YOLCULUK ŞİİRLERİ

YOLCULUK ŞİİRLERİ

Ömer Şancı

Bir an…
Da aşk
Da sevişme
Da ayrılık
Da yolculuk…
Da ölüm.
..

Devamını Oku
Ali Efeoğlu

ansızın gitmek,hayatı sevgiyi bırakarak
yol almak meçhullere doğru istemeden
olmasın diyelim vaktinden evvel yolculuk
gönül sevgiyle dolu,yaşam böylesine güzelken...

7.nisan.2009.İzmir
Ali Efeoğlu
..

Devamını Oku
Murat Işık

Şiirler arası yolculuk gibiydi senle hayat
Ben dörtlüğe girmek için koşturduğum esnada
Sen çoktan yer bulmuştun bir önce ki mısrada.
Yoruldum koşturmaktan dizlerimde kalmadı takat
Tutunduğum yer tekrar eden o anlamsız nakarat
..

Devamını Oku
Vaner Kayaçelebi

Sevgiyi yaşamamışım meğer, son sevgilim de terk edip gitti. Aslında terk denmez buna, bir çeşit sürgün biçimi… Ya da göç… Belki de yurdundan uzak olmak... Böyle bir şey olsa gerek, terk edilmek. Benim, çok anım oldu. Onun da sanırım, benle anısı yoğundu. Bir bebek kiralayacaktım ona. Sevişmelerimiz saate sığmazdı. Bir tutam nane likörüydü sevişi. Her soluğunda, analitik geometri izleri vardı. Babası, onun hayatında egemenlik biçimiydi. Basardı küfürü, öperdim dudaklarını. Saatlerce onu dinlemek, embesil âşıkların izlenimi sayılırdı. Ben boktan mühürlenmiş “kahpe bir âşıktım” onda. Neden bırakıp gidiyorsun? Ben lise gibi sevmiştim. Tabii ya, tatil anlayışı lazım! Kimileri için tatil, bir sevgilinin apış arasında saatlerce uymaktır. Kimileri için de Eski Yunanistan’ın anıtsal yapılarında, bilinmeyen tarihin izlerinde, renk kavramı yaratıp güneşin batışında uzun uzun işemektir. Çünkü hayat, kendini restore edemiyor. Senden ayrıldığım gün, hayat; toplumda egemen olan kalıpların içinde öylesi mühürleyecek ki beni, kültürel değişim söz konusu olamayacak. Bedenimi dünya varlıklarından koruyacağım. Kalbimi, Akdeniz’in bilinmeyen bir kışında Akdeniz foklarına teslim edeceğim, tabii soyu tükenmemişse. Yumrukla! Öldür! Aslında bunu gözyaşların yapsın! Bendeki son kalanı kuruttum. Hatırlar mısın, dünyaya bakışımızı? Mesela, her gördüğümüz nesnenin altında bir çift göz görmeye çalıştığımızı… Sana her dokunuşumda, bedeninin desenlerinde sıfırlanırdım... Bana göre, “sıfır” çok değerlidir. Yokluğu temsil eder. Yok olanı bulmak, zordur. Var olansa, klişenin en sıkıcı hâlidir. “Kamu hizmetine girmeye müsait sevişme”ydi bizimkisi. Hatırlar mısın, karlı bir havada elinde ÖSS Kılavuzu, geleceğe uzanmaya yol açacak yaşama yolculuk edecektin. Sanırım, akşamüstüydü. Senden delice etkilenen ben, gelecek her türlü tepkiyi hesaplayıp seninle tanışmıştım. Oysa hiçbir şey göründüğü gibi değil! Yargılı değil! Ön yargılı, hiç değil! Benimle, sen de tanışmak istemiştin. O gece dört ayrı senaryo yazdım. Dört ayrı olaydan ve dört ayrı mekândan bahsettim. Sanırım, Perşembeydi. Bir yaz günüydü. Bir daha buralara gelmeyeceğini, İstanbul’a temelli gideceğini söylediğin o an, bedenime inen ayrılık yeminleri saplanmış ve o yaz soğuktan yüreğim tramvayın altında kalmıştı.
..

