ki; kanlı gözyaşlarıyla,
uyudum ve düşümde,
hep o nar ağacı…,
öylece bana bakar,
dallarını gözlerimden ayırmadan,
hep o kederli nar ağacı…,
küçüldüm rüyaya ve;
içine girdim,
gördüğüm en güzel bahçeydi…,
eğildim, yerde bir eflatun ayrılığın çiçek tozları,
eflatun çiçek tozları her yer,
nar çiçeğim;
senden mi süzüldü
eflatun çiçek tozları söyle…,
ve uyandım;
kara boşlukta dönen,
rengi bozulmaya yüz tutmuş,
meymenetsiz bir dünya…,
sabah etmiş ortalığı düşüm dedim…;
yüzünü buruşturdu düş ve
sabırsızlıkla bekledim geceyi,
aklımda hep o nar ağacı,
dalları yüreğime batan…,
ki gözlerimi kapadım
işte orada;
bir turnayı seviyorum dedi...,
ve turnam derken;
saçıldı etrafa kızıl iri taneli göz yaşları…,
ah;
kapandım secdeye,
yerdeki tekâvûd kalemefendisi seccademden
eflatun çiçek tozları topladım,
bağrıma saplanmış dalını çıkardım hüdayinabit alıcın,
ve serpiştirdim tozlarını,
beti benzi atmış dünyaya ve,
bir dua okudum kulağına,
sesim bir başka sese çarptı,
tuz buz mısralar kırıntısı rüyam ah,
turnam…;
keklik değil, güvercin ol diye fısıldayanım,
dudağımda hep aynı şarkı,
notalarını nar ağacının altına gömdüm...,
yüreği kimsenin üzülmesine el vermeyen,
bir yalancıyı sevdin sen…,
ve varsın gedanız kendine kıysın ey maşuk,
olgunlaşsın keder, çiçek yüklü dalında…,
ah;
evlatları ve yakınları sevgisiz bir ihtiyar kadının,
bayram sabahında sevince zorlanmış
gözleri gibi nemlisin ve mazidesin…,
ve bir tüketim tapınağı mescidi kadar,
havasız ve sümmet/tedariksin sen aşk…;
sağ yanından süzülen gün ışığının,
saçlarında ışıldadığı bir güz günü,
çerçeveledim yüzünü ki,
bir boz kazak küheylanın,
gözyaşı düşmesin diye tek
yeryüzüne…,
kıyamadım sana evet gene aşk,
sesinle ürperir bedenim,
bakınamam o an etrafıma ve çözülürüm sesinle,
ki düğüm düğüm dünyanın uğultularını,
susturan sesindir bana ve,
sesindedir içimi dolduran pediatri kokulu nefes,
adımladığım kaldırım taşları üzerinde,
buz tutmuş su birikintisi çatlağı kadar
kırılgansın sen aşk…,
erisen bile; suya dönsen bile ne çıkar,
görünenden çok,
görünmez yanları olan bir buzdağısın sen…,
içlerine işleyen ayazda,
bağrı başı açık kalan gariplerin,
ısınmayı bekleyen tenlerine vurup
üstüne doğarken etkisiz kalan
bir kış güneşi gibi yükseldin sen gökyüzünde madem,
usul usul da kaybol şimdi artık aşk…,
ki; kanlı gözyaşlarıyla,
uyudum ve düşümde,
hep o nar ağacı…,
öylece bana bakar,
dallarını gözlerimden ayırmadan,
hep o kederli nar ağacı…,
küçüldüm rüyaya ve;
içine girdim,
gördüğüm en güzel bahçeydi…,
eğildim, yerde bir eflatun ayrılığın çiçek tozları,
eflatun çiçek tozları her yer,
nar çiçeğim;
senden mi süzüldü
eflatun çiçek tozları söyle…,
ve uyandım;
kara boşlukta dönen,
rengi bozulmaya yüz tutmuş,
meymenetsiz bir dünya…,
sabah etmiş ortalığı düşüm dedim…;
yüzünü buruşturdu düş ve
sabırsızlıkla bekledim geceyi,
aklımda hep o nar ağacı,
dalları yüreğime batan…,
ki gözlerimi kapadım
işte orada;
bir turnayı seviyorum dedi...,
ve turnam derken;
saçıldı etrafa kızıl iri taneli göz yaşları…,
ah;
kapandım secdeye,
yerdeki tekâvûd kalemefendisi seccademden
eflatun çiçek tozları topladım,
bağrıma saplanmış dalını çıkardım hüdayinabit alıcın,
