Ünal Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Antoloji.com

  • dünya

    13.01.2007 - 04:15

    burası dünya ve biz artık çok sıkıldık
    alıp başımızı sana gelmek istiyoruz
    sana gelmek orada kalmak istiyoruz
    çok unuttuk hatırlamak istiyoruz
    başımızın okşanmasını
    gözyaşımızın silinmesini
    kolumuza girilmesini istiyoruz
    yağmurunu ve meleklerini yeniden istiyoruz
    rüzgarın sesini,ırmağın sesini
    dağların dağ denizlerin deniz
    kadınların kadın çocukların çocuk
    erkeklerin erkek
    ekmeğin ekmek olduğu bir dünyayı
    yeniden isterken seni istiyoruz aslında
    bunu söyleyemiyoruz
    her yer gece çok gece
    ve biz meleklerini istiyoruz Rabbim
    çok yenildik yetmez mi
    bir bankanın önünde
    bir koltuğun altında
    bir ziyafetin ortasında
    bir günahın tenhasında
    büyütüp durduk siyahı
    gece gece gece
    her yağmur tanesini
    bir melek indirirken yeryüzüne
    her yalanı yüz şeytan taşıyor olabilir mi bilmiyoruz
    çünkü bilincimiz içerken binlerce yılın karmaşık şurubunu
    kameraya bakıp kalabalık şeyler söylemek
    ve gülümsemekle meşgulüz şu an
    sonra oturup düşüneceğiz bütün bu olanları
    Yusuf'u düşüneceğiz,Yakup'u,Musa'yı,İsa'yı düşüneceğiz,
    Nuh' u ve öbürlerini
    ve efendimizi,efendimizi
    kuyular,kuyular,kuyular kazdık
    bir nefes üflemen için yeryüzü bataklığında sazdık
    kestik kendimizi,deldik,yaktık
    sonra sana değil dünyaya aktık
    dünya ki mescitmiş biz onu otel yapmışız
    kalktık ki yenilmişiz,değişmişiz,azmışız
    bir sızı kalmış içimizde başka şey yok
    bu sızıdan yol bulup kapına dayanmışız
    bir çocuk oyuncağını alamamış
    bir kız sevdiğini saramamış
    bir anne yıllardır kolları açık bekliyor oğlunu
    bir adam paramparça, bir çift göz için
    biri ekmek götürememiş evine birisi aşk
    birimiz dünyayı kurtaracak birimiz yarını
    birimizin aklı tutuşmuş yanıyor
    birimiz bomboş kalbine bakıp birini arıyor
    birimiz ayrılığın ilk günü gibi her akşam kanıyor
    birimiz kıyametin koptuğuna inanıyor
    birimiz çekip gitmiş yeryüzünden
    ellerini hala açık sanıyor
    geldik işte bunlar ellerimiz
    açılmış bak, bilirsin ne diye
    ki bilirsin biz bu ellerle neler işledik
    burası dünya şu biziz,bunlarda ellerimiz
    öyle açık, öyle acemi, öyle boş
    öyle mahçup öyle dalgın öyle boş öyle boş
    senin değilmiyiz hepimiz
    senin değil mi herşey
    alırsın kime ne,verirsin kime ne
    ve bu açtığımız eller senin değil mi
    senin değil miyiz hepimiz Rabbim
    bir yıldız bir ağaç bir buğday tanesi kadar
    kimsesiziz kime gidelim,
    yaralarımız var kime,
    sıcak bir şey arıyoruz kime,
    merhamet istiyoruz kime,
    bağışlanmak istiyoruz kime gidelim
    sorumuz ve cevabımız SEN değil misin
    yorgunuz kaybetmişiz dalgınız kırgınız küsmüşüz
    bu çocuklar birer birer kaybolurken sisler içinde
    kime gidelim
    çok yürüdük yollar kayboldu
    yol olduk sana geldik
    ne getirdin deme bize
    SEN'den başka neyimiz varsa o bizim yokumuzdur
    geldik işte bunlar ellerimiz
    bunlar da ellerimizin büyük boşluğu
    beş duygum harap,altı yönüm harap
    on parmağımda on acı Ya Rab
    denize dalan bir testi nasıl tahammül etsin suya
    fırlattın beni dünyaya,
    yeniden al kucağına
    çağır beni yeniden
    bu saman çöpünü kasırgada bırakma
    büyük bir kapının önünde
    bir karınca vurmuş kapıyı bekliyor
    kapı açılacak yoksa niye var
    rahmet örtecek günahı
    geride kalacak gazabın adımları
    duyulacak büyük bahçenin o büyük şarkıları
    sunulan şarabı çekinmeden içeceğiz
    görüneceksin durmadan kendimizden geçeceğiz
    görüneceksin her şeyimizle sana göçeceğiz
    başımız yerde, açtık elimizi sevgilinle birlikte
    bize bak çekip çıkalım uçurumlardan
    bize bak çıkalım dünyanın bütün kulluklarından
    parçansak al bizi bir daha ayırma evinde uyuyalım
    yabancıysak dost ol bize senden ayrılmayalım
    elimiz açık başımız ve ruhumuz secdede durmuş bekliyoruz
    sevdiklerin aşkına
    sevenlerin aşkına
    İNŞİRAH İNŞİRAH İNŞİRAH
    ayetin değil miyiz SEN'in Ya Allah

