Özü sağlam benim diyen adamı,
Birce bakış dörde böler gözlerin! ..
Pür sevda göynütür esrik başını,
Külünden helallık diler gözlerin! ..
Uzak bir tanıdık, yakın bir ezgi;
Söylenmemiş türkülere gebe göl.
Ha Hazar, ha Aral, ha Balkaş,
Ya Hoyran, ya Keban, ya da Van
Özdeş dileklere gonca mavi gül;
Ağıdını Balatan’da tutmuş,
Köklerden iz süren usta Boyacı,
Özündeki doğal rengi bulur mu?
Belagat esriği sözde Simyacı,
Öylesi buluşa kefil olur mu? ..
Dumanı üstünde bu efkâr kime(?) ,
Avaz terütaze, pazarı bayat…
Onca dokundurma, şunca gönderme,
Makes bulmasa da, var edebiyat…
Sen ey dudak büken sıradan kari,
Nazım geçti,
Hikmet öze nazım geçti;
Ak sayfaya kurşun kalem,
Kırık imge nâzım geçti;
Ran’dan Versanski’ye sitem
Bu Dünya’dan Nazım geçti...
Bu andaç özden özneye,
Ruhsat yok yazıp çizmeye;
Sezen sezdirene vekil,
Ey kalem aradan çekil! ..
Salıncak kurmuş da söğüt dalına,
Yorgunluk atıyor "terni" can;
Esiyor bir yeşilden öbürüne;
Bugünü kurtarmış anlaşılan.
Ben kara budundan
Yalapar oğlu Yınalcık,
Bu kırkıncı sorağım önümde yedisi;
İtil kumsalında
Bir salkım söğüt dibine oturmuşum,
Yorgun, argın bir kösük deme tutturmuşum;
Temmuzun sarı sıcağı,
Gökyüzünde bir hareket,
Eli çenesinde bulut,
Hayal eden bir hayalet.
Okunup üflenmiş tılsımlı koşku,
Yorumuna kefil düş pazubendi;
Pusuda bekleyen sabırlı coşku,
Harfendaz avcının ustalık fendi…
Bilgiyle sırlanmış akıl fincanı;
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!