Yüzsuyuna doyumsuz yolculuk bağımlısı,
Benliğini tüketti kayıp cennet peşinde;
Sır küpünde meyleşen tefekkür şırasıyla
Esriyerek közlendi paradoks ateşinde.
Sapı kırılgan beynin limbik düzeneğinden,
Gönlümün katı yayını
Özleşme demine kurdum,
Gözlerinin eyvanına
Bamsı Beyrek’çe oturdum.
Çok eskilerden kalma kuş tüneği virâne,
Su arkıyla kurumuş,
Çarklarıyla paslanmış,
Derin uyku semesi taşlarına yaslanmış,
Deve dikenleriyle sarılmış dört yanından...
Olumlamak üstüne
Olmayana ergisi,
Dost aynada methiye
Zıt yansılı yergisi;
Dileği tecellidir,
Sitemi tesellidir,
Nicedir düşlerime dokumaktasın,
Gülümsemene tutsak
Burukluğun öyküsünü!
Yalın bakışlarında sergilediğin,
Sulu-boya hüsranların
Umarsız türküsünü!
Aldın şu mahzun kalbimin açık uçlu vebalini,
Hem istedin hem cevapsız bıraktın da sualimi!
Yetmez gibi suskunluğun, belleğimde unuttuğun,
Sabır küpümüzde kuru
Su tozlarınca dupduru,
Sevdâmıza, telmih olsun,
Ünlem, üç nokta ve soru! ...?
Bulutlar sen yağarken toprak sen ekiliyor
Ve lodosla İstanbul sırılsıklam yâr, sızı...
Hayalin adım başı önüme dikiliyor
Ağır abla pozuna bürünmüş külhan-kızı.
[ 17 Eylül 1176 MİRYOKAFALON ZAFERİ’mizin Anadolu’nun ebedî Türk yurdu olmasını kesinleştiren Barış antlaşması 21 Eylül 1176 da bir Cuma günü imzalanmıştı. ISPARTA ilimizin YALVAÇ ve GELENDOST ilçelerinin dağ geçitleri ve ovalarında sürdürülen o savaşın şehitleri, olanca dirilikleriyle bugün aramızda bizim bilemeyeceğimiz bir şekilde bâzen de cismen görünerek yaşıyorlar. Buna dair binlerce menkıbe derlenebilir ki, birine bu fakir bizzat tanık olmuştur.
ULU ÇINARIN TÜRKÜSÜ o zaferin ve ölümsüz şehitlerinin anısına büyük Türk Milleti’ne armağan olsun. ]
Ne çabuk da unuttuk dünün aymazlarını,
Bindiği dalı kesen medya dilbazlarını;
Bu gün ağnet farkıyla baş tâcı yapmaktayız,
Yükselen değerlerin cüce bağnazlarını.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!