Ekleyemem bir tek sözcük,
Çıkaramam da.
Bir yıldırım çarpması, bir göçük.
Uçak kazası, tren faciası derken.
Yangın da çıkmış bu arada.
Telaştan mı bilmem neden,
Hani bir kuş konar ya erik dalına,
Kedi kovalar onu,
Kuş uçar,
Kedi ardından bakar.
Lafonten’i anımsattı bu hikaye bana,
Belli oyuncular,
Nesi var çocukluğun?
Böylesine eleştirecek,
Nesi var?
Duru, temiz bir yürek,
Ne cinlik, ne hinlik, ne hainlik,
Ne yalan ne dolan,
İki kaba benzer gece gündüz,
İkisi de daradır.
Koy birini terazinin bir kefesine,
Öbürünü diğer kefesine,
İbre tam ortadadır.
Yaşadıkların bozar gengeyi,
Nasıl da değişiyor,
Duyularını yitiriyor insan,
Yıllar geçince anladım.
Eskiden,
Yaprak kıpırdasa duyardım.
Şimdi az önce,
Nasıl mutluluk versin bana,
Nasıl bağlasın beni hayata,
Kendi içinde huzursuz zaman?
Bakıyorum, güneş ayla kavgalı,
Yıldızlarla ihtilaflı birbirleriyle,
Vardiya saatleri yüzünden...
Oğrendim onca dili,
İngilizce, Almanca, Japonca,
İspanyolca, Fransızca..
Konuşabiliyorum.
Anlatabiliyorum derdimi,
Tokyo da tanıştığım kıza,
Ne olduğunu anlamadan
Bir de baktım ki aşık olmuşum.
Sanki sen,
Yüz metreden
beynime sıkılan bir kurşun.
Daha silah sesini duymadan
Öyle kolay ki,
‘Seviyorum’ dersin önce,
Atılırsın açılan kollarıma,
Göğsümün üstüne yatarsın,
Dayarsın kulağını yüreğime,
Duyarsın aldığım nefesi,
Adalet var diye,
Huzura vardım...
Hakime hanım.
Bu denli ağır ceza verilir mi insana?
Suçum ne?
Ne yaptım?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!