Hep sözlerim dürütlüğe tarifim,
Ben böyleyim akıl almaz herifim,
Aç kalsamda dürüstlüktür şerefim,
Veren Allah dostum kula kul olma.
Akıl almaz yalakalar, yaftalar,
Çıkar için sahte olan softalar,
..
Yapının yenileşmesi doğrultusunda ikinci bir sürükleyeni de, Dünya konjonktürünün, çevresel feodal dönüşüm baskılarıdır. Yemen, Medine gibi yerleşiklerin, suyla tarım yapılan yerlerin verimliliğini artırmak için, köleci yapıyı feodal yapıya dönüştürmüş olmalarıydı. Yeni feodal yapı, geleneksel köleci yapı ile uyuşmayıp çatışıyordu.
Köleci düzen kalkmamış, biçim değiştirmişti. Nisbeten köleye biraz serbestlikler gelmişti. Aşiretler çatışmasının temelinde bunlar da vardı. Arap Coğrafyasının kendi içinde taşıdığı etnik dinsel inançların baskısı kadar, Yahudi, Hırıstaıyanlık gibi öğretiler de Mekke’de hem inanırları vardı hem de kol geziyor olmaları yeni yapının araçlarını oluşturacaktı.
Hıristiyan, Zerdüşti ateş gede ve Hinduizm gibi inançsal yapılar ve Sasani, Bizans gibi imparatorluk yapılarla çevrili olmanın ihraççı bir baskı, alınışı da ortalık yerde ayan beyendı. Bizans, Sasani gibi feodal dönüşümünü süreçleştiren iki yapı, ihraç ürününü Arap'ın önüne açmıştı. Daha 7. yüzyıl ortalarından itibaren İslam bunlarla, yani; feodal bir ilişkiler uzlaşmasıyla ya da feodal ilişkiler koalisyon ittifakları olaraktan, sonradan ortaya çıkacaktı. Yol, aşiretler barışından, uygarlık ortaya koyan başarı siyasetine uzayacaktı.
Aksi halde, yeni yapı sırf fetihlerle yayılamaz ve gelişemez, tutunamazdı. İnşanın temelinde bu ve yukarıda sayılan yönetsel düzenlenişle ilgili mali alandaki, cesur gözü pek ve konjonktürsel açılım yapılacaktı. Bu durum Halife Abdülmelik'le süreçleşecekti. Abdülmelik, çok ırkçı, faşist ve kısır döngüler içindeki siyasi çekişmeli, geleneksel Arap aşiret uygulaması olan mevcut yapıyı; yani Emevi uygulamasını, yavaştan etkisizleştirecekti. Yapıyı; feodal düzenleşme içinde ve feodalizme özgü olan organizeliklerle, yeni koalisyonlarla, yeni ittifaklık anlaşmalarının içine doğru sürüklüyordu. Böylece Abdülmelik geleceğin sağlam tohumunu eker olacaktı.
..
Aşk ile ibtida eder şuara, zira
Akıl mahduttur, aşk bi-mahdut
..
Sevgili Yavrım Günnük;
Biliyo mun sevgili günlük senden başka derdimi dinleyon yok. Kimsenin beni ıslayıp gazıdığı(ciddiye aldığı) yok. İyi ki sen varsın. Dert ortağım benim.
Hani geçen gün bizim Adem, - Sızma Adem yani - kümese giren sansarları yakalayım derken sansar parnağını kapmışdı, nasıl oldu ku? İyi ki başka bir yerinden dutmamış, söylemek ayıp olmasın. Sansar bu, nerenden dutacağı belli mi olur! Valla dötünü de gapar, gözünü de.
Mektup yazdım Adem’ e. Aycık akıl verdim. Dili, olmuş bi fırıncı küreği. Başına iş açacak o sivri dili yüzünden. Mektupta şöyle dedim Adem’e:
..
Peygamberleri onlara dedi ki:
Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah hakkında şüphe olur mu? " (İbrahim Sûresi: 14:10)
Allah vardır ve birdir.
Delili bütün varlıklar, şahidi akıl ve ilim.
Muhatabı akıl ve irade sahibi olan her İNSANDIR.
..
Hileden uzak, yalandan kopuk; huzurdur benim dunyam
Seytan'dan uzak, Mevla'ya bir arsindir benim ruyam
Selamet, rahmet ve baris doludur benim dunyam
Onun icin odur benim dedigim dunyam
Hak etmedigim alkisi yumruk sayarim ensemde
Sevdigine reva gorurum canim gibi sevsem de
Yalvarmam bir yudum su icin can verip olsem de
..
