burası dünya ve biz artık çok sıkıldık
alıp başımızı sana gelmek istiyoruz
sana gelmek orada kalmak istiyoruz
çok unuttuk hatırlamak istiyoruz
başımızın okşanmasını
gözyaşımızın silinmesini
kolumuza girilmesini istiyoruz
yağmurunu ve meleklerini yeniden istiyoruz
rüzgarın sesini,ırmağın sesini
dağların dağ denizlerin deniz
kadınların kadın çocukların çocuk
erkeklerin erkek
ekmeğin ekmek olduğu bir dünyayı
yeniden isterken seni istiyoruz aslında
bunu söyleyemiyoruz
her yer gece çok gece
ve biz meleklerini istiyoruz Rabbim
çok yenildik yetmez mi
bir bankanın önünde
bir koltuğun altında
bir ziyafetin ortasında
bir günahın tenhasında
büyütüp durduk siyahı
gece gece gece
her yağmur tanesini
bir melek indirirken yeryüzüne
her yalanı yüz şeytan taşıyor olabilir mi bilmiyoruz
çünkü bilincimiz içerken binlerce yılın karmaşık şurubunu
kameraya bakıp kalabalık şeyler söylemek
ve gülümsemekle meşgulüz şu an
sonra oturup düşüneceğiz bütün bu olanları
Yusuf'u düşüneceğiz,Yakup'u,Musa'yı,İsa'yı düşüneceğiz,
Nuh' u ve öbürlerini
ve efendimizi,efendimizi
kuyular,kuyular,kuyular kazdık
bir nefes üflemen için yeryüzü bataklığında sazdık
kestik kendimizi,deldik,yaktık
sonra sana değil dünyaya aktık
dünya ki mescitmiş biz onu otel yapmışız
kalktık ki yenilmişiz,değişmişiz,azmışız
bir sızı kalmış içimizde başka şey yok
bu sızıdan yol bulup kapına dayanmışız
bir çocuk oyuncağını alamamış
bir kız sevdiğini saramamış
bir anne yıllardır kolları açık bekliyor oğlunu
bir adam paramparça, bir çift göz için
biri ekmek götürememiş evine birisi aşk
birimiz dünyayı kurtaracak birimiz yarını
birimizin aklı tutuşmuş yanıyor
birimiz bomboş kalbine bakıp birini arıyor
birimiz ayrılığın ilk günü gibi her akşam kanıyor
birimiz kıyametin koptuğuna inanıyor
birimiz çekip gitmiş yeryüzünden
ellerini hala açık sanıyor
geldik işte bunlar ellerimiz
açılmış bak, bilirsin ne diye
ki bilirsin biz bu ellerle neler işledik
burası dünya şu biziz,bunlarda ellerimiz
öyle açık, öyle acemi, öyle boş
öyle mahçup öyle dalgın öyle boş öyle boş
senin değilmiyiz hepimiz
senin değil mi herşey
alırsın kime ne,verirsin kime ne
ve bu açtığımız eller senin değil mi
senin değil miyiz hepimiz Rabbim
bir yıldız bir ağaç bir buğday tanesi kadar
kimsesiziz kime gidelim,
yaralarımız var kime,
sıcak bir şey arıyoruz kime,
merhamet istiyoruz kime,
bağışlanmak istiyoruz kime gidelim
sorumuz ve cevabımız SEN değil misin
yorgunuz kaybetmişiz dalgınız kırgınız küsmüşüz
bu çocuklar birer birer kaybolurken sisler içinde
kime gidelim
çok yürüdük yollar kayboldu
yol olduk sana geldik
ne getirdin deme bize
SEN'den başka neyimiz varsa o bizim yokumuzdur
geldik işte bunlar ellerimiz
bunlar da ellerimizin büyük boşluğu
beş duygum harap,altı yönüm harap
on parmağımda on acı Ya Rab
denize dalan bir testi nasıl tahammül etsin suya
fırlattın beni dünyaya,
yeniden al kucağına
çağır beni yeniden
bu saman çöpünü kasırgada bırakma
büyük bir kapının önünde
bir karınca vurmuş kapıyı bekliyor
kapı açılacak yoksa niye var
rahmet örtecek günahı
geride kalacak gazabın adımları
duyulacak büyük bahçenin o büyük şarkıları
sunulan şarabı çekinmeden içeceğiz
görüneceksin durmadan kendimizden geçeceğiz
görüneceksin her şeyimizle sana göçeceğiz
başımız yerde, açtık elimizi sevgilinle birlikte
bize bak çekip çıkalım uçurumlardan
bize bak çıkalım dünyanın bütün kulluklarından
parçansak al bizi bir daha ayırma evinde uyuyalım
yabancıysak dost ol bize senden ayrılmayalım
elimiz açık başımız ve ruhumuz secdede durmuş bekliyoruz
sevdiklerin aşkına
sevenlerin aşkına
İNŞİRAH İNŞİRAH İNŞİRAH
ayetin değil miyiz SEN'in Ya Allah
anne sıcak, anne kum
oku anne! yoruldum
saatimiz kaç? ikindi indi anne
çöl sıcak bizi akşam haberlerine yetiştirmesinler
söyle onlara
gece güzel anne
sen ve ben anne böyle güzel
oku anne harımız dinsin söyle bir de melekler gelsin
rüzgar anne beni tut
dün dünde kaldı hadi unut
say ki ikimiz için bu dünya
