Buna yorum yazmamış mıyız...gözden kaçmış olmalı...
Başrolünü Tom Cruise ve Ray Charles filmiyle en iyi erkek oyuncu oskarı almış olan Jamie Foxx’un paylaştığı... muhteşem bir collateral üzerine kurgulanmış film..Bir nevi hayatımızdaki küçük tesadüflerin bir hayata mal olacağını belgeleyen güzel bir dokundurma..
Tom Cruise Vincent adında bir seri katil...aynı gece boyunca aleyhte tanıklık yapacak 5 kişiyi ardarda haklamak amacıyla şehre geliyor...
En büyük hayali bir limuzin şirketi kurmak olan ve işini en iyi şekilde yapan taxi şöförü Max ise o sabah taxisine bir avukat hanımı alıyor...onu iddiaya girerek en yakın yoldan işyerine bırakıyor...ona huzur için taşıdıgı ve her gün daraldığında seyrettiği Maldiv Adalarının fotoğrafını veriyor...avukat hoş hatun da Max'e telefon numarasını bırakıyor...
Avukatı bıraktıgı yerde Vincent arabasına biniyor ve Max kendini bir seri katilin maceraları içinde buluyor..4. kişiyi öldürdükten sonra kaçamayacağını anlayan Max bir trafik kazası yapıyor ve o esnada etrafa saçılan lop topun kayıtlarından ölecek 5. kişinin sabah bıraktığı avukat olduğunu görüyor..ve genc kadını Vincentten kurtarıyor...
Gerçek bir kesişme filmi...
Sokakta tank paleti
Sokakta düdük sesi
Sokakta tomson
Sokağa çıkmak yasak...
Sokaktayım
Gece leylak ve tomurcuk kokuyor
Yaralı bir şahin olmuş yüreğim
Uy anam anam
Haziranda ölmek zor...
Havada tüy
Havada kuş
Havada kuş soluğu kokusu
Hava leylak ve tomurcuk kokuyor
Ne anlar acılardan güzel haziran
Ne anlar güzel bahar
Kopuk bir kol sokakta çırpınıp durur...
Çalışmışım onbeş saat
Tükenmişim onbeş saat
Acıkmışım, yorulmuşum, uykusamışım
Anama sövmüş patron
Sıkmışım dişlerimi
Islıkla söylemişim umutlarımı
Susarak söylemişim
Sıcak bir ev özlemişim
Sıcak bir yemek
Ve sıcacık bir yatakta unutturan öpücükler
Çıkmışım bir kavgadan vurmuşum sokaklara
Sokakta tank paleti
Sokakta düdük sesi
Sarı sarı yapraklarla birlikte sanki
Dallarda insan iskeletleri...
Asacaklar Aydemir'i
Asacaklar Gürcan'ı
Belki başkalarını
Pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim
Dökülüyor etlerim, sarı yapraklar gibi...
Asmak neyi kurtarır
Sarı sarı yaprakları kuru dallara?
Yolunmuş yaprakları, kırılmış dallarıyla ne anlatır bir ağaç
Hani rüzgar, hani kuş
Hani nerede rüzgarlı kuş sesleri...
Asılmak değil sorun
Asılmamak da değil
Kimin kimi astığı
Kimin kimi neden niçin astığı
Budur işte asıl sorun?
Sevdim gelin morunu
Sevdim şiir morunu
Moru sevdim tomurcukta
Moru sevdim memede
Ve öptüğüm dudakta
Ama sevemedim, hayır
İğrendim insanoğlunun
Yağlı ipte sallanan morluğundan...
Neden böyle acılıyım
Neden böyle ağrılı
Neden niçin bu sokaklar böyle boş
Niçin neden bu evler böyle dolu
Sokaklarla solur evler
Sokaklarla atar nabzı kentlerin
Sokaksız kent
Kentsiz ülke
Kahkahanın yanıbaşı gözyaşı...
İşten çıktım
Elim yüzüm, üstüm başım gazete
Karanlıkta açan bir su gibi
Vurdum kendimi caddelere
Hava leylak ve tomurcuk kokusu
Havada kör yoluna
Havada suçsuz günahsız gitme korkusu
Ah desem eriyecek demirleri bu korkuluğun
Oh desem tutuşacak soluğum...