Devamını Oku
Melahat Kırtekin

Böyle şeyleri söylemenin ne yeri ne zamanı biliyorum ama bir yerden başlamak gerekecek.
İşte başlıyor yolculuk ayaklar harekete geçti bile kapılar aralandı. Yol alabildiğine karanlık şimdi. Cümlelerin sonu eksik sözler anlamsız ama yine de konuşacağım içimde kalsın istemem.Kara sözcüklerin bir araya geliş mücadelesidir sana yazdığım tüm satırlar. Gidişin, delice affedilmeyi isteyişin utanmaz arlanmaz kelime kümeleridir. Biliyorum kolay olmayacak affetmek ama sen güçlüsün öyle değil mi belli bile olmayacak gidişim değil mi iyi ki diyeceksin kangren olmuş bir parmaktı bu ilişki. Bitmesi en doğrusuydu diyeceksin değil mi Senden son bir teselli cümlesi duymak isterdim yaptıklarıma karşılık ama yüzüne bakacak takatim yokŞüphem yok zamansız yapılmış her eyleme verdiğin tepki bu yaptığıma olmayacak zamanıydı diyeceksin içten içe. sonra usulca giyineceksin sessiz sedasız. Saçlarını toplayacaksın öyle derme çatma birkaç tel hep gözüne düşerdi zaten makyaj da yapmayıvereyim diyeceksin kahvaltı istemeyeceksin yan yokuşu tırmanmak isteyecek canın rahat bir ayakkabı giy yorulmanı istemem sonra yan fırından sıcacık bir simit kokusu burnumda ama ben susamlarını tırtıklamadıkça onun da tadı olmayacak kuru kuru çay içeceksin yol uzun yorulacaksın ilerdeki park dinlenmek için iyi seçim esnaflar beni soracak susacaksın bilmeyeceksin ki nerede olduğumu seni her ne olursa olsun yalnız bırakıp hangi cehenneme kaybolduğumu. Yanına yine o sarı kedi gelecek yalanıp duracak etrafında o haline içlenip ağlayacaksın millet toplanacak etrafına kediye ağladım deyip kaçacaksın oradan yokuş daha kolay gelecek aşağıya koşunca açacaksın kapıyı hızla sabahki düşüncelerinden eser kalmayacak bulduğun yerde linç etmek isteyeceksin beni sen de anlayacaksın her ne yaşarsak yaşayalım birbirimizden vazgeçemediğimizi kabul et hastalıklı bir sevgi bizimkisi. yatağa gömülüp ağlayacaksın biliyorum beni bulduğun anda sımsıkı sarılacaksın inan kapıdan çıkar çıkmaz ben de aynı şeyi hissettim açmak istedim usulca yanına sokulmak istedim ama yapmalıydım denemeliydim koşarak ayrılabildim oradan dolaştım saatlerce boş sokaklarda sen yokken nefes bile alamadım inan bana hani der ya şarkılar ne seninle ne sensiz diye seninleyken canım acıyor evet ama sen yokken cayır cayır yanıyorum kabul ettim sana bağımlıyım ben olmayacak yan etkilerin kabulüm canım acısın razıyım hava kararmaya başlayacak sana gelmek isteyecek ayaklarım kusura bakma durduramayacağım sen hala gözün şiş yatağında kapıyı açacağım usulca hemen uyanacaksın karşında ben önce şaşıracaksın sonra afili bir tokat! Canının acımışlığıyla canımı acıtacaksın umurumda olmayacak o tokadın acısı iki kolumun arasına ilişecek o korkmuş bedenin içime sokar gibi sarılacağım. Sana söz bu aptallığı bir daha yapmayacağım.
..

Devamını Oku
Ahmet Nural Öztürk

Yüreğimde bir kıpırdama var bu akşam
Nasıl söylesem nasıl anlatsam
Bir yolculuk mu var yoksa geldiğim yere
Yoksa bir gelen mi var kaçtığım şehre
Bilemiyorum...
..