anne ışığa tut saçlarımı
anne nura anne bir adım daha
bakarsın sonrası sidret-ül münteha
anne su biraz su anne
yanmış bir çoçuğum ben
saçları kara gözleri kömür
bizi bir ömür unuttular anne
al beni koynuna
sen aşktan da sıcaksın
dünya kandırmadı beni
kandırırsan sen kandıracaksın
anne sıcak anne kum
oku anne yoruldum
gün düşüyor yol uzuyor
ellerime masallar konuyor anne
kuşların isimlerini öğreten sabretmeyi de öğretiyor
ben toprağı seviyorum anne
gazeteler gibi aldatmıyor
büyük meydanlar kuleler heykeller gibi
üstüme düşmüyor
ben toprağı seviyorum anne
bana beni anlatıyor
bir parça çamur anne bir nutfe sonrası elest
çocuğum işte aklım bu kadar eriyor
anne ağlama beni koruyan bütün yıldızları koruyor
ne su karışıyor baldırana
ne baldıran şifa oluyor
her şey yerli yerinde duruyor
saat anne galiba saat geliyor
hadi dayan
dayan anne
cennetin yolu burdan geçiyor
anne sıcak anne kum
oku anne yoruldum yoruldum...
uçurumun kenarındayım
pisliğin, bataklığın içindeyim dedi biri
aldı onu götürdü bilge adam bir yere
genç sordu burası neresi
pisliğin bataklığın tam içi tabakhane dedi ihtiyar
burda deri önce tuzlanır bozulmasın diye
deri tuzundan ötürü bozulmaz ama kokusu cihanı aşmıştır bile
bu kokuya dayanıp burada çalışacak maharetli kişiye bedbaht denir
adam bedbaht olursa
bir daha ömrünün sonuna kadar kötü koku duymaz
bedbaht derileri meşe kabuğu ve kireçle işleyerek kurutur
kuru derinin kıllarından ayrılması gerekirse ıslatır
en sonunda işlenecek olan esas deriyi ortaya çıkartmak için
derinin cinsine göre 3 ila 12 ay arasında tabakane havuzunda bu deriler bekletilir
en sonunda deri kıvama geldiğinde bedbaht onu taştan taşa çalarak işler
meşin yapar, sahtiyar, yapar hatta güderi ve kösele yapar
bedbaht pislikten bataklktan intikamını döve döve taştan taşa vura vura alır
onun intikamını herkes üstünde taşır kah ayakkabısıyla kah kemeriyle kah ceketiyle
bi yerden de bakarsan bu bedbahtın övüncüdür
aslında insanlarında üstünde taşıdığı da odur
ben bedbaht mıyım dedi genç adam
tahhammulün varsa dedi bilge adam
evet uçurumun kenarındasın, pisliğin bataklığın içindesin
ya yardan uçacaksın yada herkes senin övüncünü üstünde taşıyacak dedi bilge adam
çay ocağındayım
gazetenin sayfalarını ceviriyorum
dünyadan haberler...........
afganistanda 4 türk şehit oldu
zaten haberdar olduğum haberini okuyorum
ve annene yazdığın mektubu
içeri girenin ilk cümlesi:
gördünüz mü, duydunuz mu oluyor
gazete elden ele dolaşıyor
insanlar dedikodunu yapıyor
dümya dönüyor
hayat sürüyor.......
Allah yolunda öldürülenlere (şehitlere) de ölüler demeyin.
Hayır, onlar ölü değil diridirler, ama siz bunu hissedemezsiniz
Uçurumun kenarındayım Hızır
Bir dilber kalesinin burcunda
Vazgeçilmez belaya nazır
Topuklarım boşluğun avcunda
Derin yar adımı çağırır
Kaldım parmaklarımın ucunda
Uçurumun kenarındayım Hızır
Bir gamzelik rüzgar yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Uçurumun kenarındayım Hızır
Divan hazır
Ferman hazır
Kurban hazır
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Başım döner, beynim bulanır
El etmez
Gel etmez
Gözleri bir ret, bir davet
Gülce uzak uzak dolanır
Mecaz değil
Maraz değil
Gülce semavi bir afet
Uçurumun kenarındayım Hızır
Gülce bir beyaz sihir
Canıma bedel bir haz
Nar ve nurdan bir zehir
Gülce Araf`ta infaz
Bir tek bakışıyla suyum ısınır
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ben fakir
En hakir
Bin taksir
Cahil cesaretimi alem tanır
Ateşten
Kalleşten
Mızrakla gürzden
Dabbetülarzdan
Deccal`dan, yedi düvelden
Korku nedir bilmeyen ben
Tir tir titriyorum Gülce`den
Ödüm patlıyor Gülce`ye bakmaktan
Nutkum tutuluyor, ürperiyorum
Saniyeler gözlerimde birer can
Her saniyede bir can veriyorum
Genç adamın biri,
Dermiş babasına her gün;
'Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi'
Baba, itiraz eder,
Olmaz öyle çok dost, hakikisi
Belki bir, belki iki,
Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...