ve serpiştirdim tozlarını,
beti benzi atmış dünyaya ve,
bir dua okudum kulağına,
sesim bir başka sese çarptı,
tuz buz mısralar kırıntısı rüyam ah,
turnam…;
keklik değil, güvercin ol diye fısıldayanım,
dudağımda hep aynı şarkı,
notalarını nar ağacının altına gömdüm...,
yüreği kimsenin üzülmesine el vermeyen,
bir yalancıyı sevdin sen…,
ve varsın gedanız kendine kıysın ey maşuk,
olgunlaşsın keder, çiçek yüklü dalında…,
ah;
ki her sevda bir veda bilirsin,
affet beni,
yine yalnızlığa veda zamanı…,
yazarken bu şiirimsi şeyleri,
kelimelerim tek tek canıma batıyor,
harflerim içimin kuyusunda ağlıyor,
kalbimde bir serseri mayın patlıyor,
içimin labirentinde yüzün beliriyor,
ve beynimin kıvrımlarında,
çapalı lisanının azarları dolanıyor…,
ah;
yapış yapışım,
koyu lacivert ve havalandırma tertibatlı takkelim,
el koyduğum doksandokuzluk
oymalı kakmalı ahşap tespihin kayıp,
anlık illüzyonum…,
puzzledan yol arkadaşlığımız,
yetmişiki saatte imha edilirken,
bu geçirdiğimiz üç hafta seninle,
kaç seneye tekâbul eder…;
şimdi seni siyah bir iplikle dikiyorum,
yağmurda su çeken kunduramın keçesine,
rengi karaya çalan bir firaka denk düşsün diye...,
ah;
hayata yan bakan bir çocuğum ben,
ve sen huzur esende yanıma geldiğinde,
yine yan bakıyordum hayata ki
sen, yanımdaydın…,
naapsaydım;
seni,
düzene intifadanı,
ahir zamana isyan tufanı kopan yüzünü,
görmese miydim…,
hay bin kunduz ya hû,
ki aman,
aman gittiğin yerin konumundan,
bırakma ipucu aman ha aman…;
bulutların koltuk altlarından
koyu lacivert terler damlıyor,
sol gözümün kirpiğine,
ki ceset kalp…;
gözbebeğinin kapısında
ölü bulundu,
ayrılık…;
yavaş adımlarla,
hızlı bir aşkın fren izlerini
takip etmekte…,
kozmik oda sırlı muhabbetinin yokluğundan,
çilehanesi yekpare dünya olmuş bir çileye
müebbeden girmiş bir sûfî,
ne yana baksa,
hatta gözleri yumulu,
bakmasa da hiçbir yana,
aşktan gayrı ne görebilir...,
tepeden tırnağa aşk olmuş bir aşka aşığı,
kim aşktan yana sınayabilir…
aşka gönül koyan aşık,
derya içinde suya küsmüş bir b/alık gibi şaşkın;
aşktan, yine aşka varmaktan gayrı,
ne yana gidebilir…,
sır olmak ve asırlarca suskun kalmanın ötesinde,
ne yana…;
iki bilemedin üç günlük,
güzel ve nurlu ve derin olan bir hayatı sürmek için,
ömrümdeki iki kandilin sönmesinden yana mı teklifin
bana ey aşk…,
bunca hazin,
bunca garip olmasaydı duruşun keşke,
ve kapıların bu kadar sürgülü…,
ah…;
oruç sevenlerin sahurunda,
yüz seksen derecelik görüş açılı
bir lojmanın minimalist balkonundan,
imsak ahirinde;
vaktin o derin mavi karanlığı içinde,
sakıncalı ve kuduz köpekler kadar tehlikeli
uyku bölünmüşlüğüyle dinlenen,
gaflet mahmurlarının cılız ve
gelişigüzel makamlı seslerine kalmış,
sabâya hasret bir ezan kadar,
buruk
ve bağrı yufkalanmıştı gayrı gardaş içimin,
ah;
ecel terleriyle ıslanan yatağında,
başucu pencereye ve ayakucu kapıya çevrik
ve hayatın anlamından umudunu kesmiş
bir hasta gibi,
terhis sayıklamalarıyla anları sayarken,
can suyu bakışlarınla geldin ve,
bir mühlet daha yaşamayı isteme iradesi verip,
hayata döndürdün;
vatansız kalmış, çaresiz, sığınmacı ve yuvasız,
mülteci yüreğimi sen derde dermanım…,
