Kurşun Askere gelmez kurşun
kurşun askere gelir
bazen şehit yazarlar mezar taşına
bazen gazi yazarlar
gazilik maaşını zaten bağışlamıştır
yetimleri vardır geride
Kuşlar beni çok sever
hakeza kediler köpekler de öyle
Aaamet Abi Aaamet Abi derler de
başka bir şey demezler...
Kuşumuz Uçmaz Kedimiz Kaçmaz Fino Desen Hanım Korkar
Hayvanları seven de var sevmeyende, bendeniz sevenler takımın dahil olduğum için kendimi her zaman bahtiyar hissetmişimdir... Kedi cinsi de köpek cinsi de beni çok seveler, Ahmet ağabey derler de başka bir şey demezler, yok yok onu da demezler de ben uydurdum... Nasıl konuşsun ki kedi köpek biraderler, amaan işte hayvanatlar diyecektim... İnanır mısınız, beni gittiğim banka şubesine kadar takip edip kapıda bekleyen sokak köpeği bile var. Yok vallahi ben demiyorum, cebimde para var gel korumam ol diye, öyle tin tin tin geliyor peşimden...
Sıradan bir günde öyle sakin sakin otururken işyerinde, zırrrrrrrr bir telefon. Karşımda konuşan kişinin nazik ve etkileyici bir bayan sesi olduğu hemen anlaşılıyor...
-Ahmet bey ile görüşebilir miyiz?
Hmmm kim ki acaba, bir bayan beni niye arar diye düşünürken cevap vereyim bari...
-Buyurun benim Ahmet
Telefonda ki ses kibarca devam eder
Mafya Babası var, Mafya Anası var da, Mafya Dedesi niye olmasın a dostlar? Onu da tabi şöyle izah ederiz, Mafya Babasının babasına ya da kayın pederine de Mafya Dedesi denir. Ha belki Mafya Dedeliği Mafya Babalığı kadar etkin ve faal bir pozisyon olmayabilir dede işte sonuçta, adı üstünde mafyalık tan emekli, eski deyim ile tekaüt, derecesini bilemem artık, üçün birinden mi, dördün ikisinden mi... Elinde bir baston başında beyaz bir fötr şapka. Tabi elinde ki sadece baston değil, aynı zaman da gizli de bir silah. Hem tabanca tüfek oluyor yerine göre, hem de kılıç oluyor. Mafya Babası pis işler ile uğraşır iken Mafya Dedesi de ev de torunlarına bakar mutlaka... Onları zaman zaman sinemaya götürür, parka çıkartır, gezdirir filan...
Şaka bir yana yeraltı dünyası gerçekten çok ürkütücü. Her türlü pisliği bünyesinde barındırıyor. Silah kaçakçılığı, esrar, eroin, beyaz kadın ticareti, esmer kadın ticareti, siyah kadın ticareti, herhangi bir renkten olmayan kadın ticareti, fuhuş, haraç toplamak, çek senet tahsilatı... Ne ararsanız var yani derde devadan gayrı... Tabi bu işlerde fatura ve fiş olayı da olmadığı için aynı zamanda vergi de kaçırmış oluyorlar arkadaşlar... Kim bilir ne kadar da vicdan azabı duyuyorlardır vergi kaçırdıkları için...
İnsan, temel öznemiz budur. İnsan kaynakları her zaman işe yarar. Lakin bazı durumlarda sakıncalar da yaratabilir, söylemedi demeyin, ben sizi uyarayım da... İnsanlar kaynak yaparken nelere dikkat ederler hiç düşündünüz mü? Tabi burada nereye kaynak yaptıkları da çok önemli. Eğer bir tüp gaz kuyruğuna kaynak yapılacak ise, kuyruktakileri bir şekilde ikna etmek gerekecektir. Sonra sopayı yer de oturursunuz kıçınızın üstüne.
Eğer ki iki demiri birbirine kaynatacak iseniz. Önce bir kaynak makinenizin olması lazım. Bunun yanında gözlerinizi korumak içinde şeffaf gözlüklere gereksinim duyacaksınız mutlaka. Sonrasında bir de bu işten çok iyi anlamadığınız için sizi gaza getirecek ''Haydi oğlum, haydi koçum sen yaparsın.'' diye sırtınızı sıvazlayacak birine ihtiyaç olacaktır.
Kıyıya vuran balinaları yüzdürmek için
yüzlerce insan gece gündüz nöbet tutmuş
onları denize itmiş
üzerilerine su dökmüş
aman ölmesinler, insanlıkları tutmuş
Irak'da çocuklar ölmüş
Bak dostum bu dünyada ne yaşarsan kâr
öteleri hiç dert etme
ye, iç, eğlen gününü gün et
keyfine bak keyfine
''Vur patlasın çal oynasın'' düşüncesini ilke edin hayatına...
Aslında tarihi bir olay. Ta insanlığın başlangıcına kadar gittiği rivayet ediliyorsa da o devirde görsel ve yazılı hiç bir veri olmadığı için tabi ki bunu ispat etmemize imkan yok, Adem as. ile Havva Anamıza'da soramayacağımıza göre. Çok önemli bir hareket, büyük bir adım hem de evlenenler için... Nedir nedir diye hemen düşüncelere daldığınızı görür gibi oluyorum. Hani nikah masasına oturduğunuzda ayağına bas, ayağına bas diye bağırır ya herkes, kadın ve erkek de o an gaza gelir birbirlerinin ayağına basmak için büyük çaba gösterirler, birinden biri de baskın çıkar ve öbürünün ayağına basar. Neymiş efendim kim ayağa önce basarsa ev de hep onun sözü geçermiş...
Tarihte tespit edilmiş ilk ayağa basma olayı M.E.Ö. yani Milattan En Önce 18126 yılında Simpirliler zamanında gerçekleşmiştir. Bunu nereden öğreniyoruz, tabi ki çok kıymetli arkeologlarımızın bulduğu taş tabletlerin okunmasından sonra bu bilgi elimize geçmiştir. Simpirlilerin o tarihe mal olmuş muhteşem devletlerinin başkenti Simpiropolis'de evlenen bir çift olan kara ayak lakaplı bayan Finekoyus ile demir burun lakaplı erkek Şurterinokoja'nın nikahında ilk defa gerçekleşen bu ayağa basma olayı, daha sonra geleneksel hale gelmiş ve halen günümüzde de uygulanması devam etmektedir. Her ne kadar günümüzde evlenen çiftlerin bir çoğu ''Hay ben bu ayağa basma olayını icat edenin, gelmişini, geçmişini.'' diye Finekoyus ve Surterinokoja'ya galiz küfürler ile giydirse de, yine de ayağa basma olayını son hızıyla devam etmesinin önüne geçilememektedir... Yine tarihi taş tabletlerde yazılanlardan öğrendiğimize göre kara ayak lakaplı Bayan Finekoyus'un evlendiği eşi Surterinokoja'nın ayağına bir yanlışlık sonucu veya bilerek basmadığı, o anda ayağının altı kaşındığı için kendi ayağını onun ayağının üstüne koyarak kaşımaya çalıştığı, yoksa başka bir amacı olmadığı, o meşhur taş tabletlerin üstünde yazılanların çözülmesinden sonra kabak gibi ortaya çıkmış tarihi bir gerçektir...
En çok elinden kaçırdığı balonlara göz yaşı döker çocuklar
bir de kolu bacağı kırılan bebeklerine
şimdilerde ise
Ortadoğu'da vurulup düşen çocuk kardeşlerine...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!