İnsana, dünyaya, evrene baktım,
Gördüm ki, büyükler, büyük içinde.
Akıl topallıyor, akıl şaşıyor,
Bu düzenli, ağır büyük içinde.
*
Her yapının kendince bir işi var.
Bir düzeni, akışı, gidişi var.
..
Her ne kadar hayıflansam
Hüznün sığınaklarında şafağın iştiyakıyla etrafa bakınsam
İçimde düğümlenen hicran sahnelerinin dramını hakkıyla anlamaya çalışsam
Aklın ve zekanın ne olduğunun farkındalığıyla bilinçaltımı küflerinden arındırsam ve rahatlasam
En güçlü ve korkusuz canlar
İnsan sıfatına aday olan heyecanlar, saf ve masum olanlar
..
Evrenin iç güzelliğinde bir dünya var, insan uykudan uyandığında gözlerine çarpan çirkinlikten rahatsız bile olsa sevgiden söz ediyor.
Evrenin iç güzelliğinde bir dünya var, insan uykudan uyandığında gözlerine çarpan çirkinlikten rahatsız bile olsa sevgiden söz ediyor. O çirkinliğin içinde şeytan bile olsa sevgi dışında söylenecek söz bulunamıyor.
Türkiye kendine özgü güzelliği olan bir ülkedir. Belki bazılarına göre küçük ama yüreği büyük. Çünkü tarihsel özelliği yanında doğa güzelliğiyle ünlenmesi insanı büyülüyor. Yani insanın içinde sanki nefret tükeniyor. Dünyada yaşayan her insanın içinde kendi Kuranı var. Böyle bir durumda yapılacak tek şey Kuranda yenilik yapmak. Daha doğrusu Kuranı değiştirmektir. İnsan içindeki Kuranı değiştirmezse sevgiden başka hiçbir şeyin olmadığı yere erişebilir mi?
Türkiye’yi sevenlere Ankara’dan sevenlere söylenecek söz tükenmişse, insanın doğası bakım istiyor demektir. Aslında Türkiye bir bütün olarak altın bir ülke, ama kendi kendine yetemiyor. Lider konumunda olanlar bu gerçeği dile getirmedikleri için insan bile yatırım yapmıyor.
Yalnız Türkiye’de yaşanan güzelliklerin dışında geçmişte yaşamış liderler gibi lider yetişmedi. Bu yüzden tek lider egemenliği yaşanıyor. Bunun nedeni de dinin siyasete alet edilmesidir.
Günümüzde Türkiye’de yaşanan yalan, iftira ve fitne sonucu, iç güzelliğin yerini ruhsal kirlilik alınca fitnenin vicdanı eritmeye başladı. Vicdandan sonra insanlık da erirse, sonunda sıcaklık giderek artar ve fırtına esmeye başlar.
Kötü düşünceyi bir yana bırakıp, yapılacak beyin fırtınasında evrende örneği az bulunan Türkiye’nin yaşanabilir ülke olması için kalkınma modeli üzerinde duralım.
..
Belki bir merhaba belki himmette
İten elden uzanan el güçlüdür
Belki bir selam için belki hürmette
Söven dilden müşfik bir dil güçlüdür
Deli gönül sabırda selamet var
Devamlı olanda güç var kudret var
..
Akla hitap eden salt kelimeler herzaman dikkat çekmiştir.
Ancak hiçbirzaman bağdaştıramaz akıl sınırlarımızı.
Bir başka mantık bir öneri olabilir ancak kendi düşüncemizle örtüştüğünde, o zaman tek bir kelimede dahil olsa bize uygun yaşama bakışımıza denk düşecektir.
Oysa yaşama bakışımızın ayrıntısı, daima kelimede kifayetsiz kaldığı için çoğu kez akla aykırı düşüncelerimizle bağdaştırırız duyuşumuzun derinliğini...
Her insanın akla aykırı geldiği yada akıl sınırlarını aştığı anlarda,kendi sınırlarında,belirsizliğin en uç noktasında kendine doğduğu anlar olmuştur.
Bu yaşama doğuşunda ki manevi boyuttur.
Her insanın gerçekliğe ihtiyacı vardır.
..
Atalarımızın mağarada, kovuklarda sığınma olarak yaşadıkları dönemlerin tümünü mağara adamlığı (mağara dönemi insanlığı) olan yaşama olarak söylemek, bizlerdeki yanılgıyı oluşur.