Asmak neyi kurtarır, öldürmek neyi
Yaşatmaktır önemlisi, güzel yaşatmak
Abeceden geçirmek kıracın çekirgesini
Ekmeksiz, yuvasız, hekimsiz bırakmamak...
Ah yavrum, ah güzelim
Canım benim, sevdiceğim, bir tanem
Kısa sürdü bu yolculuk
Neylersin ki sonu yok
Gece leylak ve tomurcuk kokuyor
Uy anam anam
Haziranda ölmek zor...
Nerdeyim ben, nerdeyim ben, nerdeyim
Kimsiniz siz, kimsiniz siz, kimsiniz
Ne söyler bu radyolar
Gazeteler ne yazar
Kim ölmüş uzaklarda
Göçen kim dünyamızdan...
Asmak neyi kurtarır, öldürmek neyi
Yolunmuş yaprakları
Ve kırılmış dallarıyla bir ağaç
Söyler hangi güzelliği?
Kökü burada yüreğimde
Yaprakları uzaklarda bir çınar
Islık çala çala göçtü bir çınar
Göçtü memet diye diye
Şafak vakti bir çınar
Silkeledi kuşlarını, güneşlerini
'Oğlu sana sesleniyorum, işitiyor musun memet, memet'...
Gece leylak ve tomurcuk kokuyor
Üstüm başım, elim yüzüm gazete
Vurmuşum sokaklara
Vurmuşum sokaklara
Uy anam anam
Haziranda ölmek zor...
Bu acılar, bu ağrılar, bu yürek
Neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
Bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
Bu geceler niçin böyle insansız
Bu insanlar niçin böyle yarınsız
Bu niçinler niçin böyle yanıtsız...
'Uyarına gelirse tepemde bir de çınar demişti on yıl önce'
Demek ki on yıl sonra
Demek ki sabah sabah
Demek ki 'manda gönü'
Demek ki 'şile bezi'
Demek ki 'yeşil biber'
Bir de Memed'in yüzü
Bir de güzel İstanbul
Bir de 'saman sarısı'
Bir de özlem kırmızısı
Demek ki göçtü usta
Kaldı yürek sızısı geride kalanlara...
Yıllar var ki ter içinde
Taşıdım ben bu yükü
Bıraktım acının alkışlarına
3 HAZİRAN 63'ü...
Bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
Bir kırmızı gül dalı iğilmiş üstüne
Yatıyor oralarda
Bir eski gömütlükte yatıyor usta
Bir kırmızı gül dalı iğilmiş üstüne
Okşar yanan alnını
Bir kırmızı gül dalı
Nazım Usta nın...
Gece leylak ve tomurcuk kokuyor
Bir basın işçisiyim
Elim yüzüm, üstüm başım gazete
Geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
Şuramda bir çalıkuşu ötüyor
Uy anam anam
Haziranda ölmek zor...
Hasan Hüseyin Korkmazgil'in Orhan Kemal'in anısına ithaf ettiği şiiri..
gözler acıtır her bakışta insanı
gözler ki aşka en yakın macera.
ve en yakın gitmek mevlaya...
gözlerin gözlerime değince
felaketim olurdun ağlardım...
Ben öyle sevmek istedim ki seni…
Ellerimle yüzünü avuçlarımın içine alıp…tam gözlerinin içine bakmalıydım…gözlerini gözlerimden kaçırmana izin vermeden…sıcacık gülümsememi ve sevgiyle dolu yüreğimi gözlerimin ebruli aynasına yansıtıp…
^^Seni seviyorum…hep sevdim…..sonsuza kadar da seveceğim…Beni severken yorulmayacaksın…senden karşılık beklemeyeceğim…sadece sınırsız ve beklentisiz....ve sonsuza kadar….Seni seveceğim….^^ demeliydim…
Artık kabul etmeliyim…şarkıların avutmadığını…ve hatta kanayan yarama bir dirhem daha tuz bastığını…
Artık zaman…kabullenme zamanı…ve gerçeklerle yüzleşme….
