Adnan Durmaz Şiirleri - Şair Adnan Durmaz

Adnan Durmaz

Lacivert

Cam kırıkları
Parmağın kesildiği andaki ağrı
Kanayan bekleyişler

Devamını Oku
Adnan Durmaz



hep o sarı rüzgârların
ölümcül uğultusu umut sanıldı
yağmur öksüzü başaklarda
daha!

Devamını Oku
Adnan Durmaz

Önce büyük bir otoyol geçti ıssız araziden. İn cin top oynayan dağlar dereler araba sesleriyle canlandı. Sonra bir hızlı tren yolu yapıldı; en ıssız yere de bir istasyon kuruldu. İstasyon yakınlarındaki daha önce değersiz olan arazi birden değer kazanıverdi. Oraya en yakın ilçenin zenginleri köylünün elinden ucuza arazi kapatıp, hemen inşaat yapmaya başladılar. İnşaatlar başlayınca, işçi çadırları, barakaları kuruldu. Birileri köfteci barakası, çaycı barakası yaptı. İşçilerin kazançlarının bir bölümü onların geçimini sağlayacaktı. İşler geliştikçe, birisi bakkal açtı, ekmek sebze; hatta içki de sattı. Birileri de gidip bir mescit işine girişti; çevre köylerden para topladı devlet kurumlarından yardım aldı. Çaycıdan köfteciye kadar herkes, kendi çapında kazanıyordu. Tümünü besleyen oradaki işti. İşçinin çalışmasıydı orada yaşamı var eden, patron da kahveci de bir sistemin unsurlarıydı. Çevredeki yiyecek artıklarını yemek için başı boş köpekler kediler bile gelip kendi düzenlerini kurdu. Nazım’ın dediği gibi, ”yapıcılar türkü söylüyor / yapı türkü söyler gibi yükselmiyor ama. ” Patronlar yapılan işten büyük paralar kazanacak, oraya yerleşen küçük tezgah sahipleri de küçük paralar kazanacak. Bütün bunların kazanılma noktası yapı işçilerinin emeğinden başkası değil. Ne emeklerinin karşılığını alacaklar, ne de hayatın sürebilmesi için gereken yeme -içme karşılığında harcayacakları para mutlak olarak sistemde bu gereksinimlerin tam karşılığıdır. Hikaye uzatılabilir, hatta bir film bile çevrilebilir bu hikayeden. Oraya gelip köfte satanların çaycıların rekabetini de katmak gerekir.

Bozkırın en ıssız yerine bir hayvan leşi düştüğü zaman, yaşam onun ölümü üzerinde kendi macerasını sürdürüyor. Çürüyen leşin kokusu bazı canlıları uzaklaştırırken, pislik kendi sistemini kuruyor. Binlerce organizma, kurtçuk kendi dükkanını açıyor leşin üzerine. Leş kargasından çakala uzanan zincirde kıvıldayan kurtlar da artık doğanın bir parçası olmuş, bir zamanlar canlı olan bir hayvanı dönüştürüyor.. Kendi payını kapma savaşımı veriyor herkes. Kuşkusuz bozkırın bir yerlerini sulayıp bahçe yaparsan, yaşam bu kez de oradaki sisteme göre devinimini sürdürecek. Ağaçların yanında karınca ocaklarında karıncalardan, sebze böceklerine kadar uzanan, köstebekli, kirpili kaplumbağalı bir dünya kuruluveriyor. Ağaçların dallarında, daha önceleri oralarda olmayan kuşlar ötmeye başlıyor.

(insan ilişkileri buna benzemiyor mu biraz da. Böylesine bozuk, çürümüş ve adaletten uzak sistemde insanlar yaşamak için adeta birbirini yemiyor mu. Çıkar duygusu çoğu zaman sırtına dostluk, arkadaşlık, aşk kisveleri giymiyor mu. İnsanlar dostluklarının, arkadaşlıklarının, aşklarının aslında öyle olmadığını anladıklarında çok geç olduğunu da fark etmiyor mu. İnsan insanı yağmalaya yağmalaya yaşıyor; duygularına, umutlarına, hatta özveri gibi gayet insani özelliklerine kadar.
Hele bir de biten bir ilişki, ölmüş bir cesede benzemiyor mu. Bittiği yerde bitirmezsen kokuşmaya başlıyor artık. Giderek bir zamanlar var olan güzel şeylerin yerini çürümenin dehşetli tiksinci alıyor. Konuyla direkt ilişkili olmamasına rağmen yukarıda verdiğim örnek bana ikili ilişkilerdeki çürümeyi de çağrıştırdı.)