ağaçlar gibi ayakta bir vedaya öykündüren,
ilham ve işaret ve irşadın
ve bilinmeye tenezzülsüz duruşunla sen dost…,
ki sende simetrimi buldum,
duru bir göl kıyısında durup,
derinden baktığımda dalgalı ruhumla suya,
yüzümün aksinde gördüğümdür yüzün ve
bir deliorman rahminde ses verensin sesime,
nidâsısın, çift kutuplu meşkimin,
diriliş iksiri kederim…,
ve belki de panayırda kaybolmuş bir çocuktu,
tuzlu kocaman gözleriyle ve,
atlı karınca döndükçe,
hareleri oyuncak çemberiydi ne malum,
ve mutlu çocuk yüzleri biriktirdi
ve yasladı yüzünü parlak bir yıldızın yanağına;
zaman pastasını bir kez daha keserken…,
gök; matem giysisini geçirip üstüne,
tülden siyah örtüsüyle,
sildi tuzlarını çocuğun gözlerinden,
ve üfledi mumu…,
bir dilek panayıra düştü,
belki de bir düştü…,
kaybolmuş bir çocuktu kendi karanlık ormanında
ve yağmur kokusu avuç içlerinde,
alnı buz gibi,
ve bir kerameti kendinden menkul eli öptü,
gömüldü; yürek boşluğuna,
uysal kalbinin kuş tüyleri…,
ki panayırda kaybolmuş çocuktu,
korku tünelindeki gürültü,
içinden hızla geçerken,
aralık kapılar bırakıyordu,
ve hep o; aralık kapılardan süzüldü
o/nun ol tecellisi,
her seferinde açık kalan o kapılardan…,
ve haylaz bir çocuk gibi,
sak/lan/baç zamanı derdi;
- çık ortaya…,
tebessümü ılık taze süt kokusu,
yüzünde iki mürdüm eriği…,
elma yanağında yıldız izi…;
parıl parıl parıldıya koşardım ona,
panayırda kardeşini bulmuş çocuk gibi,
koşardım ona,
ciğerindeki yara izlerini takip ederek...,
yok ki kimsenin böyle bir muhabbet ve
özlemek sandığı,
en yaşanmış ve en yaşanmamış düşlerle,
pamuklara sarılıp saklanmış ki,
kemirmesin sohbetin s/özünü tahta kuruları ve,
lavanta koksun her daim,
düşümüz…,
ve buluşuruz düşte bir yerde,
lavanta tak o kalabalıkta göğsüne ki,
kokun yaslansın yüreğime peygamber torunu,
ve istediğimiz kadar çok sarılalım,
ağaçlar gibi ayakta ölebilen evvel gidenlere…,
eflatun/mor ve sonsuz bir uykuda,
ah;
sabahları yürüdüğüm,
ankara radyosu yolunu örten,
uzun yaşamış bir insan ömrü kadar,
yaşlı çınar ağaçlarının rengi geçkin yaprakları,
henüz güze boyun eğmiş değillerken
iyi kalpli eylülde,
çıksam da baksam yâren;
o hurma endamlı çınarın,
zarif yaprakları arasında mısın ki…,
yâr ile hemdem iken,
âyârın verdiği eziyete,
katlanmaktır aşk…,
usulca avuçlarından öpmek,
ve hafifçe koklamaktır ayrılığı ve,
sürekli anıp, hep hatırda tutmaktır yâri…;
gamsız bakmak hiçbir yere ve,
her yere muhabbet serpmektir,
ve şöyle mi tarih düşelim,
hz.muhammed efendimizin hicretinin,
ardından geçmiş bindörtyüz seneye,
yirmiyedi ilaveyle,
henüz senenin başı muharrem hilâlinden,
yirmibeş akşam geçmişken ve keza,
hz.isa peygamberin ise,
buna beşyüzyetmişdokuz yıl ilaveli senesi,
kaç gün olacağı istikrarsız ayının,
yirmidördüncü günü,
ve günlerden cumaydı;
böyle kritik bir ikindi vakti ertesiydi yine
ve kentin en bölücü meydanında duyduğum,
kâfûr kokulu sesinin geldiği yöne baktım…,
ki o an ölmenin hemen öncesiydi,
ah;
sak/lan/baç çiçekleri körebesinin köşe kapmacasında,
uzun eşeğin üstünden ırmakta taş sektirdiği,
ve çelik çomaktan bıkkınken,
micozun kırdığı biricik mavi bilyesinin,