Devam eder durur konuşma...
Aralarında başlar bir tartışma,
Karar verirler bir sınava,
Dostun hakikisini anlamaya...
Bir akşam bir koyun keserler,
Ve koyarlar çuvala.
Baba der ki oğluna,
'Hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna'.
Çuvaldan kanlar damlamakta,
Sanki öldürmüşler de bir adamı,
Koymuşlar çuvala,
Dıştan böyle sanılmakta.
Delikanlı sırtlar çuvalı,
Gider en iyi bildiği dostuna,
çalar kapıyı.
O dost, bakar ki bir çuval,
hem de kanlı,
Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına,
Almaz içeri arkadaşını,
Böylece tek tek dolaşır delikanlı,
Kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.
Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır.
evlat geriye döner.
Ama içten yıkılır...
Babasına dönerek; haklıymışsın baba ' der.
Dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana.
Baba 'hayır Evlat 'der, benim bir dostum var bildiğim.
Hadi, çuvalı alda bir kerede git ona.
Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar.
Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar...
Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir.
O dost, delikanlıyı alır hemen içeri.
Geçerler arka bahçeye.
Bir çukur kazarlar birlikte,
Çuvaldaki koyunu gömerler adam diye,
Üzerine de serpiştirirler toprak.
Belli olmasın diye dikerler sarımsak...
Genç adam gelir babasına;
'Baba, işte dost buymuş' diye konuşunca,
Babası; 'daha erken, o belli olmaz daha.
Sen yarın git O'na, çıkart bir kavga,
Atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona,
işte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi.
Sonra gel olanları anlat bana...'
Genç adam, aynen yapar babasının dediğini,
Maksadı anlamaktır dostun hakikisini,
babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!
Der ki tokadı yiyen DOST;
'Git de söyle babana, biz satmayız Sarımsak tarlasını böyle iki tokada'!
Çin Bambu ağacının yetişmesi:
Çinliler bu ağacı söyle yetiştirir:
Önce ağacın tohumu ekilir,sulanır ve gübrelenir.
Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.
Tohum yeniden sulanıp gübrelenir.
Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına
filiz vermez.
Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar
edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir.
Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez.
Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su
ve gübre vermeye devam ederler.
Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı
hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.
Akla gelen ilk soru şudur:
Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mı yoksa
beş yılda mı ulaşmıştır?
Bu sorunun cevabi tabii ki beş yıldır.
Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp
gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir miydik? ...
Bu dünya bir kuyu, havasız çömlek;
Daralıyorum!
Kelime manayı boğan bir gömlek!
Paralıyorum!
Allah ismi varken lûgat ne demek!
Karalıyorum!
Kapımı, buyursun diye o Melek;
Aralıyorum!
İki yıldız arası göğe asılı hamak....
Uyku, uyku...zamansız ve mekansız uyumak
Harfsiz ve kelimesiz düşünmek yaradanı.
İlgisizlik, her şeyden kesilmiş ilgisizlik;
Bilmeyiz ki, en büyük ilme denk bilgisizlik.
Usandım boşyere hep gitmelerden, gelmelerden
Bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden.
Göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık;
Kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık.
Bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri;
Raflarda toza batmış peygamberlerden bildiri.
Hergün yalnız namazdan namaza uyanayım;
Bir dilim kuru ekmek, acı suya banayım!
Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla
Yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla.
-Anne ne zaman okula başliycam..
- … artık okulun burası kızım çünkü okulanda düşman askerleri zulüm dersinde barış konusu işliyorlar ve bunu dünyaya öğretiyorlar..
- peki biz ne öğretiyoruz anne?
- sanırım biz duymamayı öğretiyoruz kızım. feryat ederken babalarımız dünyaya..
Biz emaneti göklere, yeryüzüne ve dağlara sunduk, ama onlar yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular; İnsan onu yüklendi. Şüphesiz insan çok zalim ve çok cahildir.
Ahzab/72.