Issız gecelerde…karanlık, yalnızlığımla umarsızca tango yaparken….çiziktirdiğim satırların sana olan hasretimle dolduğunu….ve hiçbirşeyin beni avutmaya muktedir olmadığını…gözyaşlarımı silemediğini…
Ve güneş battığında…yalnızlığım beni üşüttüğünde..dişlerim biribirine vurup…titrediğimde..hayalinin bile sarmalamasına hasret bedenimin….senin sıcak nefesin ve seninle geçecek sadece beş dakika için bile yanıp tutuştuğunu…
Arayışlarının kör kuyularında...bir ışık görmeyi uman...iyi kalpli...temiz ruhlu insanlarız biz...
Kapıları aralıyoruz çoğu zaman içinden pembe bir ışık huzmesi dışarı süzülsün diye...ama kapının ardındakileri dile getirmekten kaçarak ve asla üzerindeki kilit zincirini çıkarmadan dışarıya bakmakla yetinmek belki kusurumuz......
Bir de yeni yolculuklar korkutur bizi..
Aşk bir tangodur...bir adım erker ileri atar...bir adım kadın geri...yada.. tam tersi...
Gene yalnız...kimsesiz...
Yıkıntılar arasından ellerini uzatıp ailesini arayan bukleleri yüzüne gelen...
Saçları gözyaşlarına karışan minik bir kız çocuğu gibi...
Oyna rolünü sorgulamadan güzel uçurtma….
^^De Ja Vu^^..deme artık……
Ben bu sahneyi,ama farklı rollerde, daha önce de yaşamıştım deme…
Kayıtsız kalma artık büyülü sözcüklere…
Bilirsin…hayat ödetir bir şeylerin bedelini ama…
Nedir bu kısıtlılıklar…Yaşam dediğin lütuf bu kadar kısayken….
Kerem olmak da ayıp değil….Aslı olmak da oysa…
Ve hatta sevda uğruna ölmek de ayıp değil…..Değil mi?
O küçük sahil kasabasında...
Gitar tımbırtısında...
Papatya gibisini dinleyip...
Tango yapmak vardı...sını satıyım..
Sadece iki kişinin sığabildiği bir salıncakta... Kayıp düşmemek için biribirine tutunarak...
Ve..
Üşüdüm deyip düşsel sevgiliye naz yaparak geçirmek vardı zamanı..
Birlikte Albinoniden ^^Adagio^^ yu dinlemek.... Demli çayını yudumlamak...
Fur Elise’de dayanamayıp notalara sesinle eşlik etmek...
İçmeden şarhoş olmak vardı.....
Şimdi bana varlığımın sana acı vermediğini söylüyorsun. Gitmemi istiyorsun, sonra yeniden gelmemi... Ve sonra yeniden gitmemi...
Beni sensizliğin o dipsiz çukuruna önce sarkıtıp, sonra yeniden gün ışığına çıkarıyorsun. Sevgimi, yokluğumu hissettiğin yerde bulmak istiyorsun. Aşkımın benliğini ve hayatını ele geçirmesinden duyduğun o sebepsiz korkuyu yenmek için, bana seninleyken tekrarı olmayan bir şiiri hatırlatan zamanın, sana benimleyken gösterdiği monoton ve tüketici yüzünü yok etmek için oynadığın bir oyun bu belki de...
Beni deliliğin sürgünlerine yollayıp, sonra yeniden kalbine çağırıyorsun.
Korkuyu beklemenin telaşı korkunun kendisinden çok daha ürkütücü biliyor musun?
İşte bu yüzden sensizliğin karanlık kuyusuna kendi ellerimle bırakıyorum kaderimi. Korkuyu beklemekten vazgeçiyorum, ama asla seni sevmekten değil, sevgili...
Sana veda etmeden kayboluşa karışmam da aslında sadece bunun için...
Madem varlığım acı vermiyor sana, madem ki ancak yokluğumda sevgimi hissedebiliyorsun, öyleyse yokluğumla kal sevgili...
Madem ki yokluğumla daha mutlusun, o halde yokluk benim bu aşk için büründüğüm son kimlik olsun...
Ah sevgilim, ayrılık trenini çoktan kaçırmadık mı biz?
Bulup bulup kaybetme oyunlarını çoktan tüketmedik mi?
O dünyevi aşk oyunlarından, kıskandırmalardan, kaçamaklardan çoktan vazgeçmedik mi?
Birbirimizi en ağır ihanetlerde sınamadık mı?
Anlamadın mı artık, varlığım sana acı vermek için değil...