Devamını Oku
Zall Barlin

Zorlu, acılı bir sürecin zafer kazanan komutanı gibi dik, diri, kendinden emin, özgüvenli ve tüm insalık tarihinin ve insanlığa dair ne varsa tüm gelişim sürecinin teorik birikim ve deneyimiyle yola çıkmıştı...yaşamın bir yolculuk, bitmez bir yolculuk olduğunu biliyordu...her an ve alanında farklı bir savaşımın olacağını ve buna karşı donanmlı olması gerektiğini de bilyordu...hazırlıklıydı, hazırlanmıştı,
yeterli teorik donanıma sahipti ve bunun pratiğini oluşturmalıydı...bunca deneyim bunca birikim heba olmamalıydı...
emeğe saygı gereği(!) heba olmamalıydı...teorik bir yaşamın kapısından GRİ bir yaşama yolculuğun ilk adımını atmıştı, yoldaydı şimdi... derin, en derin bir solukla pratik yaşamı solumuştu

yolculuk esnası oluşan bir yorgunluk giderme ihtiyacıyla durmuştu.
üşüyordu; bu üşüme gökyüzündeki insanın içine işleyen, insanın içine kendi rengini veren kara ve ruh kapayıcı bulutlar gibi değildi...YAPISALDI!
Bu üşüme, BEN in en iyiyi, en yararlı olanı arama, bulma ve temin etme ve yöntem oluşturma gerekçesiydi...olabildiğince sosyaldi, olabildiğince rasyonal ve eklektikti...
..

Devamını Oku
Fatih Can Akyüz

Yürüdükçe mahzunlaşır
Yüreği yolculuk kaldırmayanlar
Bir ıslık ol ki
Türkünle anımsansın
Meyvesi özgürlük sunan ağaçlar
..

Devamını Oku
Nurcan Göksel

Kısa bir yolculuk daha geleceğime
Düşümde kurduğum metaforlarla
Tam huzuru buldum derken bir gün
Dönüşüveriyor karanlıklara aydınlık günüm
Her hangi bir yerdeyim
Bir çiçek bahçesinde
Hiç birini koparmıyorum
..

Devamını Oku
Nalan Kazazoğlu

Ağıradım geçiyor yüreğimdeki çöllerden,
Uzun uzun efkar yüklü kervanlar
Benim de develerin de gönlü kırık...

Kum denizine son ışık yavaşça dalıyor,
Sayfalar dolusu kum rüzgarla savruluyor
Bitmek üzere yolculuk...
..

Devamını Oku
Doğukan Cançoban

Bulduğum yerde düşürdüm
Kayboldu birden.
Gece soğuk gece ıssız gece karanlık
Artık uzun sürmüyor hiç bir yolculuk,
Yollar kısaldı mı ne?
Şairin dediği gibi eylül ekim kasım ayrılık.
..

Devamını Oku
Mehmet Macit

Oyun Zamanı


Niye böyle dertli, dertli ağlıyorsun yalnız başına Çocuk?
Dökülüyor yanaklarından yaşların, her biri birer boncuk.
Gelecek yılların arasında bulacaksın, çile dolu yolculuk,
O zaman dökersin yaşlarını, şimdi oyun zamanı çocuk.
..