  • anne

    13.01.2007 - 04:04

    anne sıcak, anne kum
    oku anne! yoruldum
    saatimiz kaç? ikindi indi anne
    çöl sıcak bizi akşam haberlerine yetiştirmesinler
    söyle onlara
    gece güzel anne
    sen ve ben anne böyle güzel
    oku anne harımız dinsin söyle bir de melekler gelsin
    rüzgar anne beni tut
    dün dünde kaldı hadi unut
    say ki ikimiz için bu dünya
    anne ışığa tut saçlarımı
    anne nura anne bir adım daha
    bakarsın sonrası sidret-ül münteha
    anne su biraz su anne
    yanmış bir çoçuğum ben
    saçları kara gözleri kömür
    bizi bir ömür unuttular anne
    al beni koynuna
    sen aşktan da sıcaksın
    dünya kandırmadı beni
    kandırırsan sen kandıracaksın
    anne sıcak anne kum
    oku anne yoruldum
    gün düşüyor yol uzuyor
    ellerime masallar konuyor anne
    kuşların isimlerini öğreten sabretmeyi de öğretiyor
    ben toprağı seviyorum anne
    gazeteler gibi aldatmıyor
    büyük meydanlar kuleler heykeller gibi
    üstüme düşmüyor
    ben toprağı seviyorum anne
    bana beni anlatıyor
    bir parça çamur anne bir nutfe sonrası elest
    çocuğum işte aklım bu kadar eriyor
    anne ağlama beni koruyan bütün yıldızları koruyor
    ne su karışıyor baldırana
    ne baldıran şifa oluyor
    her şey yerli yerinde duruyor
    saat anne galiba saat geliyor
    hadi dayan
    dayan anne
    cennetin yolu burdan geçiyor
    anne sıcak anne kum
    oku anne yoruldum yoruldum...

  • bedbaht

    13.01.2007 - 03:52

    uçurumun kenarındayım
    pisliğin, bataklığın içindeyim dedi biri
    aldı onu götürdü bilge adam bir yere
    genç sordu burası neresi
    pisliğin bataklığın tam içi tabakhane dedi ihtiyar
    burda deri önce tuzlanır bozulmasın diye
    deri tuzundan ötürü bozulmaz ama kokusu cihanı aşmıştır bile
    bu kokuya dayanıp burada çalışacak maharetli kişiye bedbaht denir
    adam bedbaht olursa
    bir daha ömrünün sonuna kadar kötü koku duymaz
    bedbaht derileri meşe kabuğu ve kireçle işleyerek kurutur
    kuru derinin kıllarından ayrılması gerekirse ıslatır
    en sonunda işlenecek olan esas deriyi ortaya çıkartmak için
    derinin cinsine göre 3 ila 12 ay arasında tabakane havuzunda bu deriler bekletilir
    en sonunda deri kıvama geldiğinde bedbaht onu taştan taşa çalarak işler
    meşin yapar, sahtiyar, yapar hatta güderi ve kösele yapar
    bedbaht pislikten bataklktan intikamını döve döve taştan taşa vura vura alır
    onun intikamını herkes üstünde taşır kah ayakkabısıyla kah kemeriyle kah ceketiyle
    bi yerden de bakarsan bu bedbahtın övüncüdür
    aslında insanlarında üstünde taşıdığı da odur

    ben bedbaht mıyım dedi genç adam
    tahhammulün varsa dedi bilge adam
    evet uçurumun kenarındasın, pisliğin bataklığın içindesin
    ya yardan uçacaksın yada herkes senin övüncünü üstünde taşıyacak dedi bilge adam

