Tut ki kavuşmayı
gelecek günlere bıraktık
rüzgara bir ıslık çal
gülüm nerdesin
yüreğime hasret tohumu ekip
su yerine özlem serpiyorum
Siz masal dinlerken
biz Tanrı dağında esen rüzgarlardan dinledik destanları
Altay dağlarındaki ateşlerde biledik pusatları
kuşluk vakti Ötüken’den düştük yollara
yitik gecelerden geldik Anadolu’ ya
Türk ’ün keskin kılıcında
ince ince yağan
nisan yağmurlarında
saçların ıslanırdı
ben kahırlanırdım
üzüm karası
gözlerinden akan yaşlar
Ölmüş evler
öldüğünde baba
öldüğünde anne
ölür evler
tenhada kalır sokaklar
bakımsız kalır damlar
dağıldık tespih taneleri gibi
sen gidince annem
kapıdan kovulan el olduk gayri
hafif bir rüzgarda savrulan yaprak
güneşte kırılan dal olduk annem
sen yoksun annem
ömrüm gözlerine emanet
altın sarısı saçlarının ışığı
kıskandırır güneşi
ellerinin ipeksi dokunuşu
mavi bulutların kucağında
usulca beni sarsan yar
Saat 4:17 geçe
mazot renginde gece
yer yarılır gök inler
düşer toprağın altına binler
yavaş yavaş kısılır sesler
kirpikler buz tutar
Ulu orta bir yerde
Kıev meydanında
namluyu dayadılar alnına
Mariya bebeğin
açılmadan yumdular
deniz mavisi gözlerini
Melek yüzlüm
mayıs ayının sıcaklığını beklerken çiçekler
al al kızaran yanağından güller açardı
aydınlık yüzünün güzelliğinde
adını yazardı dağlara taşlara
sevdasını bağıra bağıra söylerdi gökte uçan kuşlara
kopardılar toprağından
söküp attılar köklerinden
yaşlandı gitti ninem
memeleri süt vermez
gözleri görmez
dizleri tutmaz oldu




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!