardan sıyrılacaktı. Bu iki baskı ve belayı, alicengiz oyunu ile savuşturmayı, padişah başaracaktı. Ne ki böylece padişah kendi açısından ne şişi yakmış olacaktı, ne de kebabı, yakmayacaktı.
..
Yıl 1991. Dergi yayıncılığın netameli yolculuğuna pür inançla ve bir avuç idealist arkadaşla henüz başlamışız. Anlı şanlı isimler yok ki dergi tanınsın. Öğrencisin paran yok ki dayanasın. Emeğini ve yeteneğini aşkla katan arkadaş grubumuzun özverisi üzerinde bir yürek yürüyüşüdür gidiyor. Büyüklerimizden “ Hevesinizi alın bakalım” edaları, imaları, göndermeleri yağıyor. “ Ne de olsa sonunuz malum! ” demeye getiriyorlar.
İşte bu şartlar altında bunaldığımız bir noktada,” Ben filan ilden falanım” diye bana veya dergide emeği olan diğer arkadaşlara övgü dolu, heyecanlandırıcı moral telefonları geliyor. Diyorsunuz ki; “ Bu manevi sorumluluktan kaçamayız! .” Ve bir gayret, ha gayret çalışıyorsunuz. Böylelikle, ısrarlı çabalarla gün geldi dergi artık kendini taşıyacak düzeye ulaştı. Yayın hayatında bir yer edindi. Çok sonra öğreniyoruz ki, bize ulaşarak o zor zamanlarda “ son bir gayret duygusu”nu canlandıran telefonların ve mektupların kahir ekseriyetinin sahibi sadece bir isimmiş: Durdu Şahin.
Derler ki Durdu Şahin Çınar Dergisi’nin eseri. Şimdi 15 yıllık Çınar’ın başlangıcındaki iradeyi etkileyen şu gizli imzayı anlattıktan sonra diyorum ki; o emektar arkadaşlarımızdan birisi dahi olmasaydı bu dergi bugün olmazdı. Birisi de anlattığım sebeple Durdu Şahin.
Bu, onun bir yönünü işaretliyor: Gönül adamlığı. Yorulmak nedir, gücenmek ne demektir bilmeden yürüyen bir derviş ruhlu dost. Dersini anlatmakla yetinmeyip öğrencilerinin yeteneklerini keşfe soyunan bir eğitim alpereni. Öğrencilerinin tomar tomar çalışmaları dergi postasından çıkıp da önünüze yığılınca kızmakla gülmek arasında gidip gelirsiniz. Dersiniz ki: “ Gene Durdu’luğunu yaptı.” Şimdilerde o “tomarlamalar” “ mail” hesaplarında birikiyor ya, eksik olmasın!
..
Her karışı kutsal vatan anadır Anadolu
Volga Meriç Dicle Fırat Tunadır Anadolu
Toprağı can,Bayrağı kan manadır Anadolu;
***Türk oğluyum Türküm Ben Türk kim beni susturacak
***Var mı daha gür bir ses ki be sesi bastıracak..
Ötüken den hız almışım şimşektir kanatlarım
..
13. yüzyılda Horasan’da doğdu
Lokman-ı Perende’dir ilk hocası
Daha sonra Anadolu’ya düştü yolu
Hacı Bektaş Veli, bir Anadolu seyyahı
Büyük Türk düşünürü, büyük ozan
Gönül insanı, gönüllerde sultan
..
Süleyman Şah, Ertuğrul Gazinin Babası,
Osmanlı padişahlarının Osman Gazi Dedesi.
Bütün Türk Beyliklerini bir arada tutan hamisi.
Anadoluyu Türk'e yurt yapan gönlümüzün ışığı.
Kalbimizin,soyumuzun,Anadolu Türklüğünün atası.
Ruhun şad olsun, Mekanın cennet, makamın kutlu olsun.
..
Haitiye Somaliye GAzzeye Yardım Eden Vatanseverler, Şimdi Van İçin Sessiz ve Duyarsız Kalmış Durumdalar..! Neden mi?
Çünkü Van Doğu Anadolu Bölgesinde, Çünkü Van Kürt Ağırlıklı Bir Şehirdir, Çünkü Van Terörist Besleyen Bir Vadidir.. Çünküler Bitmez Nedenler Artar..!
Başbakanın Yapamadığını Allah Yaptı Diyenler O Halde 200 Mahkumun Özgürlüğünü Neden İstesin Allah? Biraz Zihniyet İstiyorum Biraz Düşünce..
ve Ülkücü KöpekLeri Anca Sizin Gibi İnsanlar Bu Duruma Gülebilir.. Ama İnanın Bana Burnunuzdan Fitil Fitil Gelecek Hz.Muhammed (s.a.v) diyor ki: Müslüman kardeşinin uğradığı felâketi sevinçle karşılama! Allah onu rahmetiyle o felâketten kurtarır da seni musîbetle imtihân eder....
