Birinci asır, yıl’sa altmış dokuz.
Flavyapolis, ağız’larda sakız.
Romalılara, oluyordun nabız.
Adına, para basıldı, Kadirli.
İkinci asırda, düzeldi taş’ın.
Yağmur yağdı, eridi kar.
Dağlara geldi, şimdi bahar.
Çiçekler, burcu, burcu kokar.
Senin kokuşun, başka yârim.
Ahla, vahla, geçer günlerim.
Dua için, elimi açtım sana.
Ne olur, hayallerimi ver bana.
Bol servet, güzel makam, bir de suna.
Benim dualarımı, duy Yarabbi.
Yemin ediyorum, bak huzurunda
Bastılar para’ları, Leyla sana.
Seni yoklayım, müsade et bana.
Varsa bakayım, popo'da ki dona.
Para’ların nerede, söyle Leyla.
Sütyen'ini almış, dul Memiş.
Gurbet ellere, mektup salınırdı.
Posta haneler, varıp yoklanırdı.
Sevdiğinin, saç tel’i koklanırdı.
Kâğıda, kaleme, gerek kalmadı.
Cep telefon’ları, dağ’lara gitti.
Doğar iken, rüşvete alışmışız.
Hediye olsun diye, çalışmışız.
İşlenen günahları, bölüşmüşüz.
Bizi doğuranlara, helal olsun.
Yazılmak için, varırsak nüfusa.
Pırlanta gibi, giyinip gelirler.
Kıymet’i kadiri, iyi bilirler.
Haklarında, hayırlıyı dilerler.
Güzel Kadirli’nin güzel kız’ları.
Görünce yüz’ünü, huri sanırız.
Beslenip de, çekilmişse çileye.
Sülale’si, alışmışsa hile’ye,
Dadanmışsa, el’indeki file’ye,
Yularını bırak, salıver gitsin.
Asalağın, varıp tutma örk’ünü.
Tarihe Dön
Daha küçükken, tahta çıktı.
On dördünde, bak neler yaptı.
Bayrağını, eline kaptı.
İstanbul kalesine dikti.
Gururumuz, sevgimizi kusturdu.
Nice güzel’ler, gönlünü susturdu.
Ata, töre böyle diye, tutturdu.
Bırak, biz de sevelim bari, töre.
Tuttu el’imizden, verdi baba’mız.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!