Bunu böyle bilmek; Erik Van Daniken paradoksu (çelişkisi) içinde olmaktan öte gitmez. Neydi bu paradoks; “atalarımız yüz binlerce yıl hiçbir şey bilmeden mağarada yaşadı. Sonra 5000 yıl kadar önce birden ateşi buldular, mağaralara duvarlarına, kayalara, resim çizdiler; mağarada çıkıp yerleşik hayata geçtiler vs.” Yani hemcinsimiz birden akıllandılar demenin itirazını yapıyordu.
Beş bin değilse de 12 bin yıl kadar önce böylesi süreç çoktan başlamıştı. Bunun böyle oluşundaki izahı yapamayan Daniken, bu süreci uzayda gelenlerin, atalarımıza suni bir ilhak yapmalarıyla bu durumun ancak böyle birden bire olabileceğini söyler.
Ya da uzaylıların hemcinslerimiz üzerinde, hemcinslerin genetik kodlarıyla oynamalarıyla ancak akıllı oluşun böyle birden bire olabileceğini, okurlarının akıllarına mucize ediyordu. Bu çok makuldü. Ama hiç te gerçek ve doğru değildi.
..
Kabiliyet(Bilgi+Güç) tek, sonsuz ve sırdı.
Sırları açılsın diye
İnsanı Akıl ve nefisten yaptı.
Biyolojik mekanizma beyin ve duyular
Ruh dünyaya oradan bakar.
..
Caresi yok ilmi ilgisi iliskisi bilgisi becerisi kökü bagi özü itibari mahsusu münasipligi ulasimi erisimi kurumu kurgusu iletisimi yakinligi egimi yolu inisi yokusu yani yani yöresi asli asaleti düz bayir gece gündüz yaz kis demeden basit ve yalinlikla YASAM SEVGiSiNE dayali olan kisilik ve karakterlilikten cehennem olup; cin cinnet nefret kin cinayet garez gerilim kir kahir küfür lanet linc vahset karanlik mezhep etnik sehvet siddet tohumlarinin ÜRETME CIFLIKLERiNDE cogalmis büyümüslerle kapisip dögüsüp bogusup bilenip, ayrisacaksiniz dedi…..
Catisacaksiniz buyurdu…
Yozlasacaksiniz emretti…
Savasacaksiniz kükredi…
Parcalanacaksiniz bagirdi…
Bölüneceksiniz homurdu…
Sürüneceksiniz yirtindi…
..
Bir zamanların, en moda ve yürürde olan deyimi; 'Kökü dışarıda olan yayınlar okumak' idi. Bu öyle bir aidiyet ilkesi idi ki bütün kimlik ve yurttaşlık haklarınız adeta bu cümlenin kapsamında olup olmamanızla sınırlı idi! Uslu ve yaramaz oluşunuzun şaşmaz bir ölçüsü idi! Sizi bir X ray cihazı gibisindenden içinizi dışınıza açık eden, sihirli bir buluştu! Adeta bilmezliğin baş tacı edildiği zamanlar idi.
Bilme ve öğrenme, bilimsel felsefe içinde gelişme, bir insanın en temel hakkı ve zorunluluğudur. Ki bu hak toplumsal sağlayışlar içinde de, zorunludur. Evrensellik taşıyan, bilim, bilgi, edebiyat, sanat, teknoloji, üretim olan her şey, ülke sınırları ile mahfuz kalamazdı. Nasıl kişilerin vücut gelişmesi için sağlıklı beslenme zorunlu ise; kişilerin öznel gelişmeleri de; sağlıklı bilmeleriyle, sağlıklı öğrenme ve sağlıklı düşünmeleri içinde bilimsel felsefeci tutumlarıyla ancak zorunlu olurdu.
Bir insanın; bilime ve bilmeye karşı olması, gerçeğe aykırı olması, ile bir toplumun bilimsele, bilgiye ve bilmeye aykırı olmasının, çok ama çok kıyaslanamaz denli çok, farkları vardır. Bir toplumun yıkımı, tam bu noktada bilimsel duyuş noktası ve bilimsel düşünüş noktasında sorgulaşılıp hesaplaşılmadıkça; ulusseverliğiniz ve yurttaşlığınız ve sorumluluklarınız ve toplum olmanızın zorunlu gereği nereden ortaya konur olacaktı ki? Demokratik toplumlar en çok bu noktalarda belirirlerdi.