İnadına Vanlıyız İnadına Ötekiyiz.. !
..
Göktürk-Oğuztürk-Atatürk liderliği ile insanlığı uygarlığa taşımaya emek yüceliğidir Türk tarihi. Tarih ‘yüce’ onuruyla onaylıyor bu emeği ve Yüce Türk Milleti insanlığa bu hizmetiyle sorumluluk güvenidir doğanın yaşamına. Atatürk’üm bu yüceliğe imtihandaydı, köprü durdu yine insanlığa ve dedi ki: ‘Evet, Yüce Türk Milletiyiz. Yüce Türk Milletinin efendisidir köylü’. Yücelikte yücedir Çiftçi anlayışı. Türk kadınının yüreği ordusunun ayakları altına serilidir, yüreğime bas incinme ve ilerle der, andına. Er meydanında, Er başını çevirmez geri, yoktur şüphesi ve ilerler. Ar meydanında kadını korur çoluk çocuğu, yaşlıyı, hastayı, özürlüyü, evi, ahırı, sığırı, sıpayı, davarı, bağı-bostanı, toprağı-suyu-havayı... Türk varlığı ordudur, ana korur. Bu yüzden vatana Anavatan, yasasına Anayasa, toprağına Anadolu deriz biz. Anayasa köprüdür, değişmez, değiştirilmez, güçlendirilir sadece ve ancak. Peygamber ocağımdır Ordum. Peygamberimin kılıcını taşıyor yüreğim, elim çok yakındır, hiç uzak değil yüreğime.
Yahudilik yemidir Tarikat. Hep ar meydanına dalar, er meydanına akar zehirini. Hep kadını araç eder, şimdilerde de çocuğun, erkek kız demeden ırzını araç kullanıyor. Bir ordumu, bir Anayasamı, bir hukuku parmaklayan bu AKP hükümetinin Yahudiliği nasıl anlatılır? Onu terimlerde, onun diliyle eylemiyle birlikte resmini çizmeli, Anayasa ve Ordu, Millet ve Vatan, hukuk ve hak diye söyleyiş haliyle de: Anasını almış kucağına bir pozisyonda ve geziniyor… Anası demez mi hiç, yeter evlat indir beni? Yahudiliğin sözlüklere terim bağışı toplamı beş parmakta sayılıyor, ama o hizmeti o adıyla söylenirse suç oluyor da derler, soylular ya… Öyleyse terimler resmi çizilir tuvalde, eylemlerin terimlerde resmi, projelerin terimlerle resmi, sönen mumun karanlığında şekillenen yalan teriminin resmi vs. gibi ve soylulukla… Her insanın bir ilgi alanı vardır ve ilgisine fantezisi hareketlidir. Parmaklamak terimi nasıl bir fanteziye hareket ettirir, bunu kişilerin kendileri bilir. Her insan bu konuda normal olarak şöyle düşünür denilemeyecek kadar abartılmış yönetim, artık düşünceyi dondurmuş bir konu olduğuyla, söz gümüşse sükut altındır sınırına dayanmış oluyor. Artık bu yönetim millete bir buzdağı umarsızlığı ile dosdoğru nefretini ve vahşetini kusacağını kendine özgü haklandığını da eyleme geçirecektir.
..
Anadolu güzel
Anadolu Cennet
Taşları altın
Toprağı bereket
Suyu ab-hayat
Ekmeği lezzet
İnsanı âlim
..
sen aydınlık yüzüsün köylerin
sen el değmemiş küçük çocuk
sen büyük görkemli dağlara sığınıp
göklere karışan
Anadolu da bir köy bacası...
..
Öğretmen Benisa’ya Mektup
-Başarılı bir romanı tanıtmaya ilişkin başarısız bir yazı-
Yoksulluk ayıp değil, bu bir gerçek, hem içkiye düşkünlüğün de bir erdem olmadığını bilirim ben, hem de daha iyi bilirim bunu. Ama sefalet, sayın bayım sefalet ayıp. Yoksullukta yaradılışımızdaki soylu duygularınızı koruyabilirsiniz ama, sefalette hiç kimse, hiçbir zaman koruyamaz bunu. Sefalete düşmüş bir kimseyi sopayla bile kovalamazlar, süpürgeyle süpürürler toplumun içinden. Bunu da sırf onu daha çok alçaltmak için yaparlar. Bunda haklılar da, çünkü sefalete düşerken ilk kez ben kendimi aşağılarım.” (Dostoyevski, Suç ve Ceza)
..
Bir yer vardı,
Anadolu dediğim,
Gençliğimde karış,karış gezdiğim,
Toprakları zengin,
İnsanları dürüst çalışkan,mutlu
Misafirperver dediğim.
..