Devamını Oku
Adnan Durmaz

Bozkırlı Sevdaya Gazel



rüzgârda ürperdi su ve dalda titredi yaprak
sen raksa durdun-ay şarkı söyledi kıvranarak

Devamını Oku
Adnan Durmaz

hafif şehla gözleri
bakışları gamlıydı
uçurumlar başında
nasıl ihtişamlıydı

kitaplardan aşklardan

Devamını Oku
Adnan Durmaz

ATEŞ ÇİÇEĞİ bir destan denemesi 16/10/03 06:48


Burayı takip edenlere bir kitap tanıtmak istiyorum. Gerçekten edinip okumanızı dilediğim bir kitap. Kitabın adı:

ATEŞ ÇİÇEĞİ

Devamını Oku
Adnan Durmaz

Zaman içinde kalıcı olan kim..ancak yaşadığı topraklara nüfuz edebilen sonuçta her fırsatta yeniden yeşermeyi bilir..şair dediğin bir tür ölümsüzlük ağacı olmalı..gelir geçer değerlere takılan,tellere takılan uçurtmaya döner..adını duyurmanın ölçüsü,bu günkü PİYASA da bir süre ad yaymak değil..ne ödül almıştır zamanı aşanlar ne de taltif..yüreğinin sözlerini söyleyenler,yüreğini halkının ve inancının aynası yapanlar,yazıp söyledikleriyle yazgılarını özdeş kıldı..”fırtınalarını kendisi yaratan adam “der bir yazar Nazım için..Pir Sultan öyle değil mi..yazdıklarını yaşama biçimi kılmak önemli olan..Bu arada belirtmeliyim,Ahmet Altan da,Murathan Mungan da,Cezmi de,Hilmi Yavuz da yazdıklarını yaşıyorlar..Yazdıkları,belkemiksiz küçük burjuvanın hezeyanlarından başkası değil..Aşk dedikleri,onların kendi aşk deneyimleri örneğin,kavga dedikleri onların kendi kavgaları..Ne zaman nerede kimin yanında durdukları belli olmayanların yazdıkları da piyasa işi olur..Son zamanlarda çok dikkatimi çeken bir şey var..arada bir tv açtığımda hangi kanala girsem karşımda bir Elif Şafak..Baba ve Piç muhabbeti..göstermedik kanal yazmadık gazete kalmadı anlaşılan..kitabın içindekilerden fazla kitabını anlattı yazar.. Anlaşılan o ki,iki tarafa da dokunmayan bir Ermeni Türk meselesi romanı..Elif hanım başka dillerde de yazıyormuş,söylediğine göre..Neyse isyter istemez Orhan Pamuğun başka bi versiyonu -belki karşı versiyonu –(kitabı okumadım) ..Ancak burada bi başka şeyi de düşünmeden edemiyor insan..Ahmet Atlan ve Ayşe Kulin de Güneydoğuda dağa çıkanlara dair kitaplar yazdı..İşlerini biliyor bunlar..ne satılırsa onu biliyor ve yazıyorlar..
Dergilerde ve piyasada ne kadar kafa kol ilişkin varsa o kadar okunursun,yayılırsın,tanıtılırsın..Ama bu senin şair,yazar olduğunu göstermez..Ödül verdikleri insanların şiirlerinden kimin aklında kaç dize var..Her hangi bir yerde şairlik iddiası taşıyan insan,bunu sormalı kendine,kalıcı ne yazıyorum..Daha doğrusu şöyle,yaşadığım dünyada yazdıklarımla savunduğum değerleri ne kadar savunuyorum..
Savunduğumuz değerleri sadece kalemle savunmak yeter mi..bir de onları yaşama biçimi haline getirmemiz gerekiyor..