  • haber

    06.01.2007 - 03:32

    çay ocağındayım
    gazetenin sayfalarını ceviriyorum
    dünyadan haberler...........
    afganistanda 4 türk şehit oldu
    zaten haberdar olduğum haberini okuyorum
    ve annene yazdığın mektubu
    içeri girenin ilk cümlesi:
    gördünüz mü, duydunuz mu oluyor
    gazete elden ele dolaşıyor
    insanlar dedikodunu yapıyor
    dümya dönüyor
    hayat sürüyor.......
    Allah yolunda öldürülenlere (şehitlere) de ölüler demeyin.
    Hayır, onlar ölü değil diridirler, ama siz bunu hissedemezsiniz

  • Terketmek

    24.12.2006 - 01:31

    Terk-i DUNYA
    Terk-i UHRA
    Terk-i HES
    Terk-i TERK

  • ölüm

    19.12.2006 - 00:09

    akar göz pınarların
    kurur yerinden
    sallanır çürük tahtın
    gidersin burdan
    bekleme bir tas su sakın ardından
    toprağı toprağa sararlar şimdi

  • Terketmek

    17.12.2006 - 04:02

    ibrahim ethem gibi tahtların mı var!
    terk edemediğin!

  • şehit

    11.12.2006 - 02:02

    Kul inne salati ve nusuki ve mehyaye ve memati lillahi rabbil alemin
    Allah şehadetini kabul etsin
    F.K

  • hızır

    25.11.2006 - 09:45

    Uçurumun kenarındayım Hızır
    Bir dilber kalesinin burcunda
    Vazgeçilmez belaya nazır
    Topuklarım boşluğun avcunda
    Derin yar adımı çağırır
    Kaldım parmaklarımın ucunda
    Uçurumun kenarındayım Hızır
    Bir gamzelik rüzgar yetecek
    Ha itti beni, ha itecek
    Uçurumun kenarındayım Hızır
    Divan hazır
    Ferman hazır
    Kurban hazır
    Güzelliğin zulme çaldığı sınır
    Başım döner, beynim bulanır
    El etmez
    Gel etmez
    Gözleri bir ret, bir davet
    Gülce uzak uzak dolanır
    Mecaz değil
    Maraz değil
    Gülce semavi bir afet
    Uçurumun kenarındayım Hızır
    Gülce bir beyaz sihir
    Canıma bedel bir haz
    Nar ve nurdan bir zehir
    Gülce Araf`ta infaz
    Bir tek bakışıyla suyum ısınır
    Güzelliğin zulme çaldığı sınır
    Uçurumun kenarındayım Hızır
    Ben fakir
    En hakir
    Bin taksir
    Cahil cesaretimi alem tanır
    Ateşten
    Kalleşten
    Mızrakla gürzden
    Dabbetülarzdan
    Deccal`dan, yedi düvelden
    Korku nedir bilmeyen ben
    Tir tir titriyorum Gülce`den
    Ödüm patlıyor Gülce`ye bakmaktan
    Nutkum tutuluyor, ürperiyorum
    Saniyeler gözlerimde birer can
    Her saniyede bir can veriyorum

  • dost

    25.11.2006 - 09:44

    Genç adamın biri,
    Dermiş babasına her gün;
    'Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi'
    Baba, itiraz eder,
    Olmaz öyle çok dost, hakikisi
    Belki bir, belki iki,
    Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...
    Devam eder durur konuşma...

    Aralarında başlar bir tartışma,
    Karar verirler bir sınava,
    Dostun hakikisini anlamaya...
    Bir akşam bir koyun keserler,
    Ve koyarlar çuvala.

    Baba der ki oğluna,
    'Hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna'.

    Çuvaldan kanlar damlamakta,
    Sanki öldürmüşler de bir adamı,
    Koymuşlar çuvala,
    Dıştan böyle sanılmakta.
    Delikanlı sırtlar çuvalı,
    Gider en iyi bildiği dostuna,
    çalar kapıyı.

    O dost, bakar ki bir çuval,
    hem de kanlı,
    Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına,
    Almaz içeri arkadaşını,
    Böylece tek tek dolaşır delikanlı,
    Kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.

    Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır.
    evlat geriye döner.
    Ama içten yıkılır...

    Babasına dönerek; haklıymışsın baba ' der.
    Dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana.
    Baba 'hayır Evlat 'der, benim bir dostum var bildiğim.
    Hadi, çuvalı alda bir kerede git ona.
    Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar.
    Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar...
    Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir.