Bir şey söyle
Denizler tutuşturulduğunda
Dağlar yürütüldüğünde bir şey söyle
Yıldızlar semadan bir bir döküldüğünde üstümüze
Bir şey söyle
Ben seni unuturum
Söyle
Yer başka gök başka olduğunda
Sallanıp çalkalandığında uçsuz bucaksız sema
Hani biz
Ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olduğumuzda
Bir şey söyle
Unuturum ben seni söyle
Kalplerde gizlenenler ortaya döküldüğü zaman
Gök yarıldığı zaman
Ne oluyor bu yere böyle dediği zaman insan
Ve kalakaldığında yüzkarası şiirlerim
Ve sensiz bir zaman
Ve ayaklarımızın altından toprak kayıp
Dümdüz edildiği zaman
Bir şey söyle
Can gibi
Hayat gibi
Bir volkan patlar gibi
Bir deprem olur gibi
Yalnızlığıma dokunur gibi
Yıldızlar dökülsün yere
Güneş sönsün
Bir şey söyle
Yoksa unuturum ben seni
Bir şey söyle
Emzikli anne kucağındaki yavrusunu unuttuğu zaman
Güneş katlanıp dürüldüğünde
Unuturum ben seni
Yıldızlar kararıp döküldüğünde
Unuturum
Dağlar yürütüldüğünde
Gebe develer salıverildiğinde
Vahşi hayvanlar toplanıp biraraya getirildiğinde
Bir şey söyle
Denizler bir kez daha tutuştuğunda
Ruhlar birleştirildiğinde
Diri diri toprağa gömülen kız için sorulduğunda
Bunun ölümü hangi suçu sebebiyle
Haydi söyle
Bir şey söyle
Defterler açıldığında
Gökyüzü sıyrılıp alındığında
Cehennem tutuşturulduğunda
Cennet yaklaştırıldığında
Unuturum ben seni
Her şeyin unutulduğu o anda
Bir şey söyle
Gök sallanıp çalkalandığı
Dağlar yürütüldüğü
Yalanlayanın vay haline olduğu zaman
Unuturum
Bir şey söyle
Bir şey söyle
O ses geldiği zaman
Yıldızların ışığı söndürüldüğü
Gökkubbe yarıldığı
Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman
Cehennem pusuda beklerken
Ver herkesin kendine yetecek bir derdi olduğu zaman
Unuturum ben seni
Bir şey söyle
Yıldızların ışığı söndürüldüğü
Gökkubbe yarıldığı
Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman
Göz kamaştığı
Ay tutulduğu
Güneşla ay biraraya getirildiği zamam
Hani insan 'kaçacak yer neresi' dediği zaman
Ben seni unuturum
Bir şey söyle
Unuturum ben seni
Denizler tutuşturulduğunda
Dağlar yürütüldüğünde
Yıldızlar semadan bir bir döküldüğünde üstümüze
Ben seni unuturum
Söyle
Yer başka gök başka olduğunda
Sallanıp çalkalandığında uçsuz bucaksız sema
Hani biz
Ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olduğumuzda
Unuturum ben seni
Yıldızlar dökülsün yere
Güneş sönsün
Bir şey söyle
Transmission Control Protocol/Internet Protocol
bilgisayar için adres de denebilir ama
bazıları sanıyorki çok önemli bir şey
burda dönen bir sürü aldatmaca var
olmadığın bir adreste gözükmek gibi.....
gerçi insandada var ya
olmadığı bir şekle bürünmesi gibi.)
dünyayı dinleyen kulak........
sadece ses değil
pc üzerinden yapılan görüşmelerin neredeyse tamamı kayıt altındadır
özel 'belirlenmiş' kelimeler seçilerek kayıt tututlur.sonra istihbarati analizden geçmek üzre.
unutma
konuştuklarımız aramızda değil!
SEVDA Sevda dedim bilir misin göze almak ölümü! Sevda dedim öyle değil....... hiçe saymak bir ömrü... Sevda dedim terk etmek ana, baba, kardeşi, Eşi, dostu, arkadaşı; Yâri yâreni...
