Benim dükkandaki kalfa kedilerden, köpeklerden oldum olası korkuyor, daha bir köpeğe, kediye elini bile sürmemiş.Ben de aksine kucağımda, tepemde gezdiriyorum, arada besliyorum iş yerinde ki sokak kedilerini, sosis falan alırım bazen onlara, arada komşular alır.
İş yerimizin olduğu yerler fakir, gariban mahalleleri, sırayla kedileri herkes besler, kedilerde kimseye bir şey sormadan, izin dahi almadan dükkana gelir, alıştırdıklarımdan bir iki tanesi; tabi onlar gelince bizim kalfanın tüyleri diken diken.Çalışıyorsa işi mişi bırakıyor elinden.Kediye yaklaş deme, terörist ile savaşmaya gönder.
Geçenlerde dükkâna eski köylüleri, hemşehrileri gelmiş, o arada da benim kadrolu kedilerden çakır içeri girmez mi, birden tüyleri dikildi kalfamın, hemşehrilerine de pek belli etmek istemiyor korktuğunu, uzaktan pisi pisi filan yapınca bizim kalfa, çakır kedi bir gitti bunun üstüne, kalfada aynen zıplar makinaların, tablaların üstüne, birader ile biz de yatıyoruz gülmekten yerlere...Neyse uzatmayalım çakırı zorla şerle gönderdik, onun da misafirleri gitti,''Abi bak bu kedi zırt pırt buraya gelirse ben çalışamam''demeye başladı...
Geçmiş zamanlarda Ferhan Şensoy'un yazıp kendisininde oynadığı bir oyunun adıydı ''Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı'' diye sahnelendi bir çok kere. Bakkal gibi küçük esnaf takımı sınıfına giren iş sahiplerinin büyük marketler ile olan mücadelesi anlatılırdı iki buçuk üç saatlik bu oyunda. Şimdilerde biliyorsunuz her yanımızda AVM dedikleri büyük alışveriş merkezlerinin borusu ötüyor büyüklü küçüklü bir çok şehirlerimizde...
Küçükesnaf adı üstünde kısıtlı bir sermaye birikimi ile ailesini geçindirip helal rızk peşinde koşan kişi. Bendeniz de o güruhun içinde gurur duyarak gidip geliyorum işime... Bundan otuz sene önce başkent Ankara'da bir, bilemediniz iki üç tane büyük alışveriş merkezi varken şimdilerde bu sayı otuzlu sayıları bile geçti neredeyse. Alış veriş merkezlerinde A'dan Z'ye kadar her şeyi bulmak olası tabi ki bu onların en büyük avantajı. Alışverişinizi yapıyorsunuz, sinemasına gidiyorsunuz, yemek yiyorsunuz, bazılarında spor salonu dahi var. Oysa cadde ve sokaklarda küçücük dükkanlarında geçimini temin etmeye çalışan esnaflar çoğu kere güne bir sıfır yenik başlıyorlar bu durumda. Cadde ve sokaklardan artık insanlar ellerini eteklerini çeker oldular. Oysa ki küçük esnaf toplumun can damarıdır, çimentosudur. O iyi olursa, o güzel para kazanırsa, mutlu olursa ülke de her şey yolunda demektir. Küçük esnaf orta büyüklükte ki işletmeleri, orta büyüklükte ki işletmelerde büyük işletmeleri ayakta tutar.
Güzel, pırıl pırıl bir pazar günü, ev de kanepede ayaklarımı uzatmış yatıyorum. Arada şekerleme yapıyorum, arada gözlerimi açıyorum, manasız manasız tavana bakıyorum. Kâhya da yanımda azıcık ötede. Yemek yiyeli epey oldu da canım biraz meyve çekti bu yaz günü. Yaz meyvelerinin hepsini severim. Allah var onlarda beni sever. Kavun, karpuz, şeftali, kayısı vs. Kâhya'da anlamış olacak ki gözlerimden, durmadan dürtüyor beni ''Kalk çok yattın,, dolapta mis gibi karpuz var mideye indir onu bir kere hemencecik.'' Kâhyayı dinlememezlik edemezdim tabi ki usulca yerimden kalktım ve dolaba doğru bir nokta operasyonuna karar verip kapağı açınca kan kırmızı karpuz ile göz göze geldik. Bu kahyaya ne kadar minnettar olsam azdır beni karpuza yönlendirdiği için... Döndüm O'na...
- İyi ki de karpuzu tavsiye ettin bana
- Biz dostuz senin için en iyi olanı düşünürüm ben.
- Eyvallah eksik olma, beni ne kadar sevdiğini saydığını bilirim.
Pazar akşamı Yasemin Demir Hanımefendiyi dinlerken müthiş yüreğime işleyen bir cümle olmuştu ''Kalbimize Yüklediğimiz İyilikleri Diğer Aylara da Taşıyalım.'' Yasemin Turan Demir... Evet, evet her ne kadar mübarek Ramazan Onbir Ayın Sultanı olarak anılıyorsa da esas önemli konu Ramazan Ayında sevap adına, güzellikler adına ardına kadar açtığımız kapıları, Ramazandan sonra kapatmadan devam edebilecek miyiz?