    O dost, delikanlıyı alır hemen içeri.
    Geçerler arka bahçeye.
    Bir çukur kazarlar birlikte,
    Çuvaldaki koyunu gömerler adam diye,
    Üzerine de serpiştirirler toprak.
    Belli olmasın diye dikerler sarımsak...
    Genç adam gelir babasına;
    'Baba, işte dost buymuş' diye konuşunca,
    Babası; 'daha erken, o belli olmaz daha.
    Sen yarın git O'na, çıkart bir kavga,
    Atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona,
    işte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi.
    Sonra gel olanları anlat bana...'
    Genç adam, aynen yapar babasının dediğini,
    Maksadı anlamaktır dostun hakikisini,
    babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!

    Der ki tokadı yiyen DOST;
    'Git de söyle babana, biz satmayız Sarımsak tarlasını böyle iki tokada'!

  • sabır

    04.11.2006 - 11:46

    Çin Bambu ağacının yetişmesi:
    Çinliler bu ağacı söyle yetiştirir:

    Önce ağacın tohumu ekilir,sulanır ve gübrelenir.

    Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.

    Tohum yeniden sulanıp gübrelenir.

    Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına
    filiz vermez.

    Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar
    edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir.

    Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez.

    Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su
    ve gübre vermeye devam ederler.
    Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı
    hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.

    Akla gelen ilk soru şudur:

    Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mı yoksa
    beş yılda mı ulaşmıştır?

    Bu sorunun cevabi tabii ki beş yıldır.

    Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp
    gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir miydik? ...

  • azrail

    02.11.2006 - 07:57

    Bu dünya bir kuyu, havasız çömlek;
    Daralıyorum!
    Kelime manayı boğan bir gömlek!
    Paralıyorum!
    Allah ismi varken lûgat ne demek!
    Karalıyorum!
    Kapımı, buyursun diye o Melek;
    Aralıyorum!

  • uyumak

    31.10.2006 - 21:48

    İki yıldız arası göğe asılı hamak....
    Uyku, uyku...zamansız ve mekansız uyumak
    Harfsiz ve kelimesiz düşünmek yaradanı.
    İlgisizlik, her şeyden kesilmiş ilgisizlik;
    Bilmeyiz ki, en büyük ilme denk bilgisizlik.
    Usandım boşyere hep gitmelerden, gelmelerden
    Bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden.

    Göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık;
    Kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık.
    Bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri;
    Raflarda toza batmış peygamberlerden bildiri.
    Hergün yalnız namazdan namaza uyanayım;
    Bir dilim kuru ekmek, acı suya banayım!
    Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla
    Yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla.

  • satranç

    22.10.2006 - 05:48

    hayat bir satran oyunundan ibaret değil mi ¿

    piyon, kale, at, fil ve veziri yöneten
    bir şah
    şah ı yöneten
    bir el
    eli yöneten
    bir beyin
    peki ya oyunu oynatan
    KİM ¿?

    Eleysallahu biahkemil hakimin?
    BELA

  • öğretmek

    22.10.2006 - 05:09

    -Anne ne zaman okula başliycam..
    - … artık okulun burası kızım çünkü okulanda düşman askerleri zulüm dersinde barış konusu işliyorlar ve bunu dünyaya öğretiyorlar..
    - peki biz ne öğretiyoruz anne?
    - sanırım biz duymamayı öğretiyoruz kızım. feryat ederken babalarımız dünyaya..

  • Yük

    22.10.2006 - 04:59

    belkide en ağır yük
    insanın kendisini yüklenmesi
    sen hiç yükledin mi kendini kendi omuzlarına ¿

  • Yük

    22.10.2006 - 04:53

    Biz emaneti göklere, yeryüzüne ve dağlara sunduk, ama onlar yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular; İnsan onu yüklendi. Şüphesiz insan çok zalim ve çok cahildir.
    Ahzab/72.

  • karanlık

    22.10.2006 - 04:46

    gece hayın
    gece soğuk
    kendisine sarılarak ısınıyor yılan
    pul pul karanlıkla örtülü insan

  • estağfirullah

    22.10.2006 - 04:43

    onların istiğfarları
    istiğfar gerektirir
    demiş biri.............
    bizden mi bahsediyor!

  • düş

    22.10.2006 - 04:25

    Düşle hadi
    Bir elinde taş
    Diğer elinde umut
    olan çocuğu......