dünya
13.01.2007 - 04:15burası dünya ve biz artık çok sıkıldık
alıp başımızı sana gelmek istiyoruz
sana gelmek orada kalmak istiyoruz
çok unuttuk hatırlamak istiyoruz
başımızın okşanmasını
gözyaşımızın silinmesini
kolumuza girilmesini istiyoruz
yağmurunu ve meleklerini yeniden istiyoruz
rüzgarın sesini,ırmağın sesini
dağların dağ denizlerin deniz
kadınların kadın çocukların çocuk
erkeklerin erkek
ekmeğin ekmek olduğu bir dünyayı
yeniden isterken seni istiyoruz aslında
bunu söyleyemiyoruz
her yer gece çok gece
ve biz meleklerini istiyoruz Rabbim
çok yenildik yetmez mi
bir bankanın önünde
bir koltuğun altında
bir ziyafetin ortasında
bir günahın tenhasında
büyütüp durduk siyahı
gece gece gece
her yağmur tanesini
bir melek indirirken yeryüzüne
her yalanı yüz şeytan taşıyor olabilir mi bilmiyoruz
çünkü bilincimiz içerken binlerce yılın karmaşık şurubunu
kameraya bakıp kalabalık şeyler söylemek
ve gülümsemekle meşgulüz şu an
sonra oturup düşüneceğiz bütün bu olanları
Yusuf'u düşüneceğiz,Yakup'u,Musa'yı,İsa'yı düşüneceğiz,
Nuh' u ve öbürlerini
ve efendimizi,efendimizi
kuyular,kuyular,kuyular kazdık
bir nefes üflemen için yeryüzü bataklığında sazdık
kestik kendimizi,deldik,yaktık
sonra sana değil dünyaya aktık
dünya ki mescitmiş biz onu otel yapmışız
kalktık ki yenilmişiz,değişmişiz,azmışız
bir sızı kalmış içimizde başka şey yok
bu sızıdan yol bulup kapına dayanmışız
bir çocuk oyuncağını alamamış
bir kız sevdiğini saramamış
bir anne yıllardır kolları açık bekliyor oğlunu
bir adam paramparça, bir çift göz için
biri ekmek götürememiş evine birisi aşk
birimiz dünyayı kurtaracak birimiz yarını
birimizin aklı tutuşmuş yanıyor
birimiz bomboş kalbine bakıp birini arıyor
birimiz ayrılığın ilk günü gibi her akşam kanıyor
birimiz kıyametin koptuğuna inanıyor
birimiz çekip gitmiş yeryüzünden
ellerini hala açık sanıyor
geldik işte bunlar ellerimiz
açılmış bak, bilirsin ne diye
ki bilirsin biz bu ellerle neler işledik
burası dünya şu biziz,bunlarda ellerimiz
öyle açık, öyle acemi, öyle boş
öyle mahçup öyle dalgın öyle boş öyle boş
senin değilmiyiz hepimiz
senin değil mi herşey
alırsın kime ne,verirsin kime ne
ve bu açtığımız eller senin değil mi
senin değil miyiz hepimiz Rabbim
bir yıldız bir ağaç bir buğday tanesi kadar
kimsesiziz kime gidelim,
yaralarımız var kime,
sıcak bir şey arıyoruz kime,
merhamet istiyoruz kime,
bağışlanmak istiyoruz kime gidelim
sorumuz ve cevabımız SEN değil misin
yorgunuz kaybetmişiz dalgınız kırgınız küsmüşüz
bu çocuklar birer birer kaybolurken sisler içinde
kime gidelim
çok yürüdük yollar kayboldu
yol olduk sana geldik
ne getirdin deme bize
SEN'den başka neyimiz varsa o bizim yokumuzdur
geldik işte bunlar ellerimiz
bunlar da ellerimizin büyük boşluğu
beş duygum harap,altı yönüm harap
on parmağımda on acı Ya Rab
denize dalan bir testi nasıl tahammül etsin suya
fırlattın beni dünyaya,
yeniden al kucağına
çağır beni yeniden
bu saman çöpünü kasırgada bırakma
büyük bir kapının önünde
bir karınca vurmuş kapıyı bekliyor
kapı açılacak yoksa niye var
rahmet örtecek günahı
geride kalacak gazabın adımları
duyulacak büyük bahçenin o büyük şarkıları
sunulan şarabı çekinmeden içeceğiz
görüneceksin durmadan kendimizden geçeceğiz
görüneceksin her şeyimizle sana göçeceğiz
başımız yerde, açtık elimizi sevgilinle birlikte
bize bak çekip çıkalım uçurumlardan
bize bak çıkalım dünyanın bütün kulluklarından
parçansak al bizi bir daha ayırma evinde uyuyalım
yabancıysak dost ol bize senden ayrılmayalım
elimiz açık başımız ve ruhumuz secdede durmuş bekliyoruz
sevdiklerin aşkına
sevenlerin aşkına
İNŞİRAH İNŞİRAH İNŞİRAH
ayetin değil miyiz SEN'in Ya Allah
anne
13.01.2007 - 04:04anne sıcak, anne kum
oku anne! yoruldum
saatimiz kaç? ikindi indi anne
çöl sıcak bizi akşam haberlerine yetiştirmesinler
söyle onlara
gece güzel anne
sen ve ben anne böyle güzel
oku anne harımız dinsin söyle bir de melekler gelsin
rüzgar anne beni tut
dün dünde kaldı hadi unut
say ki ikimiz için bu dünya
anne ışığa tut saçlarımı
anne nura anne bir adım daha
bakarsın sonrası sidret-ül münteha
anne su biraz su anne
yanmış bir çoçuğum ben
saçları kara gözleri kömür
bizi bir ömür unuttular anne
al beni koynuna
sen aşktan da sıcaksın
dünya kandırmadı beni
kandırırsan sen kandıracaksın
anne sıcak anne kum
oku anne yoruldum
gün düşüyor yol uzuyor
ellerime masallar konuyor anne
kuşların isimlerini öğreten sabretmeyi de öğretiyor
ben toprağı seviyorum anne
gazeteler gibi aldatmıyor
büyük meydanlar kuleler heykeller gibi
üstüme düşmüyor
ben toprağı seviyorum anne
bana beni anlatıyor
bir parça çamur anne bir nutfe sonrası elest
çocuğum işte aklım bu kadar eriyor
anne ağlama beni koruyan bütün yıldızları koruyor
ne su karışıyor baldırana
ne baldıran şifa oluyor
her şey yerli yerinde duruyor
saat anne galiba saat geliyor
hadi dayan
dayan anne
cennetin yolu burdan geçiyor
anne sıcak anne kum
oku anne yoruldum yoruldum...
