Veli Bilici Şiirleri - Şair Veli Bilici

Veli Bilici

Seni tarif etmeye,
Kelimeler yetersiz...
Yasanmiyor istanbul,
Yasanmiyor ki sensiz...


Devamını Oku
Veli Bilici

“29 Temmuz 2000 günü İsparta
Demirel Üniversitesi’nde açılan H.İ.E.Semineri dönüşünde elim bir kaza sonucu hayatını kaybeden İlköğretim Müfettişi Mustafa GELİR’in anısına”




Devamını Oku
Veli Bilici

Talimatı halktan alan,
Onun gözü dili olan,
Lügatında yoktu yalan
Gitti Mahsuni Mahsuni.

Konuşurdu sazlı sözlü,

Devamını Oku
Veli Bilici

Ben gurbette,
Gurbet için doğmuşum.
Öz yurdumda gurbeti,
Gurbet için yaşarım.

Kuzey-güney,doğu-batı

Devamını Oku
Veli Bilici

Bir bahar eşiğinde,
Tanışmıştı onlar.
Bir birine çok uygun,
Yakışmıştı onlar.

Gönülsüz gönüller

Devamını Oku
Veli Bilici

Yayar meşale aydınlık.
Korkarak kaçar karanlık.
Topluma bakan aydınlık,
Yüzümüzdür Haydar Ağbi.


Devamını Oku
Veli Bilici

Şimdi,
Meriç kıyısında oturmuş
Sana şiir yazıyorum.
Her mısrası hasret kokan
Ve
Her mısrası beni yakan.

Devamını Oku
Veli Bilici

MÜREKKEP

Bir solukta okuduğum, 96 sayfadan ibaret 89 adet şiiri içinde barındıran bir şiir kitabı var elimde. Adı, Mürekkep.
Mürekkep' in şairi Ulviye SAVTUR, kitabın üçüncü sayfasından edindiğim izlenime göre akranım olsa gerek, (kendisini tanımıyorum) . Sadece Ankaralı olduğunu öğreniyorum. Kitabın ön kapağında; kuş teleğinden bir divit ve siyah zemin üzerine dökülmüş ve yayılmış birkaç damla mürekkep, arka kapağında ise modern görünümlü bir hanım resmi (siyah-beyaz ve gri renklerden ibaret) var. Şairin kendi resmi olsa gerek... Mükemmel bir kapak. Sadece siyah ve beyaz değil aynı zamanda gri renge de bu kapağın oluşumunda görev verilmesi, kapağı hazırlayan kişinin de şair hanım kadar çok hoşgörülü, çok duygulu bir insan olduğunu ele vermektedir.
Bu ön ve arka kapak arasındaki mesafede o kadar büyük bir duygu denizi var ki; duru, temiz ve berrak. Birazcık yüzme bilen (şiir bilen, şiir seven) girmeye görsün bu denize, bir daha çıkaramazsınız...
İşte bu duygu denizinde dolaşırken şairin her şiirinin birbirinden duygulu olduğunu göreceksiniz. Her şiirde sevgi, aşk, hasret, özlem, çile, dilek, gurur, sadakat ve ait olmanın varlığını göreceksiniz. Ama hiç kin ve nefret göremeyeceksiniz. Buradan şairin yaşam tarzında ve de lügatinde kin ve nefret kelimelerinin bulunmadığı, bu kelimelere yer verilmediğini söyleyebiliriz.