Bu ülkede Nazım,Ahmet Arif,Enver Gökçe,Hasan Hüseyin,Attila İlhan hala okunuyor ve kitapları yeni baskılar yapıyorsa,yıllardır bu piyasada söz sahibi olan dergi yayın yönetmenleri,kendini şair sanan tanınmış şahsiyetler ukalalığı bırakıp kendileriyle bir hesap yapmalı..Dönekliği yaşam biçimi haline getiren tiplemeden şair olmaz,fırıldak olur.. Hilmi Yavuz! a bakınca herkese kişisel bir biçimde saldırdığını gördüm..İsmet Özel,nere gitse kavgalı,aslında kendisiyle kavgalı bir insan..Murathan Mungan en toplumcu şiirinin içine bile cinsel kimlik sorununu koyan biri..
Üç beş yıldır piyasada Divan Şiirini sevdirme misyonuyla dolaşan İskender Pala’dan bulunduğu kategorinin ruhuna uygun yumuşak yazılar okuyorduk..Kitabının adını L&M yapıp (Leyla &Mecnun) ,sonra bunu EL EM (elem) okuyunca bi yandan Osmanlı dünyasının laleli sümbüllü atmosferinde yaşarken,diğer yandan L&M ‘yi İngilizce okumanın absürdlüğüne düştü..Bu uçurumun dibi çok derin olmalı..24 şubat veya 24 mart tarihli trt 2 de Hilmi Yavuz’la yaptıkları Hacivat Karagöz tarzı edebiyat proğramında Osmanlı şairlerinin şiirlkeri ve fal olayını anlatırken,bir ara ,bazı divan şairlerinin,şiir tarzında ‘ burnu şöyle olanın kişiliği böyle olur,ağzı şöyle olanın huyu şöyle olur” anlamında insan tiplemesi yaptıklarını anlattılar..Sonuçta Aşk üzerine ne güzel cümleler eden,tasavvuf anlayışında insanın Allah’ın bir parçası olduğunu sayısız örnekle zikreden İskender Pala,”şairlerin sözlerindeki insan tiplerini gözlemlediğini ve aynen doğru çıktığını” beyan etti..İskender Pala! ya göre burun ağız göz kafa biçimi,kulak biçimi,kişiliğimizin nasıl olduğunu gösteriyor..
Hilmi Yavuz’ a gelince,Doğu Şiirleri’nin de şairi olan Hilmi Yavuz ,yaşam çizgisindeki döne döne süren yolculuğunda,Zaman Gazetesi yazılarında,daha önce kimsenin yapmadığı bir deveyi paldumuyla yutma girişiminde bulunmuştur..Bu konuda tartışılmaz bir bilim adamı olan Gölpınarlı’ya rağmen divan şiirinin halktan kopuk olmadığını ve saray şiiri olmadığını yazabilmektedir..(Divan edebiyatında ‘şehir ve şehirlinin izi bile’ bulunmaz; – ‘köylüyü aramaksa ‘abes bir külfet’tir! ‘Bu şairlerden muhitini , içtimai nizamdaki bozgunluğu , ihtiyaçları, umumi hayatı gören hatta mahalli vak’alara, velev şahsi olsun, bir ehemmiyet veren yok dense yeri var’Gölpınarlı) (Tanpınar’ın Samim Kocagöz’e, daha 1930’larda sorduğu sınav sorusunun anlamı, şimdi belirginleşiyor. Hatırlayacaksınız soru şuydu: ‘Söyle bakalım, Ruhi Bağdadi’nin Terkib–i Bend’i ile Ziya Paşa’nın Terkib–i Bend’i arasındaki muhteva farkı nedir? ’

Devamını Oku
Adnan Durmaz

Karac’oğlan Der Ki

hava gibi esip bulanır mıydım
sevda güneş açsa gülebilseydim
bir ömür yelip de dolanır mıydım
gönül sultanımı bulabilseydim

Devamını Oku
Adnan Durmaz

HARFLER VE LAY LAY LOM HAKKINDA ÜÇ AYRI OKUMA DENEMESİ



HARFLER VE LAYLAY LOM -I

Devamını Oku
Adnan Durmaz

Kar kokan bir kentin bulvarlarından
ak duygularla akan su
gibi geçtim senden
dağlardan taşıdığım türküler dondu
nere gider yürekten
birikip de yaşanmamış aşkın coşkusu

Devamını Oku