bedbaht
13.01.2007 - 03:52uçurumun kenarındayım
pisliğin, bataklığın içindeyim dedi biri
aldı onu götürdü bilge adam bir yere
genç sordu burası neresi
pisliğin bataklığın tam içi tabakhane dedi ihtiyar
burda deri önce tuzlanır bozulmasın diye
deri tuzundan ötürü bozulmaz ama kokusu cihanı aşmıştır bile
bu kokuya dayanıp burada çalışacak maharetli kişiye bedbaht denir
adam bedbaht olursa
bir daha ömrünün sonuna kadar kötü koku duymaz
bedbaht derileri meşe kabuğu ve kireçle işleyerek kurutur
kuru derinin kıllarından ayrılması gerekirse ıslatır
en sonunda işlenecek olan esas deriyi ortaya çıkartmak için
derinin cinsine göre 3 ila 12 ay arasında tabakane havuzunda bu deriler bekletilir
en sonunda deri kıvama geldiğinde bedbaht onu taştan taşa çalarak işler
meşin yapar, sahtiyar, yapar hatta güderi ve kösele yapar
bedbaht pislikten bataklktan intikamını döve döve taştan taşa vura vura alır
onun intikamını herkes üstünde taşır kah ayakkabısıyla kah kemeriyle kah ceketiyle
bi yerden de bakarsan bu bedbahtın övüncüdür
aslında insanlarında üstünde taşıdığı da odur
ben bedbaht mıyım dedi genç adam
tahhammulün varsa dedi bilge adam
evet uçurumun kenarındasın, pisliğin bataklığın içindesin
ya yardan uçacaksın yada herkes senin övüncünü üstünde taşıyacak dedi bilge adam
haber
06.01.2007 - 03:32çay ocağındayım
gazetenin sayfalarını ceviriyorum
dünyadan haberler...........
afganistanda 4 türk şehit oldu
zaten haberdar olduğum haberini okuyorum
ve annene yazdığın mektubu
içeri girenin ilk cümlesi:
gördünüz mü, duydunuz mu oluyor
gazete elden ele dolaşıyor
insanlar dedikodunu yapıyor
dümya dönüyor
hayat sürüyor.......
Allah yolunda öldürülenlere (şehitlere) de ölüler demeyin.
Hayır, onlar ölü değil diridirler, ama siz bunu hissedemezsiniz
Terketmek
24.12.2006 - 01:31Terk-i DUNYA
Terk-i UHRA
Terk-i HES
Terk-i TERK
ölüm
19.12.2006 - 00:09akar göz pınarların
kurur yerinden
sallanır çürük tahtın
gidersin burdan
bekleme bir tas su sakın ardından
toprağı toprağa sararlar şimdi
Terketmek
17.12.2006 - 04:02ibrahim ethem gibi tahtların mı var!
terk edemediğin!
şehit
11.12.2006 - 02:02Kul inne salati ve nusuki ve mehyaye ve memati lillahi rabbil alemin
Allah şehadetini kabul etsin
F.K
hızır
25.11.2006 - 09:45Uçurumun kenarındayım Hızır
Bir dilber kalesinin burcunda
Vazgeçilmez belaya nazır
Topuklarım boşluğun avcunda
Derin yar adımı çağırır
Kaldım parmaklarımın ucunda
Uçurumun kenarındayım Hızır
Bir gamzelik rüzgar yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Uçurumun kenarındayım Hızır
Divan hazır
Ferman hazır
Kurban hazır
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Başım döner, beynim bulanır
El etmez
Gel etmez
Gözleri bir ret, bir davet
Gülce uzak uzak dolanır
Mecaz değil
Maraz değil
Gülce semavi bir afet
Uçurumun kenarındayım Hızır
Gülce bir beyaz sihir
Canıma bedel bir haz
Nar ve nurdan bir zehir
Gülce Araf`ta infaz
Bir tek bakışıyla suyum ısınır
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ben fakir
En hakir
Bin taksir
Cahil cesaretimi alem tanır
Ateşten
Kalleşten
Mızrakla gürzden
Dabbetülarzdan
Deccal`dan, yedi düvelden
Korku nedir bilmeyen ben
Tir tir titriyorum Gülce`den
Ödüm patlıyor Gülce`ye bakmaktan
Nutkum tutuluyor, ürperiyorum
Saniyeler gözlerimde birer can
Her saniyede bir can veriyorum
dost
25.11.2006 - 09:44Genç adamın biri,
Dermiş babasına her gün;
'Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi'
Baba, itiraz eder,
Olmaz öyle çok dost, hakikisi
Belki bir, belki iki,
Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...