Devamını Oku
Zehra Okur

TRAFİK KAZALARI [email protected]
Trafik kazası deyince akla ne geliyor? Bizler asla uslanmayız, otomobil kullanmak marifet değil; önemli olan kullandığımız otomobili iyi sürmek ve trafiğe uygun şekilde çıkmak ve bizler bunu yapmıyoruz maalesef. Resmen Azrail’le yarışa giriyoruz. Buda der demez kazalara yol açıyor. Buna ben çok şahit oldum.15 yıldır. yolculuk yapıyorum ne kazalara rast geldik onları görünce insan ürperiyor. Yol kenarlarında hurdaya dönmüş araçlar görüyorum ve insan üzülüyor. Hep sorarım neden hiç yavaş sürmezler ki, özellikle otobüsler daha çok kaza yapıyorlar ve onlardaki yolcu sayısı daha fazla dolayısıyla ölenlerin sayısı daha yüksek. Birde çok yük dolduruyorlar onu da bırakın aracın içinde yer olmayınca ortaya oturtturuyorlar ve buda daha büyük faciaya yol acıyor. Dikkat edelim de bakalım, Türkiye’de %70 oranında kazalar oluyor. Bunlara da artık dur demenin zamanı geldi.
Kazaların sebepleri şunlardan ibaret:
Ülkemizde her gün yaklaşık 700 ve her saat 40’a yakın trafik kazaları, oluyor. Bu kazalarda günde 7 ila20 kişi ölüyor. 400 kadarda insan yaralanıyor. Ortalama her yıl 7, bin kişi ölüyor peki sebep çoğunlukla yaralı sayısı fazla ya sakat kalıyorlar ya da iyleşmesi güç oluyor.
Trafik kazalarının oluşmasının en önemli etmeni insandır. Bu oran ortalama %94 lere kadar ulaşmaktadır. Bahane:” yollarımızın bozukluğu” bence bunu bahane etmesinler,
Trafik kazalarının sebepleri başlıca şunlar:
İnsanlar, Sürücüler, Yaya olan insanlar, Yolculuk, Sürdüğümüz taşıtın binmeden önce göz geçirmeden binmek, çevremiz, bunlar trafik yönetimi ve denetim uygulaması insan faktörüne bağlı trafik kazalarının nedenleridir.
..

Devamını Oku
Tansu Ay

Zaman hızlıca akıp gitmekte
Sende ona kapılıp akmaktasın
Bebeklik çocukluk gençlik ha birde yaşlılık derken birde bakmışsın son duraktasın,
Seninle birlikte milyonlarca yolcu,
Ama şöför durmuş artık otobüs hareket etmiyor
Ve bir melek isimleri okuyup yanına çağırıyor,
Giden geri gelmiyor peki ya kalanlar neyi bekliyor?
..

Devamını Oku
Alev Cetin

Sonu olmayan bir yolculuk bu hasret
gelmesen yanarim gelsende
Istedigim gibi degilsin yanimda
ve istedigim kadar
oturuyoruz bir kelebek kanadinda.

(1999)
..

Devamını Oku
Süreyya Aktaş

Bir varmış, bir yokmuş, bir zengin, bir yoksulmuş. Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde mutluluk ormanında bir mavi kelebek yaşarmış. Kozasında yaşarken hep sonsuzluk içerisinde sarı papatyalara konmak ve yeşil yaprakları yemek için ormanda yaşarmış.

Bir gün değişimini tamamlamak için yeni yerler keşfetmek için yolculuk kararı vermiş. Artık dayanamaz olmuş, her gelen ona akıl hocalığı yaparmış ta, bir türlü ne destek ne de çare olurmuş. Zaten onun akıl hocalarına ihtiyacı da yokmuş. Kendisinin fazlası var, eksiği yokmuş, sadece sorunu sorumsuz yaşamamak için ve insanlardan beklentilerini azaltmak, yaşam beklentilerini çoğaltmak ve uzun yaşamak içinmiş. Tüm isteği buymuş:

Yolculuk kararı vermiş vermesine de, elinde maddi olarak hiçbir şeyi kalmamış. Her şeye rağmen o kendi yönünden başka yöne gitmek istememiş. Acı ile uyanmış bir gün. Kalbi sıkışmış. Sanıyorum ölüyorum diye düşünmüş:

Kalbinin sesini duyuyormuş artık. İçinde ki kırmızı artık heyecan ve sabırsızca hareket edip, tutum ve hareketlerinde dengesizlik yaşatmaya başlatmış. Kendini ifade edemez hale gelmiş. Suçluluk duygusu yaşarken, utangaç değerini yükseltmiş. Çalışkanlığı azalmış, ve tembellik almış yürümüş. Aslında kendisi çok çalışkanmış. Takdir edilmesi gereken yerlerde beş parmağın izi yüzünde şekilleniyormuş.
..

Devamını Oku
Yusuf Keş

Zaman dediğimiz şu uçsuz bucaksız denizde kulaç atıp duruyorum. Bazen karanlık fırtınalı sularda bazen cennet gibi bir resifte...
Bazen yoruluyorum bırakıyorum kendimi derinliklere!
Sonra merak ediyorum yukarılarda neler oluyor diye,
tekrar çıkıyorum su üstüne...
Bilmiyorum nereye kadar sürecek bu yolculuk ama yüzüyorum işte...
..