talihsizliğine içerlemiş,
ve dahası kanatlılar bilmecesindeki bıçak da,
dar boğazına saplanmışken,
bir kasabalı elektronik beyinin,
yine yerini bulamadığı uşak,
yap/boz/yap memleket haritasında kayıpken,
bir insan anatomisindeki iç organların yeri bile,
gözü kapalı bulunabiliyordu artık,
tekrar, tekrar ve tekrardan…,
XIV
kurduğum ilk göz temasım,
şehri kaplayan dumanlı bakışlarınaydı ilk,
ve siy/ah hakikatli nazarın,
yurdundan çıkarılmış,
gurbet vazifeli sesine karışıyordu…;
oysa göz göze gelmeye korkuyordum,
atalarım ve canım sana feda olsun demeyen,
ve kalbime itaatsiz dilimden mahcup…,
asırlar önce başıma gelmiş gibiydi,
/herşeyliğin;
o puslu ve gavur meydanı,
sarmıştı yedi yönden muhabbet,
ne akrep, ne de yelkovanın,
nerelerde gezdiğini bilmiyordum,
dijital çağın saatleriniyse zaten sallamıyordum,
ki sarkaçsızdılar…;
tavırlı; pek çalımlıydım,
gökte ararken yerde bulmuşlar kadar…,
bir elmanın iki yarısı olamazdı yankılarımız,
/tekbir/ sadalı bir mahrem çağrının,
içine sığıyorduk,
dağlar ardında ve,
haftaları kovalayan haftalarda bile,
kesintisiz irtibatta kaldık,
ki beraberdik bu meyanda, ayrılmadık…;
bazı türküler ve allahın besteleri dışında,
gönülden anlaştık…,
ki özleyiş yaz öncesinde,
baharın orta ertesi gemini deminde,
farklı şehirlerin/ayrı kıtaların/zıt kutupların,
ayrı gayrı evlerinde de olsalar,
muhipler,
aslında birliktedir her daim…,
tuhaf olan şudur ki;
bu düş ikizleri,
göz kapaklarının üstüne,
kalın bordo bir perde çekerler,
üç kat;
uyumadan önce ve,
her gece,
hiç bıkmadan,
ve perdeler çekilir çekilmez
en nihayetinde,
hep aynı düşü görürler…,
düş düşü doğurur,
artık sığmaz olur uykulara,
ve ayrı gayrı şehirlerde azizim,
göz kapaklarımız açılır kapanır;
mevsim yaza döner…,
elleri boğum boğum bir çocuk uçurtma uçurur,
ve mavi uçurtma, pamuk bir buluta aşık olur,
yüzü kırış kırış bir adam erik toplar,
bir nine eriği tuza banar,
kalbi;
yamamaktan yorulmuş bir iffetli dul,
kabristan ziyaretinden çıkar…,
düş buya,
bir ormanın içindeki mezarını bul dediğin,
anacığım şiir yazar,
ki garipsenmesin;
böylesi özlemek,
ve böylesi sevmek…,
sinemaya uyarlanması gereken kitaplar
15.07.2023 - 00:12https://www.dr.com.tr/kitap/taksim/edebiyat/siir/turk-siiri/urunno=0002052614001
kitap ayracı
15.07.2023 - 00:07https://www.dr.com.tr/kitap/taksim/edebiyat/siir/turk-siiri/urunno=0002052614001
Requiem For a Dream / Bir Rüya İçin Ağıt
15.07.2023 - 00:04ki; kanlı gözyaşlarıyla,
uyudum ve düşümde,
hep o nar ağacı…,
öylece bana bakar,
dallarını gözlerimden ayırmadan,
hep o kederli nar ağacı…,
küçüldüm rüyaya ve;
içine girdim,
gördüğüm en güzel bahçeydi…,
eğildim, yerde bir eflatun ayrılığın çiçek tozları,
eflatun çiçek tozları her yer,
nar çiçeğim;
senden mi süzüldü
eflatun çiçek tozları söyle…,
ve uyandım;
kara boşlukta dönen,
rengi bozulmaya yüz tutmuş,
meymenetsiz bir dünya…,
sabah etmiş ortalığı düşüm dedim…;
yüzünü buruşturdu düş ve
sabırsızlıkla bekledim geceyi,
aklımda hep o nar ağacı,
dalları yüreğime batan…,
ki gözlerimi kapadım
işte orada;
bir turnayı seviyorum dedi...,
ve turnam derken;
saçıldı etrafa kızıl iri taneli göz yaşları…,
ah;