Devamını Oku
Veli Bilici

Yazarla gör.sonra yayınlanacak

Devamını Oku
Veli Bilici

Mesleğimin üçüncü yılında tanıdım,O’nu... Ailesinin ilk çocuğuydu.Sarışınlığından dolayı annesine benzerdi.Babası da zaten esmer sayılmazdı.Yüzündeki çiller O’nun güzelliğine ayrı bir güzellik katıyordu...benek benek...Yaradanın bir lütfu diye düşünürdüm hep... Hele, her zaman etrafa gülücükler dağıtan deniz yosunu yeşil gözler... O, her şeyiyle Bingöl Daları’nın rengarenk kır çiçeklerinden birisiydi...En dirisi,en renklisi,en kokulusu ve en tazesiydi....O, Bingöl’ün Muzo’suydu...O Sülünkaş’ın Muzosydu...Muzo. Adı Muzaffer’di. Arkadaşları, O’nu kısaca “Muzo” diye seslerlerdi.Pek de yakışırdı doğrusu bu kısaltma.Çoğu zaman ben de O’na, “Muzo” diye hitap ederdim.
Haftanın her Cuma’sı olduğu gibi bu Cuma günü de son ders saatimiz resim dersine ayrılmıştı.Öğrencilerime bu sabah günlük olayları işlemediğimizi hatırlatıp,günlük olaylara değindikten sonra dersimize geçeceğimizi söylediğimde, Yaşasın nidaları sınıfı doldurmuştu,minik parmaklar birden havalarda uçmaya başlamıştı.İlk sözü Murat’a verdim... Kozakoğlu Murat’a...
-Öğretmenim, Muzo.... Muzaffer Arı,akşam çok ağır hastalanmıştı,Babası,Bingöl’e doktora götürdü,dedi.
Sülünkaş’ın uzak mahallelerinden,komlarından ve mezralarından gelen çocuklar birbirlerine boş gözlerle bakıştılar...Benim de onlardan bir farkım yoktu..Keşke sabah ilk ders girişinde unutmasaydım günlük olayları dedim içimden...Sonra,gözler Muzo’nun sırasında odaklaştı hep birden...Şaşkınlık ifade eden bakışlar ve bir uğultudan sonra diğer öğrencilerden de aynı haberi değişik ifadelerle dinledim.Öğrenciler çok üzülmüşlerdi...Onların üzüntülerini gözlerinden okuyordum,onlar da benim üzüntümü...Sınıfı bir hüzün kaplamıştı.Bu hüzünlü havayı dağıtmak, onları teselli etmek için; “iyi olur gelir inşallah çocuklar” diye fısıldadım.Bana göre sınıfın arka sağ köşesinde oturan sürekli parmak kaldıran Aynur,işaretimle bizi hüzünlü ortamdan kurtaran cümlesine başlamıştı bile....
-Arkadaşlar,Rusya’da büyük bir patlama olmuş,atomla çalışan santral patlamış.Kısa bir zaman içinde dünyaya dağılacakmış,çok sayıda insan ölecekmiş,çocuklar sakat doğacakmış,hayvanlara da bitkilere de zararı olacakmış.Yani tüm canlılara zarar verecekmiş.Bu patlamanın yurdumuzda da etkisi görülecekmiş,hatta bunun etkisi yıllarca sürecekmiş,dedi. Bu haberden de bir önceki haber kadar etkilendikleri her hallerinden belliydi.Nükleer patlama ve çevreye verdiği zararları konusunda onlara bilgi aktararak biraz olsun bilgilendirerek, meraklarını gidermeye çalışıyordum.Sınıfın en uzun öğrencisi İrfan’a işaret ederek söz hakkı verdim;
-Öğretmenim,dün Oymapınar Köyü’nden öğretmenim,bir çocuk öğretmenim,Murat Nehri’ne düşmüş öğretmenim.Nehirde boğularak can vermiş öğretmenim,yani ölmüş öğretmenim, dedi.İrfan’ın konuşmalarına arkadaşları gülümsemişlerdi,çünkü cümlesinin içinde hep öğretmenim kelimesini kullanan İrfan, bu kelimeyi kullanmayacağına dair verdiği sözünü çoktan unutmuştu ... Sınıfta bir sessizlik ve ardından gelen uğultudan,sınıfımızın en küçük öğrencisi Ayfer’e söz hakkı verdiğimde,bütün öğrenciler gülümseyerek O’na baktılar...beş sınıfın bir arada bulunduğu çeşitli yaş grubundan öğrencilerin bir arada bulunduğu bu sınıfta bu türden gülümsemeler çok manidardı...Ayfer’in adında ve soyadında birer tane “r” harfi bulunmasına rağmen,konuşmalarında “r” harfine yer yoktu Ayfer Caneri’nin. O,hep “r” yerine “y” harfini kullanırdı.Zamanla düzelir diyerek hiç de müdahale etmezdim. Evet Ayfer, dediğimde söze başlamıştı bile;

Devamını Oku