Sadece seni sevmek için yaşadım ben!
Dönüp geriye bakıyorum da, sanki yıllar değil yüzyıllar geçmiş aramızdan...
Aramızdan ayrılıklar, ihanetler, kayboluşlar, vazgeçişler, yeniden bulmalar, korkular, yalnızlıklar, savrulmalar geçmiş. Ve bu ilişki ne çok biçim değiştirmiş...
Seni yollarca, şehirlerce uzağından sevdim.
Seni kelimelerce, şiirlerce yakınından sevdim.
Seni dünya üzerinde sanki ilk kez benim için kalemi eline alıp da yazdığın mektuplarca sevdim.
Seni umutsuzca, beklentisizce, hayallerce sevdim uzağından.
Hayatımı öyle olduğu gibi bıraktım. Şehrine geldim, ama kalbine giremeden sevdim. Neydik biz o yıllarda hiç düşündün mü? Neydik birbirimiz için sevgili?
Hayat soğuk, yağmurlu ve vurdumduymaz bir İstanbul gecesiydi...
Ve gece yağan yağmur hep ürkütürdü beni.
Yağmur değil yalnızlığımdı pencereleri damla damla yalayan, yıllarımı dolduran sensizlikti...
Hep bir yanı yarımlık, hep senden uzaktalık, hayattaki tek 'kimse'mden yoksunluk, yani kimsesizlikti.
Bir kavuşma mucizesine inanma yolunda harcanmış bir hayatın ansızın sonuna gelme, ve o mucizeyi yaşayamadan bir başına ölme korkusuydu yağmur…
Küçük bir mücevher kutusuydu kalbinin tüm güzelliklerini sığdırdığı.. Orada sevgi,ilgi ve şevkatlerini istifler..yumuşacık kırmızı kadifeler arasına kimsenin dokunup kıramayacağı şekilde saklardı…. Umarsız eller yorgunuydu…haşin ve gaddardı ...
Atlıkarınca
11.06.2005 - 23:17çocukluk yıllarının büyük düşü..
collateral
11.06.2005 - 23:13Buna yorum yazmamış mıyız...gözden kaçmış olmalı...
Başrolünü Tom Cruise ve Ray Charles filmiyle en iyi erkek oyuncu oskarı almış olan Jamie Foxx’un paylaştığı... muhteşem bir collateral üzerine kurgulanmış film..Bir nevi hayatımızdaki küçük tesadüflerin bir hayata mal olacağını belgeleyen güzel bir dokundurma..
Tom Cruise Vincent adında bir seri katil...aynı gece boyunca aleyhte tanıklık yapacak 5 kişiyi ardarda haklamak amacıyla şehre geliyor...
En büyük hayali bir limuzin şirketi kurmak olan ve işini en iyi şekilde yapan taxi şöförü Max ise o sabah taxisine bir avukat hanımı alıyor...onu iddiaya girerek en yakın yoldan işyerine bırakıyor...ona huzur için taşıdıgı ve her gün daraldığında seyrettiği Maldiv Adalarının fotoğrafını veriyor...avukat hoş hatun da Max'e telefon numarasını bırakıyor...
Avukatı bıraktıgı yerde Vincent arabasına biniyor ve Max kendini bir seri katilin maceraları içinde buluyor..4. kişiyi öldürdükten sonra kaçamayacağını anlayan Max bir trafik kazası yapıyor ve o esnada etrafa saçılan lop topun kayıtlarından ölecek 5. kişinin sabah bıraktığı avukat olduğunu görüyor..ve genc kadını Vincentten kurtarıyor...
Gerçek bir kesişme filmi...
haziranda ölmek zor
11.06.2005 - 22:58Bir leylak kokusu üzerine bir öğretmen tarafından çiziktirilen duvar yazısı...
Bknz:..Çemberimde Gül Oya
haziranda ölmek zor
11.06.2005 - 22:56İşten çıktım
Sokaktayım
Elim yüzüm, üstüm başım gazete...
Sokakta tank paleti
Sokakta düdük sesi
Sokakta tomson
Sokağa çıkmak yasak...
Sokaktayım
Gece leylak ve tomurcuk kokuyor
Yaralı bir şahin olmuş yüreğim
Uy anam anam
Haziranda ölmek zor...