Toplumsal hayatların da, bir kırılma dönemleri vardır. Bu kırılmaların kimi olumlu, kimi olumsuzdur. Kimi olumsuz kırılmalarda, maksatlı ve etkin güçler, faaliyete geçerler. Bunlar, bilmez ama samimi ve dürüst olan yapılarınızı ve toplumun değer yargılarını kullanaraktan; halkı kendi şer eksenlerine doğru çekerler. Bunlar şer odaklarının kullandığı toplumların, kendi açmazlarıdırlar.
..
Akıl nedir? Ne değildir? Sorusu var kafamda
Bilmem ki gören var mı onu bu dünyada
Bulmuşlar mı ki onu saklandığı yerden
Yok, yok, bulsalar belli olurdu bir yerden
Herkes çılgınca koşuyor bir yerlere
Amaç nedir elde edilecek ne var
..
Materyalist çağın maddeci insanı maneviyattan uzaklaşıp,
ruhunu maddenin dar sınırları içinde hapsettiğinden mikro ve makro alemde her gün yeni bir buluşa imza atmasına rağmen;
Maddenin sert ve soğuk duvara çarpmanın şokunu, şaşkınlığını ve şımarıklığını yaşarken,
Binlerce yıl önce yaşamış,
Ruhlarının mana ikliminin sonsuz ufuklarında pervaz eden insanların zamanlarının teknik imkanlarının kısıtlılığı sebebi ile taşlara kazımış oldukları ruhlarının ilhamı olan işaretlerde kurtuluş müjdesi arama fakirliğin,
..
59]Bunun içindir ki şimdi de 1996'dan beridir de 'Cumhuriyet Travma yarattı' terene ve sakızı var edildi. Cumhuriyet aydınlanmasıyla asla ve asla buluşturulamayan halk, bunun yerine toplumumuzu; hortlaklarıyla, yani tekke, cemaat ve tarikat gibi mezara gömdükleriyle hızla ve tam bir demokratik özgürlükler içinde(!) buluşturulmasının çok ivedi gayretindedirler!
Şimdi güzel Türkiye'miz, nüfusun % 10-15 i aşmayan bir bu gibi azınlığın ve fevri çabalarının, gayretleriyle olan tarisel, nesnel ve bilimsel olgulardan yoksun olmanın aydınlanması içindedir! Aydınlanmamanın temelinde, bir akıl ve ekonomik fakirliğin, bir sınıfsal çelişkinin, uluslar arası güçlerin egemenlik yarışmasının belirleyici rol oynadığı, anlaşılamadığı için 'halk iradesi' boğması ile toplum, cendereye hapsedilişle sıkıştırılmaktadır. Halkın bir paket erzaka ihtiyaçlılığından çıkan yetkilenme potansiyelini, güya 'halk iradesi' cakasına çevirmektedirler!
Yurttaşlık bilinci olmayan, tebaa ve sadaka mantığınca iyice yoğrulmuş olan, bazı ama %85 çoğunlukta kitlelerin ihtiyaçlılık bilmezliği, 'halk iradesi' yapılmaktadır. Halkın, ihtiyaçlarını karşılanması bir 'sosyal adaletçi' yurttaşlık hakkı sağlanması içinde olması gereken; halkın bu bilmezliği sadakacı öğütçü öğrenme kültürleriyle buluşmaları olmaktadır. Hükümetlerin bu sosyal adaleti gerçekleştirmeleri zorunlu bir anayasal ve sözleşimsel zorunluluklarıdır.
Hatta iktidarların sosyal adaleti gerçekleştirmiyor olmaları yasal olarak ve görev ihmali olarak bir SUÇTUR. Yurttaşın temel ve zorunlu ihtiyaçlarının, her ne olursa olsun, karşılanması; devletçe gerçeklenir durum olması yasal zorunluluktur. Bu harcamaların ödenekleri yıllarca yurttaşına harcanmaz. Ama bir seçim esnasında, bu türden gerekenin bütçe ödeneklerinin, seçimlerle; yurttaşın kendilerine sadaka olarak döndüğünü, halk hiç bilememektedir!
..
Düşünme, anlama ve
Kavrama gücü, us.
Akılan yaşta
Değil baştadır.
Hafıza, bellek.
Hala aklımda
O tufan yağmuru.
..
Aklıselim olma durumu.
Aklıncal, sandığına göre,
Düşünüşüne göre,
Umduğuna göre.
Ne olacak;
Aklı sıra adamcağızı
Avlamaya çalışmış.
..