  • Işık

    22.10.2006 - 03:53

    Bulduğu ilk aralıktan içeri sızdı
    Işık ne kadarda arsız oluyor
    Koyu karanlığı gördüğünde

  • söyle

    21.10.2006 - 05:00

    Bir şey söyle
    Denizler tutuşturulduğunda
    Dağlar yürütüldüğünde bir şey söyle
    Yıldızlar semadan bir bir döküldüğünde üstümüze
    Bir şey söyle
    Ben seni unuturum
    Söyle
    Yer başka gök başka olduğunda
    Sallanıp çalkalandığında uçsuz bucaksız sema
    Hani biz
    Ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olduğumuzda
    Bir şey söyle
    Unuturum ben seni söyle

    Kalplerde gizlenenler ortaya döküldüğü zaman
    Gök yarıldığı zaman
    Ne oluyor bu yere böyle dediği zaman insan
    Ve kalakaldığında yüzkarası şiirlerim
    Ve sensiz bir zaman
    Ve ayaklarımızın altından toprak kayıp
    Dümdüz edildiği zaman
    Bir şey söyle
    Can gibi
    Hayat gibi
    Bir volkan patlar gibi
    Bir deprem olur gibi
    Yalnızlığıma dokunur gibi
    Yıldızlar dökülsün yere
    Güneş sönsün
    Bir şey söyle

    Yoksa unuturum ben seni
    Bir şey söyle
    Emzikli anne kucağındaki yavrusunu unuttuğu zaman

    Güneş katlanıp dürüldüğünde
    Unuturum ben seni
    Yıldızlar kararıp döküldüğünde
    Unuturum
    Dağlar yürütüldüğünde
    Gebe develer salıverildiğinde
    Vahşi hayvanlar toplanıp biraraya getirildiğinde
    Bir şey söyle
    Denizler bir kez daha tutuştuğunda
    Ruhlar birleştirildiğinde
    Diri diri toprağa gömülen kız için sorulduğunda
    Bunun ölümü hangi suçu sebebiyle
    Haydi söyle
    Bir şey söyle

    Defterler açıldığında
    Gökyüzü sıyrılıp alındığında
    Cehennem tutuşturulduğunda
    Cennet yaklaştırıldığında
    Unuturum ben seni
    Her şeyin unutulduğu o anda
    Bir şey söyle

    Gök sallanıp çalkalandığı
    Dağlar yürütüldüğü
    Yalanlayanın vay haline olduğu zaman
    Unuturum
    Bir şey söyle
    Bir şey söyle

    O ses geldiği zaman
    Yıldızların ışığı söndürüldüğü
    Gökkubbe yarıldığı
    Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman
    Cehennem pusuda beklerken
    Ver herkesin kendine yetecek bir derdi olduğu zaman
    Unuturum ben seni
    Bir şey söyle

    Yıldızların ışığı söndürüldüğü
    Gökkubbe yarıldığı
    Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman
    Göz kamaştığı
    Ay tutulduğu
    Güneşla ay biraraya getirildiği zamam
    Hani insan 'kaçacak yer neresi' dediği zaman
    Ben seni unuturum
    Bir şey söyle

    Unuturum ben seni
    Denizler tutuşturulduğunda
    Dağlar yürütüldüğünde
    Yıldızlar semadan bir bir döküldüğünde üstümüze
    Ben seni unuturum
    Söyle

    Yer başka gök başka olduğunda
    Sallanıp çalkalandığında uçsuz bucaksız sema
    Hani biz
    Ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olduğumuzda
    Unuturum ben seni
    Yıldızlar dökülsün yere
    Güneş sönsün
    Bir şey söyle

  • ip

    21.10.2006 - 04:40

    Transmission Control Protocol/Internet Protocol
    bilgisayar için adres de denebilir ama
    bazıları sanıyorki çok önemli bir şey
    burda dönen bir sürü aldatmaca var
    olmadığın bir adreste gözükmek gibi.....
    gerçi insandada var ya
    olmadığı bir şekle bürünmesi gibi.)

  • echelon

    21.10.2006 - 04:34

    dünyayı dinleyen kulak........
    sadece ses değil
    pc üzerinden yapılan görüşmelerin neredeyse tamamı kayıt altındadır
    özel 'belirlenmiş' kelimeler seçilerek kayıt tututlur.sonra istihbarati analizden geçmek üzre.
    unutma
    konuştuklarımız aramızda değil!

Toplam 258 mesaj bulundu