Havada tüy
Havada kuş
Havada kuş soluğu kokusu
Hava leylak ve tomurcuk kokuyor
Ne anlar acılardan güzel haziran
Ne anlar güzel bahar
Kopuk bir kol sokakta çırpınıp durur...
Çalışmışım onbeş saat
Tükenmişim onbeş saat
Acıkmışım, yorulmuşum, uykusamışım
Anama sövmüş patron
Sıkmışım dişlerimi
Islıkla söylemişim umutlarımı
Susarak söylemişim
Sıcak bir ev özlemişim
Sıcak bir yemek
Ve sıcacık bir yatakta unutturan öpücükler
Çıkmışım bir kavgadan vurmuşum sokaklara
Sokakta tank paleti
Sokakta düdük sesi
Sarı sarı yapraklarla birlikte sanki
Dallarda insan iskeletleri...
Asacaklar Aydemir'i
Asacaklar Gürcan'ı
Belki başkalarını
Pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim
Dökülüyor etlerim, sarı yapraklar gibi...
Asmak neyi kurtarır
Sarı sarı yaprakları kuru dallara?
Yolunmuş yaprakları, kırılmış dallarıyla ne anlatır bir ağaç
Hani rüzgar, hani kuş
Hani nerede rüzgarlı kuş sesleri...
Asılmak değil sorun
Asılmamak da değil
Kimin kimi astığı
Kimin kimi neden niçin astığı
Budur işte asıl sorun?
Sevdim gelin morunu
Sevdim şiir morunu
Moru sevdim tomurcukta
Moru sevdim memede
Ve öptüğüm dudakta
Ama sevemedim, hayır
İğrendim insanoğlunun
Yağlı ipte sallanan morluğundan...
Neden böyle acılıyım
Neden böyle ağrılı
Neden niçin bu sokaklar böyle boş
Niçin neden bu evler böyle dolu
Sokaklarla solur evler
Sokaklarla atar nabzı kentlerin
Sokaksız kent
Kentsiz ülke
Kahkahanın yanıbaşı gözyaşı...
İşten çıktım
Elim yüzüm, üstüm başım gazete
Karanlıkta açan bir su gibi
Vurdum kendimi caddelere
Hava leylak ve tomurcuk kokusu
Havada kör yoluna
Havada suçsuz günahsız gitme korkusu
Ah desem eriyecek demirleri bu korkuluğun
Oh desem tutuşacak soluğum...
Asmak neyi kurtarır, öldürmek neyi
Yaşatmaktır önemlisi, güzel yaşatmak
Abeceden geçirmek kıracın çekirgesini
Ekmeksiz, yuvasız, hekimsiz bırakmamak...
Ah yavrum, ah güzelim
Canım benim, sevdiceğim, bir tanem
Kısa sürdü bu yolculuk
Neylersin ki sonu yok
Gece leylak ve tomurcuk kokuyor
Uy anam anam
Haziranda ölmek zor...
Nerdeyim ben, nerdeyim ben, nerdeyim
Kimsiniz siz, kimsiniz siz, kimsiniz
Ne söyler bu radyolar
Gazeteler ne yazar
Kim ölmüş uzaklarda
Göçen kim dünyamızdan...
Asmak neyi kurtarır, öldürmek neyi
Yolunmuş yaprakları
Ve kırılmış dallarıyla bir ağaç
Söyler hangi güzelliği?
Kökü burada yüreğimde
Yaprakları uzaklarda bir çınar
Islık çala çala göçtü bir çınar
Göçtü memet diye diye
Şafak vakti bir çınar
Silkeledi kuşlarını, güneşlerini
'Oğlu sana sesleniyorum, işitiyor musun memet, memet'...
Gece leylak ve tomurcuk kokuyor
Üstüm başım, elim yüzüm gazete
Vurmuşum sokaklara
Vurmuşum sokaklara
Uy anam anam
Haziranda ölmek zor...
Bu acılar, bu ağrılar, bu yürek
Neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
Bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
Bu geceler niçin böyle insansız
Bu insanlar niçin böyle yarınsız
Bu niçinler niçin böyle yanıtsız...