Devam eder durur konuşma...
Aralarında başlar bir tartışma,
Karar verirler bir sınava,
Dostun hakikisini anlamaya...
Bir akşam bir koyun keserler,
Ve koyarlar çuvala.
Baba der ki oğluna,
'Hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna'.
Çuvaldan kanlar damlamakta,
Sanki öldürmüşler de bir adamı,
Koymuşlar çuvala,
Dıştan böyle sanılmakta.
Delikanlı sırtlar çuvalı,
Gider en iyi bildiği dostuna,
çalar kapıyı.
O dost, bakar ki bir çuval,
hem de kanlı,
Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına,
Almaz içeri arkadaşını,
Böylece tek tek dolaşır delikanlı,
Kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.
Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır.
evlat geriye döner.
Ama içten yıkılır...
Babasına dönerek; haklıymışsın baba ' der.
Dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana.
Baba 'hayır Evlat 'der, benim bir dostum var bildiğim.
Hadi, çuvalı alda bir kerede git ona.
Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar.
Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar...
Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir.
O dost, delikanlıyı alır hemen içeri.
Geçerler arka bahçeye.
Bir çukur kazarlar birlikte,
Çuvaldaki koyunu gömerler adam diye,
Üzerine de serpiştirirler toprak.
Belli olmasın diye dikerler sarımsak...
Genç adam gelir babasına;
'Baba, işte dost buymuş' diye konuşunca,
Babası; 'daha erken, o belli olmaz daha.
Sen yarın git O'na, çıkart bir kavga,
Atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona,
işte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi.
Sonra gel olanları anlat bana...'
Genç adam, aynen yapar babasının dediğini,
Maksadı anlamaktır dostun hakikisini,
babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!
Der ki tokadı yiyen DOST;
'Git de söyle babana, biz satmayız Sarımsak tarlasını böyle iki tokada'!
sabır
04.11.2006 - 11:46Çin Bambu ağacının yetişmesi:
Çinliler bu ağacı söyle yetiştirir:
Önce ağacın tohumu ekilir,sulanır ve gübrelenir.
Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.
Tohum yeniden sulanıp gübrelenir.
Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına
filiz vermez.
Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar
edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir.
Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez.
Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su
ve gübre vermeye devam ederler.
Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı
hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.
Akla gelen ilk soru şudur:
Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mı yoksa
beş yılda mı ulaşmıştır?
Bu sorunun cevabi tabii ki beş yıldır.
Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp
gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir miydik? ...
azrail
02.11.2006 - 07:57Bu dünya bir kuyu, havasız çömlek;
Daralıyorum!
Kelime manayı boğan bir gömlek!
Paralıyorum!
Allah ismi varken lûgat ne demek!
Karalıyorum!
Kapımı, buyursun diye o Melek;
Aralıyorum!
uyumak
31.10.2006 - 21:48İki yıldız arası göğe asılı hamak....
Uyku, uyku...zamansız ve mekansız uyumak
Harfsiz ve kelimesiz düşünmek yaradanı.
İlgisizlik, her şeyden kesilmiş ilgisizlik;
Bilmeyiz ki, en büyük ilme denk bilgisizlik.
Usandım boşyere hep gitmelerden, gelmelerden
Bırakın uyuyayım, yandım kelimelerden.
Göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık;
Kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık.
Bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri;
Raflarda toza batmış peygamberlerden bildiri.
Hergün yalnız namazdan namaza uyanayım;
Bir dilim kuru ekmek, acı suya banayım!
Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla
Yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla.
satranç
22.10.2006 - 05:48hayat bir satran oyunundan ibaret değil mi ¿
piyon, kale, at, fil ve veziri yöneten
bir şah
şah ı yöneten
bir el
eli yöneten
bir beyin
peki ya oyunu oynatan
KİM ¿?
Eleysallahu biahkemil hakimin?
BELA
öğretmek
22.10.2006 - 05:09-Anne ne zaman okula başliycam..
- … artık okulun burası kızım çünkü okulanda düşman askerleri zulüm dersinde barış konusu işliyorlar ve bunu dünyaya öğretiyorlar..
- peki biz ne öğretiyoruz anne?
- sanırım biz duymamayı öğretiyoruz kızım. feryat ederken babalarımız dünyaya..
