Kendin ile hesaplaşmalarından
geçer not aldığın zaman
kendine asla torpil yapmadan
gideceğin sonsuz diyarlarda da
yüzün gülecektir mutlaka
ve bakacaklar ki hayatına
''Bir mücahidi güldürmek istiyorsanız O'nu ölümle korkutunuz.'' Şamil Basayev
Evet, evet korkun ölümden, Budistler, Ateistler, Deistler, Irkçı bir dine sahip olanlar, Tanrıyı teslis ile üçleyenler, siz korkun ölümden. Biz Müslümanlar Allah'ın emri olduğunu hiç akıldan çıkartmayacağız. Emir demiri keser deyip akıbetimizi bekleyeceğiz.
Vatanları için savaşan bütün Müslümanlar, her zaman olduğu gibi, ölüm korkusunu biz çoook yıllar önce yendik. Savaşırken da aklımıza bile gelmez, gavurların askerleri gibi... Biliriz ki vatanları için ölenler şehittir ve yine biliriz ki şehitler mahşer günü seyitler ile peygamberler ile yan yanadırlar... Büyük bir ödüldür bu Müslümanlara...
4 Nisan 1953 günü İtalya'da ki Nato tatbikatından dönerken Çanakkale'de Nara Burnu açıklarında İsveç Bandıralı Naboland adlı kuruyük gemisi ile çarpışıp batan ve 81 Türk Denizcisine mezar olan geminin adıdır Dumlupınar... Dumlupınar bir zaferdir savaşta, kanla, kahramanlıkla yazılan, ancak hüzünde salar yüreğimize, şehitlerimiz, 81 asil denizcimiz vardır içinde...
Çanakkale hep zaferler ile anılmıştır o tarihe 4 Nisan 1953'e kadar. Dumlupınar Denizaltısında ki kahraman denizcilerimiz başlarına böyle bir şeyin gelebileceğini, diri diri mezara girebileceklerini de akıllarından geçirmemişlerdi belki de... Kader onların seksenbirini aynı denizaltı da denizin seksen metre altında kıyamete kadar buluşturdu, şehitlik nasip etti onlara...
’Ölüm çok kolay be oğlum
hem de çok kolay’’ derdi
benim kadim dostum Mehmet Ali Amca...
''Ölüme dikkatini yitirmiş bir uygarlık içindeyiz. Ölümün yeter bir vaiz olduğunu unutmuş bir uygarlık.''
Sezai Karakoç
Uygarlığımız bin yıllardan beri gelişiyor, gelişirken de hayatını kolaylaştıracak bir takım aletler icat ediyor. Her ne kadar teknolojiyi kullanıp, aletler icat etse de, kendi ırkını yok edecek silahlarda icat etmekten geri kalmıyor insanoğlu... Ta Habil Kabil olayından başlayan birbirini öldürme, yok etme işlemi, şu ihtiyar dünyamızda azalmadan, bilakis çoğalarak devam ediyor. Duracağı da yok gibi görünüyor.
On binden bir adım geri gitmeyiz diye birşey yok
’’Yıllardır bir 10 bin adım geyiğidir gidiyor ya...’’
Bir ramazan ayı ve güzelliklerini yolcu etmeye az bir zamanımız kaldı. Oruçlarımızı tuttuk gücümüz yettiğince, namazlarımızı kılmaya çalıştık, sadakalar verdik, zekatlarımızı, fitrelerimizi vermeye çalıştık, iyilikler sarsın istedik her tarafımızı...
Bilirsiniz sabır imtihanıdır mübarek ramazan. Sadece yemeden içmeden ve cinsellikten elini ayağını çekmek değildir kesinlikle... Sabırlı olmak, kulların size karşı aşırı davranışlarını hatta hakaretlerini bile yeri geldi mi olgunlukla karşılayabilmektir... ’’Dua müminin silahıdır.’’ derler. Bol bol dua ettik belki sevdiklerimize, tanıdıklarımıza lakin dünyanın bir çok yerinde Müslümanlar çeşitli zulümlere maruz bırakılıyorlar, onları da unutmayalım, dualarımıza onları da ekleyelim.
Bu gün Kudüs de, Suriye’de, Irak da, Filistin’de, Myanmar’da, Doğu Türkistan’da, Çeçenistan’da din kardeşlerimiz zulümler altında inim inim inliyorlar. Yüreklerinde Allah sevgisi, korkusu, kalplerinde iman, birer birer toprağa düşüyorlar. Uygar dediğimiz dünyanın ise sesi çıkmıyor, bir kaç cılız ses haricinde. Birleşmiş İlletler dediğimiz münafıklar teşkilatı ise her zaman olduğu gibi olayları seyretmekten öteye geçemiyor...
Önce bahar gelirdi sonra yüreğimize coşku
yüreğimize kan
candık o zaman dostlarla
hem de ne can...
Bizimle beraber havalarda gevşerdi
Önce dünyanın içine edin sonra ay da mars da hayat var mı
Nedir bu dünyanın biz insanlardan çektiği? Dünya dile gelse, sanırım en çok biz insanları yerden yere vuracaktır... ’’Bin yıllar önce çok temiz idim ben, içime ettiniz, çok çok önce daha bir medeni idi sanki insan denen varlıklar.’’ diyecektir...
Dünyada karışık durumlar, güzel yurdum Türkiye’de de dünyadakine benzer durumlar var. Bunların bir kısmı gerçekten çok önemli konular... Bu çok önemli konuları, incelemek, irdelemek, hırpalamak biraz da silkelemek lazım...
Çıkmış adam, adam dersem yani siz O’nu İbraaam Tatlıses anlayın, şarkıda çok önemli bir konuyu gündeme getiriyor ’’İndim derelerine bilmem nerelerine kaytan bıyıklarımı sürsem nerelerine.’’ diyor, burada dereler hangi dereler, derelere nereden iniliyor, bir de bu kaytan bıyıklar nerelere sürülüyor bunun acilen açıklığa kavuşturulması lazım...
Senelerdir bu önemli konuyu düşünüyorum, tabi mutlaka devlet görevlileri ve ileri gelenleri de düşünmeden edemiyordur. Bu manda söğüt dalına nasıl yuva yapıyor, hani yuvayı dişi kuş yapardı, yoksa bizim ile kafamı yapıyor bu yetkililer? Yavrusunu da sinek minek kapmış diyorlar, o zaman sineklere hormon verip dev sinekler yarattılar gibime geliyor...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!