Devamını Oku
Göksal Aktuğ

bir bank da oturuyorduk en son onunla
uçan halıda yolculuk misali biraz
elle tutulur gibi değildi ellerimiz..
güneşin yerinde ay
ve yıldızlardan gözlerimiz
..

Devamını Oku
Su Eda Gümüş

Dar sokaklar arasında geçiyor ömrüm. Upuzun sanki hiç tükenmeyecek bir yol bu. Yanımda yükselen blokların ağırlığı çöküyor üzerime. Sanki hepsi depremlerde yıkılmış birer harabe. Hangi yana baksam içten içe çürüyen temellerin üzerinde ayakta görünen solgun renkli birer dev. Kendi kendisinin gölgesinde kalan sıcaktan bi haber insanlar. Işığı görmeyen güneşin kucaklamadığı bedenler. Kim bilir kaç zaman oldu; içimden neşenin taşmadığı, gülümsemelerin yapay, kelimelerin hapis ve bedenimin tutsak, ruhumun göçebe kendimle bile uzak düşüp bulamadığım günlerden uzak uyandığım. Dünyanın bir hapislik yeri olduğunu doğrularcasına nereye gitsem ağıt nereye gitsem hüzün kime çarpsam kan. Kulaklarımda hep aynı masallar mış lar la miş ler le söylenmiş ve mış gibi yaşamların anlattığı yalanlar. Gardiyan biçmiş her insan nefsini ve terbiyeden uzak başına dikilmiş her gardiyan. Uzun dar eğri büğrü bir sokak yıllardır yürüyüp de sonuna gelemediğim. Arayıp arayıp da doğru bir yola varamadığım. Hangi şehre göçsen hangi insana merhaba desen gözlerinde ruhları asılmış insanların. Başlarında güçlü bir gardiyan. Korkutup ürkütmüş, özgürlüğü kaçırmış, sevgiyi asmış, yaşıyor gibi görünen ve sadece gardiyanın kurallarıyla gülebilen yalandan örülmüş bir dünyada yalandan yaşayan insanlar. Düzmece kurallar örülü kendi doğrularımızın etrafında, bunun içinde mapusluğumuz ve başımızda zebellah gibi korkularımız. Anlıyorum ki dünya denen mekanda yolculuk koca bir yalanın parçası olmakmış. İçime bir yol açmalıyım son gücümle kaldırmalı kazmayı ve kalbime vurmalıyım. Bir tünel oymalı ve dağların içinden yol bulmalıyım. Yoksa bu karanlık devlerin gölgesinde bir sabah soğuktan donmuş bulacaklar bedenimi. Üşüyorum yalanlardan ve örülmüş masallardan üşüyorum artık. Beni ısıtacak kalbime sığınıyorum içime iyice işlemeden karanlığın ayazı. Anııyorum ki yalnızlık baki bu dünyada, insan kendisiyle baş başa yoldaş olmalı aklıyla ruhuyla kalbiyle kendine,hüznün solgun ama sıcak kucağında.



İtiraflardan korkar insan. İyi bildiği ama iç sesiyle bile itiraf edemediği sancılı keskin uçarlı vardır önce kendine sonra can havliyle çevresine batırdığı. Söyleyip göstermeye korkmadığı güzelliklerin altında saklı olan incelikleri vardır insanların zaman zaman sığındığı ama kendine bile anlatamadığı. Koca bir dünyanın içinde milyarların küçük bir parçası ama en az onun kadar büyük bir alemdir insan. Zamanın her anında zaman kadar asıl olan ama en az onun kadar farklı. Kararlı ve kararsız anları vardır insanların yada onlar adına başkalarının aldığı kararları. Hayat bir mecburiyet yumağı. Bir kedinin elindeki yumak misali.
..

Devamını Oku
Necati Öztürk

Gönlümde gözyaşı var,çile var,ızdırap var
Yıllar yıkmasa beni yıkacak dertlerim var
Sabahı bekle derler beklesem neye yarar
Gecede olsa bile her demde yolculuk var.

2005
..

Devamını Oku