'Uyarına gelirse tepemde bir de çınar demişti on yıl önce'
Demek ki on yıl sonra
Demek ki sabah sabah
Demek ki 'manda gönü'
Demek ki 'şile bezi'
Demek ki 'yeşil biber'
Bir de Memed'in yüzü
Bir de güzel İstanbul
Bir de 'saman sarısı'
Bir de özlem kırmızısı
Demek ki göçtü usta
Kaldı yürek sızısı geride kalanlara...
Yıllar var ki ter içinde
Taşıdım ben bu yükü
Bıraktım acının alkışlarına
3 HAZİRAN 63'ü...
Bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
Bir kırmızı gül dalı iğilmiş üstüne
Yatıyor oralarda
Bir eski gömütlükte yatıyor usta
Bir kırmızı gül dalı iğilmiş üstüne
Okşar yanan alnını
Bir kırmızı gül dalı
Nazım Usta nın...
Gece leylak ve tomurcuk kokuyor
Bir basın işçisiyim
Elim yüzüm, üstüm başım gazete
Geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
Şuramda bir çalıkuşu ötüyor
Uy anam anam
Haziranda ölmek zor...
Hasan Hüseyin Korkmazgil'in Orhan Kemal'in anısına ithaf ettiği şiiri..
sarah brightman
11.06.2005 - 22:49Mükemmel tanrı vergisi bir ses...opera sanatçılarından...
kumeyl duası
11.06.2005 - 14:59Hz Ali'nin arkadaşı Kumeyl'e öğrettiği dua...perşembe gecesi(yani cuma gecesi) okunması makbul....
Hızır duası da deniyor..
felaket
11.06.2005 - 14:45gözler acıtır her bakışta insanı
gözler ki aşka en yakın macera.
ve en yakın gitmek mevlaya...
gözlerin gözlerime değince
felaketim olurdun ağlardım...
Kemalettin Bal
bu sabah
11.06.2005 - 14:29fazlasıyla duygusalım galiba..
sevmek
11.06.2005 - 14:25Ben öyle sevmek istedim ki seni…
Ellerimle yüzünü avuçlarımın içine alıp…tam gözlerinin içine bakmalıydım…gözlerini gözlerimden kaçırmana izin vermeden…sıcacık gülümsememi ve sevgiyle dolu yüreğimi gözlerimin ebruli aynasına yansıtıp…
^^Seni seviyorum…hep sevdim…..sonsuza kadar da seveceğim…Beni severken yorulmayacaksın…senden karşılık beklemeyeceğim…sadece sınırsız ve beklentisiz....ve sonsuza kadar….Seni seveceğim….^^ demeliydim…
şimdi
11.06.2005 - 14:23Artık kabul etmeliyim…şarkıların avutmadığını…ve hatta kanayan yarama bir dirhem daha tuz bastığını…
Artık zaman…kabullenme zamanı…ve gerçeklerle yüzleşme….
Issız gecelerde…karanlık, yalnızlığımla umarsızca tango yaparken….çiziktirdiğim satırların sana olan hasretimle dolduğunu….ve hiçbirşeyin beni avutmaya muktedir olmadığını…gözyaşlarımı silemediğini…
Ve güneş battığında…yalnızlığım beni üşüttüğünde..dişlerim biribirine vurup…titrediğimde..hayalinin bile sarmalamasına hasret bedenimin….senin sıcak nefesin ve seninle geçecek sadece beş dakika için bile yanıp tutuştuğunu…
Artık kabul etmeliyim...
biz
11.06.2005 - 14:19Arayışlarının kör kuyularında...bir ışık görmeyi uman...iyi kalpli...temiz ruhlu insanlarız biz...
Kapıları aralıyoruz çoğu zaman içinden pembe bir ışık huzmesi dışarı süzülsün diye...ama kapının ardındakileri dile getirmekten kaçarak ve asla üzerindeki kilit zincirini çıkarmadan dışarıya bakmakla yetinmek belki kusurumuz......
Bir de yeni yolculuklar korkutur bizi..
Aşk bir tangodur...bir adım erker ileri atar...bir adım kadın geri...yada.. tam tersi...
vazgeçmek
11.06.2005 - 14:18Öyle bir havada gel ki….
Vaz geçmek mümkün olmasın…………………
sevgili
11.06.2005 - 14:17Ey Sevgili....İçimdesin biliyorum....