Yük
22.10.2006 - 04:59belkide en ağır yük
insanın kendisini yüklenmesi
sen hiç yükledin mi kendini kendi omuzlarına ¿
Yük
22.10.2006 - 04:53Biz emaneti göklere, yeryüzüne ve dağlara sunduk, ama onlar yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular; İnsan onu yüklendi. Şüphesiz insan çok zalim ve çok cahildir.
Ahzab/72.
karanlık
22.10.2006 - 04:46gece hayın
gece soğuk
kendisine sarılarak ısınıyor yılan
pul pul karanlıkla örtülü insan
estağfirullah
22.10.2006 - 04:43onların istiğfarları
istiğfar gerektirir
demiş biri.............
bizden mi bahsediyor!
düş
22.10.2006 - 04:25Düşle hadi
Bir elinde taş
Diğer elinde umut
olan çocuğu......
Işık
22.10.2006 - 03:53Bulduğu ilk aralıktan içeri sızdı
Işık ne kadarda arsız oluyor
Koyu karanlığı gördüğünde
söyle
21.10.2006 - 05:00Bir şey söyle
Denizler tutuşturulduğunda
Dağlar yürütüldüğünde bir şey söyle
Yıldızlar semadan bir bir döküldüğünde üstümüze
Bir şey söyle
Ben seni unuturum
Söyle
Yer başka gök başka olduğunda
Sallanıp çalkalandığında uçsuz bucaksız sema
Hani biz
Ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olduğumuzda
Bir şey söyle
Unuturum ben seni söyle
Kalplerde gizlenenler ortaya döküldüğü zaman
Gök yarıldığı zaman
Ne oluyor bu yere böyle dediği zaman insan
Ve kalakaldığında yüzkarası şiirlerim
Ve sensiz bir zaman
Ve ayaklarımızın altından toprak kayıp
Dümdüz edildiği zaman
Bir şey söyle
Can gibi
Hayat gibi
Bir volkan patlar gibi
Bir deprem olur gibi
Yalnızlığıma dokunur gibi
Yıldızlar dökülsün yere
Güneş sönsün
Bir şey söyle
Yoksa unuturum ben seni
Bir şey söyle
Emzikli anne kucağındaki yavrusunu unuttuğu zaman
Güneş katlanıp dürüldüğünde
Unuturum ben seni
Yıldızlar kararıp döküldüğünde
Unuturum
Dağlar yürütüldüğünde
Gebe develer salıverildiğinde
Vahşi hayvanlar toplanıp biraraya getirildiğinde
Bir şey söyle
Denizler bir kez daha tutuştuğunda
Ruhlar birleştirildiğinde
Diri diri toprağa gömülen kız için sorulduğunda
Bunun ölümü hangi suçu sebebiyle
Haydi söyle
Bir şey söyle
Defterler açıldığında
Gökyüzü sıyrılıp alındığında
Cehennem tutuşturulduğunda
Cennet yaklaştırıldığında
Unuturum ben seni
Her şeyin unutulduğu o anda
Bir şey söyle
Gök sallanıp çalkalandığı
Dağlar yürütüldüğü
Yalanlayanın vay haline olduğu zaman
Unuturum
Bir şey söyle
Bir şey söyle
O ses geldiği zaman
Yıldızların ışığı söndürüldüğü
Gökkubbe yarıldığı
Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman
Cehennem pusuda beklerken
Ver herkesin kendine yetecek bir derdi olduğu zaman
Unuturum ben seni
Bir şey söyle
Yıldızların ışığı söndürüldüğü
Gökkubbe yarıldığı
Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman
Göz kamaştığı
Ay tutulduğu
Güneşla ay biraraya getirildiği zamam
Hani insan 'kaçacak yer neresi' dediği zaman
Ben seni unuturum
Bir şey söyle
Unuturum ben seni
Denizler tutuşturulduğunda
Dağlar yürütüldüğünde
Yıldızlar semadan bir bir döküldüğünde üstümüze
Ben seni unuturum
Söyle
Yer başka gök başka olduğunda
Sallanıp çalkalandığında uçsuz bucaksız sema
Hani biz
Ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olduğumuzda
Unuturum ben seni
Yıldızlar dökülsün yere
Güneş sönsün
Bir şey söyle
ip
21.10.2006 - 04:40Transmission Control Protocol/Internet Protocol
bilgisayar için adres de denebilir ama
bazıları sanıyorki çok önemli bir şey
burda dönen bir sürü aldatmaca var
olmadığın bir adreste gözükmek gibi.....
gerçi insandada var ya
olmadığı bir şekle bürünmesi gibi.)
echelon
21.10.2006 - 04:34dünyayı dinleyen kulak........
sadece ses değil
pc üzerinden yapılan görüşmelerin neredeyse tamamı kayıt altındadır
özel 'belirlenmiş' kelimeler seçilerek kayıt tututlur.sonra istihbarati analizden geçmek üzre.
unutma
konuştuklarımız aramızda değil!
Toplam 258 mesaj bulundu