kapandım secdeye,
yerdeki tekâvûd kalemefendisi seccademden
eflatun çiçek tozları topladım,
bağrıma saplanmış dalını çıkardım hüdayinabit alıcın,
ve serpiştirdim tozlarını,
beti benzi atmış dünyaya ve,
bir dua okudum kulağına,
sesim bir başka sese çarptı,
tuz buz mısralar kırıntısı rüyam ah,
turnam…;
keklik değil, güvercin ol diye fısıldayanım,
dudağımda hep aynı şarkı,
notalarını nar ağacının altına gömdüm...,
yüreği kimsenin üzülmesine el vermeyen,
bir yalancıyı sevdin sen…,
ve varsın gedanız kendine kıysın ey maşuk,
olgunlaşsın keder, çiçek yüklü dalında…,
ah;
tedarik zinciri
15.07.2023 - 00:02evlatları ve yakınları sevgisiz bir ihtiyar kadının,
bayram sabahında sevince zorlanmış
gözleri gibi nemlisin ve mazidesin…,
ve bir tüketim tapınağı mescidi kadar,
havasız ve sümmet/tedariksin sen aşk…;
sağ yanından süzülen gün ışığının,
saçlarında ışıldadığı bir güz günü,
çerçeveledim yüzünü ki,
bir boz kazak küheylanın,
gözyaşı düşmesin diye tek
yeryüzüne…,
kıyamadım sana evet gene aşk,
sesinle ürperir bedenim,
bakınamam o an etrafıma ve çözülürüm sesinle,
ki düğüm düğüm dünyanın uğultularını,
susturan sesindir bana ve,
sesindedir içimi dolduran pediatri kokulu nefes,
adımladığım kaldırım taşları üzerinde,
buz tutmuş su birikintisi çatlağı kadar
kırılgansın sen aşk…,
erisen bile; suya dönsen bile ne çıkar,
görünenden çok,
görünmez yanları olan bir buzdağısın sen…,
içlerine işleyen ayazda,
bağrı başı açık kalan gariplerin,
ısınmayı bekleyen tenlerine vurup
üstüne doğarken etkisiz kalan
bir kış güneşi gibi yükseldin sen gökyüzünde madem,
usul usul da kaybol şimdi artık aşk…,
ki; kanlı gözyaşlarıyla,
uyudum ve düşümde,
hep o nar ağacı…,
öylece bana bakar,
dallarını gözlerimden ayırmadan,
hep o kederli nar ağacı…,
küçüldüm rüyaya ve;
içine girdim,
gördüğüm en güzel bahçeydi…,
eğildim, yerde bir eflatun ayrılığın çiçek tozları,
eflatun çiçek tozları her yer,
nar çiçeğim;
senden mi süzüldü
eflatun çiçek tozları söyle…,
ve uyandım;
kara boşlukta dönen,
rengi bozulmaya yüz tutmuş,
meymenetsiz bir dünya…,
sabah etmiş ortalığı düşüm dedim…;
yüzünü buruşturdu düş ve
sabırsızlıkla bekledim geceyi,
aklımda hep o nar ağacı,
dalları yüreğime batan…,
ki gözlerimi kapadım
işte orada;
bir turnayı seviyorum dedi...,
ve turnam derken;
saçıldı etrafa kızıl iri taneli göz yaşları…,
ah;
kapandım secdeye,
yerdeki tekâvûd kalemefendisi seccademden
eflatun çiçek tozları topladım,
bağrıma saplanmış dalını çıkardım hüdayinabit alıcın,
ve serpiştirdim tozlarını,
beti benzi atmış dünyaya ve,
bir dua okudum kulağına,
sesim bir başka sese çarptı,
tuz buz mısralar kırıntısı rüyam ah,
turnam…;
keklik değil, güvercin ol diye fısıldayanım,
dudağımda hep aynı şarkı,
notalarını nar ağacının altına gömdüm...,
yüreği kimsenin üzülmesine el vermeyen,
bir yalancıyı sevdin sen…,
ve varsın gedanız kendine kıysın ey maşuk,
olgunlaşsın keder, çiçek yüklü dalında…,
ah;
Fîrak
14.07.2023 - 23:56ki her sevda bir veda bilirsin,
affet beni,
yine yalnızlığa veda zamanı…,
yazarken bu şiirimsi şeyleri,
kelimelerim tek tek canıma batıyor,
harflerim içimin kuyusunda ağlıyor,
kalbimde bir serseri mayın patlıyor,