İyilik yapan tabi ki iyilik bulacak eninde sonunda sabırlı olmak lazım. Bazılarının imtihanı gerçekten çok çetindir. Başlarına gelmedik kalmaz hem de peş peşe gelir olumsuzluklar, aksilikler. Yılmamak, direnmek, Rabbı bir an akıldan çıkartmamak lazım...
Kalp bu hassas, narin bir yapısı vardır... Çoğu insan sabırlıdır öyle kolay kolay kalbi de kırılmaz, ruhu da yorulmaz... Hassas insanlar ise daha alıngandır, kötü bir söz, davranış kalıbı hemen kalplerini kırar onların. Kalp bu kırıldı mı da, öyle tutkal ile Japon Yapıştırıcı ile filan kırıkları ortadan kaldırılmaz...
Bazı zaman arkadaşlarınıza darılırsınız, gönül koyarsınız. Bazı zaman eşinize dostunuza, akrabalarınıza kırılırsınız... Geçmişte kanayan yaralar vardır belki, içlerinde afetmeyecekleriniz vardır, illaki bir şeyler olmuştur aranızda...
Gönül yıkmak çok kolay, gönüllere girmek gönül yapmak da çok zor ve meşakkatli bir iştir. Ağızdan, kemiksiz dilden çıkan düşünülmeden söylenmiş bir cümle, yerle bir eder bütün ilişkilerinizi... Allah cc. zaten insana iki kulak ve bir dil ağız vermiştir ki iki dinleyip de bir konuşsun diye...
Dünyanın en büyük gerçeklerinden biri ölüm. Yüce Allah'ın da adaletinin tecelli ettiği en güzel alanlardan birisi kanımca. Yüz yıl da yaşasan bin yıl da sonun da onun buyurduğu üzere ''Bütün nefisler ölümü tadacaktır, sonra bize döndürüleceksiniz.'' Ankebut/57 ayetinin neticesinde, canımızı o mübarek meleğe yani Azrail as.'a teslim edeceğiz.
Hepinizin bildiği gibi dünyanın çeşitli coğrafyalarında her dakika her saat kan ve gözyaşı dökülüyor. Tabi ki Yüce Rabbim ve melekler olup bitenlerin hepsini saniyesi saniyesine kayıt altına alıyor. Orta Doğu asırlardan beri kaynayan kazan zaten. Orada epeydir sükunet ve barış olmadığı bilinen bir gerçek. Başta petrol olmak üzere diğer doğal zenginlikleri ile de emperyalizmin baş hedefi konumunda. ABD'nin güdümünde ki İsrail ve diğer Arap ülkeleri her an birbirlerini boğazlamak için fırsat kolluyorlar. Yerle bir olmuş ve sadece adı olan bir Filistin Devleti, yanı başında İsrail ve Hamas gibi, Hizbullah gibi, bilumum küçük ve orta çaplı oluşumlar. Kimisinin terör örgütü dediği, kimisinin de bağımsızlık savaşçısı olarak adlandırdığı marjinal gruplar. Bu coğrafyada çocuklar, bebekler de dahil çoğu kimse eceli ile ölmeye hasret artık. Ya bir şarapnel parçası ile, ya kimyasal bir silah ile ya da uçaktan atılan bir füze ile ruhunu Rahman'a teslim ediyor...
Biz eskiden yokluk yoksulluk kokan mahallelerimizde
arabalarımızın evlerimizin kapısını kilitlemezdik
yüreğimizin kapılarını da kilitlemediğimiz gibi
selamın aleyküm ya da merhaba dendi mi
coşkuyla girilirdi evlerimize de yüreğimize de...
Kapımı çalabilirsin bir gece yarısı,
Dostumsan eğer...
Saat 0.3'müş,ya da 0.5'miş hiç fark etmez.
Dertlerine içmesek de,
Paylaşabiliriz özgürce,alabildiğine...
Biliyorum ki bir çoğunuz, bir çoğumuz bu seyyar satıcılar ile yaşananlardan ziyadesi ile rahatsız bir durumdayız. Böyle durumda ki arkadaşlara bir nebze de olsa yardımcı olmak amacıyla düşüncelerimi paylaşayım istedim okurlar ile... Örneklemelerde yaparak girelim konuya...
Tak tak tak ve tak kapı vurulur...
İçeriden ''Ev de yokuz.'' diye bir cümle kurdunuz mu işiniz zor, sakın yapmayın bunu, açın kapıyı sakince...
Her çocuk geleceği satın almıştır
hem de beş kuruş ödemeden
sadece ve sadece
yanağındaki gamzeleri ve gülücükleri ile
belki bilmeden belki de bile bile...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!