içimin labirentinde yüzün beliriyor,
ve beynimin kıvrımlarında,
çapalı lisanının azarları dolanıyor…,
ah;
yapış yapışım,
koyu lacivert ve havalandırma tertibatlı takkelim,
el koyduğum doksandokuzluk
oymalı kakmalı ahşap tespihin kayıp,
anlık illüzyonum…,
puzzledan yol arkadaşlığımız,
yetmişiki saatte imha edilirken,
bu geçirdiğimiz üç hafta seninle,
kaç seneye tekâbul eder…;
şimdi seni siyah bir iplikle dikiyorum,
yağmurda su çeken kunduramın keçesine,
rengi karaya çalan bir firaka denk düşsün diye...,
ah;
Maktül
14.07.2023 - 23:51hayata yan bakan bir çocuğum ben,
ve sen huzur esende yanıma geldiğinde,
yine yan bakıyordum hayata ki
sen, yanımdaydın…,
naapsaydım;
seni,
düzene intifadanı,
ahir zamana isyan tufanı kopan yüzünü,
görmese miydim…,
hay bin kunduz ya hû,
ki aman,
aman gittiğin yerin konumundan,
bırakma ipucu aman ha aman…;
bulutların koltuk altlarından
koyu lacivert terler damlıyor,
sol gözümün kirpiğine,
ki ceset kalp…;
gözbebeğinin kapısında
ölü bulundu,
ayrılık…;
yavaş adımlarla,
hızlı bir aşkın fren izlerini
takip etmekte…,
oysa yaşam,
parmak izi bırakmadan
eldivenlerini çıkarıyor
maktulüne tepeden bakarak,
exils / sürgündekiler
14.07.2023 - 23:48kozmik oda sırlı muhabbetinin yokluğundan,
çilehanesi yekpare dünya olmuş bir çileye
müebbeden girmiş bir sûfî,
ne yana baksa,
hatta gözleri yumulu,
bakmasa da hiçbir yana,
aşktan gayrı ne görebilir...,
tepeden tırnağa aşk olmuş bir aşka aşığı,
kim aşktan yana sınayabilir…
aşka gönül koyan aşık,
derya içinde suya küsmüş bir b/alık gibi şaşkın;
aşktan, yine aşka varmaktan gayrı,
ne yana gidebilir…,
sır olmak ve asırlarca suskun kalmanın ötesinde,
ne yana…;
iki bilemedin üç günlük,
güzel ve nurlu ve derin olan bir hayatı sürmek için,
ömrümdeki iki kandilin sönmesinden yana mı teklifin
bana ey aşk…,
bunca hazin,
bunca garip olmasaydı duruşun keşke,
ve kapıların bu kadar sürgülü…,
ah…;
GARDAŞ
14.07.2023 - 23:46oruç sevenlerin sahurunda,
yüz seksen derecelik görüş açılı
bir lojmanın minimalist balkonundan,
imsak ahirinde;
vaktin o derin mavi karanlığı içinde,
sakıncalı ve kuduz köpekler kadar tehlikeli
uyku bölünmüşlüğüyle dinlenen,
gaflet mahmurlarının cılız ve
gelişigüzel makamlı seslerine kalmış,
sabâya hasret bir ezan kadar,
buruk
ve bağrı yufkalanmıştı gayrı gardaş içimin,
ah;
tenezzül etmemek
14.07.2023 - 23:41ecel terleriyle ıslanan yatağında,
başucu pencereye ve ayakucu kapıya çevrik
ve hayatın anlamından umudunu kesmiş
bir hasta gibi,
terhis sayıklamalarıyla anları sayarken,
can suyu bakışlarınla geldin ve,
bir mühlet daha yaşamayı isteme iradesi verip,
hayata döndürdün;
vatansız kalmış, çaresiz, sığınmacı ve yuvasız,
mülteci yüreğimi sen derde dermanım…,
ağaçlar gibi ayakta bir vedaya öykündüren,
ilham ve işaret ve irşadın
ve bilinmeye tenezzülsüz duruşunla sen dost…,
ki sende simetrimi buldum,
duru bir göl kıyısında durup,
derinden baktığımda dalgalı ruhumla suya,
yüzümün aksinde gördüğümdür yüzün ve
bir deliorman rahminde ses verensin sesime,
nidâsısın, çift kutuplu meşkimin,
diriliş iksiri kederim…,
tiksinmek
14.07.2023 - 23:36bulutların koltuk altlarından
koyu lacivert terler damlıyor,
sol gözümün kirpiğine,
ki ceset kalp…;
gözbebeğinin kapısında
ölü bulundu,
ayrılık…;
yavaş adımlarla,
hızlı bir aşkın fren izlerini
takip etmekte…,
oysa yaşam,
parmak izi bırakmadan
eldivenlerini çıkarıyor
maktulüne tepeden bakarak,
ve zaman durdu al işte…;
bıktık artık, usandı millet, tiksindi insanlık,
bu altı ok\a hainlik eden kemalistlerden,
ruhu sömürgecilerde rehin dincilerden ve
genleri ipotekli devrimcilerden,
tiyanşan kaçkınlarından,
ve
bilumum kurtarıcılık konforperestlerinden…,
(t\aksim XV)
dost
14.07.2023 - 17:18kötülük
14.07.2023 - 17:01https://pin.it/2QroyHf
gecenin tenhasına bir söz bırak
14.07.2023 - 16:52cuma
14.07.2023 - 16:42olgunluk
14.07.2023 - 16:00https://pin.it/4r1eEWW
yaşam
14.07.2023 - 15:45https://pin.it/2fH9BPg
ortaköy
14.07.2023 - 15:29https://pin.it/4pGNor0
farabi
14.07.2023 - 15:23https://pin.it/BWy5Zmk
okumak
14.07.2023 - 15:18https://pin.it/4NSBmpf
eflatun
14.07.2023 - 01:57ve belki de panayırda kaybolmuş bir çocuktu,
tuzlu kocaman gözleriyle ve,
atlı karınca döndükçe,
hareleri oyuncak çemberiydi ne malum,
ve mutlu çocuk yüzleri biriktirdi
ve yasladı yüzünü parlak bir yıldızın yanağına;
zaman pastasını bir kez daha keserken…,
gök; matem giysisini geçirip üstüne,
tülden siyah örtüsüyle,
sildi tuzlarını çocuğun gözlerinden,
ve üfledi mumu…,
bir dilek panayıra düştü,
belki de bir düştü…,
kaybolmuş bir çocuktu kendi karanlık ormanında
ve yağmur kokusu avuç içlerinde,
alnı buz gibi,
ve bir kerameti kendinden menkul eli öptü,
gömüldü; yürek boşluğuna,
uysal kalbinin kuş tüyleri…,
ki panayırda kaybolmuş çocuktu,
korku tünelindeki gürültü,
içinden hızla geçerken,
aralık kapılar bırakıyordu,
ve hep o; aralık kapılardan süzüldü
o/nun ol tecellisi,
her seferinde açık kalan o kapılardan…,
ve haylaz bir çocuk gibi,
sak/lan/baç zamanı derdi;
- çık ortaya…,
tebessümü ılık taze süt kokusu,
yüzünde iki mürdüm eriği…,
elma yanağında yıldız izi…;
parıl parıl parıldıya koşardım ona,
panayırda kardeşini bulmuş çocuk gibi,
koşardım ona,
ciğerindeki yara izlerini takip ederek...,
yok ki kimsenin böyle bir muhabbet ve
özlemek sandığı,
en yaşanmış ve en yaşanmamış düşlerle,
pamuklara sarılıp saklanmış ki,
kemirmesin sohbetin s/özünü tahta kuruları ve,
lavanta koksun her daim,
düşümüz…,
ve buluşuruz düşte bir yerde,
lavanta tak o kalabalıkta göğsüne ki,
kokun yaslansın yüreğime peygamber torunu,
ve istediğimiz kadar çok sarılalım,
ağaçlar gibi ayakta ölebilen evvel gidenlere…,
eflatun/mor ve sonsuz bir uykuda,
ah;
tekrar
14.07.2023 - 01:55sabahları yürüdüğüm,
ankara radyosu yolunu örten,
uzun yaşamış bir insan ömrü kadar,
yaşlı çınar ağaçlarının rengi geçkin yaprakları,
henüz güze boyun eğmiş değillerken
iyi kalpli eylülde,
çıksam da baksam yâren;
o hurma endamlı çınarın,
zarif yaprakları arasında mısın ki…,
yâr ile hemdem iken,
âyârın verdiği eziyete,
katlanmaktır aşk…,
usulca avuçlarından öpmek,
ve hafifçe koklamaktır ayrılığı ve,
sürekli anıp, hep hatırda tutmaktır yâri…;
gamsız bakmak hiçbir yere ve,
her yere muhabbet serpmektir,
ve şöyle mi tarih düşelim,
hz.muhammed efendimizin hicretinin,
ardından geçmiş bindörtyüz seneye,
yirmiyedi ilaveyle,
henüz senenin başı muharrem hilâlinden,
yirmibeş akşam geçmişken ve keza,
hz.isa peygamberin ise,
buna beşyüzyetmişdokuz yıl ilaveli senesi,
kaç gün olacağı istikrarsız ayının,
yirmidördüncü günü,
ve günlerden cumaydı;
böyle kritik bir ikindi vakti ertesiydi yine
ve kentin en bölücü meydanında duyduğum,
kâfûr kokulu sesinin geldiği yöne baktım…,
ki o an ölmenin hemen öncesiydi,
ah;
sak/lan/baç çiçekleri körebesinin köşe kapmacasında,
uzun eşeğin üstünden ırmakta taş sektirdiği,
ve çelik çomaktan bıkkınken,
micozun kırdığı biricik mavi bilyesinin,
talihsizliğine içerlemiş,
ve dahası kanatlılar bilmecesindeki bıçak da,
dar boğazına saplanmışken,
bir kasabalı elektronik beyinin,
yine yerini bulamadığı uşak,
yap/boz/yap memleket haritasında kayıpken,
bir insan anatomisindeki iç organların yeri bile,
gözü kapalı bulunabiliyordu artık,
tekrar, tekrar ve tekrardan…,
bestekâr
14.07.2023 - 01:53XIV
kurduğum ilk göz temasım,
şehri kaplayan dumanlı bakışlarınaydı ilk,
ve siy/ah hakikatli nazarın,
yurdundan çıkarılmış,
gurbet vazifeli sesine karışıyordu…;
oysa göz göze gelmeye korkuyordum,
atalarım ve canım sana feda olsun demeyen,
ve kalbime itaatsiz dilimden mahcup…,
asırlar önce başıma gelmiş gibiydi,
/herşeyliğin;
o puslu ve gavur meydanı,
sarmıştı yedi yönden muhabbet,
ne akrep, ne de yelkovanın,
nerelerde gezdiğini bilmiyordum,
dijital çağın saatleriniyse zaten sallamıyordum,
ki sarkaçsızdılar…;
tavırlı; pek çalımlıydım,
gökte ararken yerde bulmuşlar kadar…,
bir elmanın iki yarısı olamazdı yankılarımız,
/tekbir/ sadalı bir mahrem çağrının,
içine sığıyorduk,
dağlar ardında ve,
haftaları kovalayan haftalarda bile,
kesintisiz irtibatta kaldık,
ki beraberdik bu meyanda, ayrılmadık…;
bazı türküler ve allahın besteleri dışında,
gönülden anlaştık…,
sakarya
14.07.2023 - 01:37bir dağ ardındaki cevizin,
en erişilmez dalına,
as uykunu kalplerin tabîbi,
tatlı bir rüya dolsun gözkapaklarına,
ey aşk;
soylu sevdalara yakışmaz
yalandan kefen giymeler,
varsın ipil ipil yağsın üstümüze firak,
nasısa gezinirsin sen bu sakar taşranın,
gül bahçelerinde,
ah;
kabristan
14.07.2023 - 01:35hüdâ katından yollanan ilahî bir tesellidir,
ah;
ki özleyiş yaz öncesinde,
baharın orta ertesi gemini deminde,
farklı şehirlerin/ayrı kıtaların/zıt kutupların,
ayrı gayrı evlerinde de olsalar,
muhipler,
aslında birliktedir her daim…,
tuhaf olan şudur ki;
bu düş ikizleri,
göz kapaklarının üstüne,
kalın bordo bir perde çekerler,
üç kat;
uyumadan önce ve,
her gece,
hiç bıkmadan,
ve perdeler çekilir çekilmez
en nihayetinde,
hep aynı düşü görürler…,
düş düşü doğurur,
artık sığmaz olur uykulara,
ve ayrı gayrı şehirlerde azizim,
göz kapaklarımız açılır kapanır;
mevsim yaza döner…,
elleri boğum boğum bir çocuk uçurtma uçurur,
ve mavi uçurtma, pamuk bir buluta aşık olur,
yüzü kırış kırış bir adam erik toplar,
bir nine eriği tuza banar,
kalbi;
yamamaktan yorulmuş bir iffetli dul,
kabristan ziyaretinden çıkar…,
düş buya,
bir ormanın içindeki mezarını bul dediğin,
anacığım şiir yazar,
ki garipsenmesin;
böylesi özlemek,
ve böylesi sevmek…,
Toplam 960 mesaj bulundu