Lütfen saklambaç oynamayalım artık....
Hayat bizi sobeledi....
Çık....
Ve sarıl bana....
Ağlamak istiyorum.
Ağlamak…hıçkırarak…..doymak ağlamaya….
Gözyaşlarımdan yağmurlar yaratmak….
Ve o yağmurlarda abdest alıp…
Yeniden dünyaya doğmak…
ben
11.06.2005 - 14:15Gene yalnız...kimsesiz...
Yıkıntılar arasından ellerini uzatıp ailesini arayan bukleleri yüzüne gelen...
Saçları gözyaşlarına karışan minik bir kız çocuğu gibi...
hasret
11.06.2005 - 14:14Yoksun...
Geceler yalnız..
Gündüzler de öyle değil mi sanki...
Ve ben yine her gece umutsuzca sisli şehirdeki binaların arasından kayan bir yıldızın peşine düşüyorum...
Bir gün sana kavuşmayı dilemek için...
Özledim...
Özlemim içimde kor bir alev...yangınlarla külleniyor yağmur ormanları bile...
hasret
11.06.2005 - 14:13Teknem rüzgarına hasret...
Martılarım limanlarına...
Başım omuzlarına...
Saçlarımsa ellerine...
Ve gözlerimden akan inciler...artık yitik bir su altı şehrinin yolunu bulamaz olmuş...
dejavu
11.06.2005 - 14:12Oyna rolünü sorgulamadan güzel uçurtma….
^^De Ja Vu^^..deme artık……
Ben bu sahneyi,ama farklı rollerde, daha önce de yaşamıştım deme…
Kayıtsız kalma artık büyülü sözcüklere…
Bilirsin…hayat ödetir bir şeylerin bedelini ama…
Nedir bu kısıtlılıklar…Yaşam dediğin lütuf bu kadar kısayken….
Kerem olmak da ayıp değil….Aslı olmak da oysa…
Ve hatta sevda uğruna ölmek de ayıp değil…..Değil mi?
kahve
11.06.2005 - 14:10Gönül ne kahve ister...ne kahvehane...
Gönül bir dost ister...kahve bahane....
şimdi
11.06.2005 - 14:09Bir mum alevi gibiyim...
Gittikçe azalıyor kalbimin... ruhumun...ve mevcudiyetimin direnci...
S ö n ü y o r u m....
Bir bilinmezin ortasındayım…
Yitik bir su altı şehri manzarasında ……kalbimin tek özlemini ……..^^Huzurumu^^....arıyorum...
şimdi
11.06.2005 - 14:08O küçük sahil kasabasında...
Gitar tımbırtısında...
Papatya gibisini dinleyip...
Tango yapmak vardı...sını satıyım..
Sadece iki kişinin sığabildiği bir salıncakta... Kayıp düşmemek için biribirine tutunarak...
Ve..
Üşüdüm deyip düşsel sevgiliye naz yaparak geçirmek vardı zamanı..
Birlikte Albinoniden ^^Adagio^^ yu dinlemek.... Demli çayını yudumlamak...
Fur Elise’de dayanamayıp notalara sesinle eşlik etmek...
İçmeden şarhoş olmak vardı.....
sevgili
11.06.2005 - 13:49Şimdi bana varlığımın sana acı vermediğini söylüyorsun. Gitmemi istiyorsun, sonra yeniden gelmemi... Ve sonra yeniden gitmemi...
Beni sensizliğin o dipsiz çukuruna önce sarkıtıp, sonra yeniden gün ışığına çıkarıyorsun. Sevgimi, yokluğumu hissettiğin yerde bulmak istiyorsun. Aşkımın benliğini ve hayatını ele geçirmesinden duyduğun o sebepsiz korkuyu yenmek için, bana seninleyken tekrarı olmayan bir şiiri hatırlatan zamanın, sana benimleyken gösterdiği monoton ve tüketici yüzünü yok etmek için oynadığın bir oyun bu belki de...
Beni deliliğin sürgünlerine yollayıp, sonra yeniden kalbine çağırıyorsun.
Korkuyu beklemenin telaşı korkunun kendisinden çok daha ürkütücü biliyor musun?
İşte bu yüzden sensizliğin karanlık kuyusuna kendi ellerimle bırakıyorum kaderimi. Korkuyu beklemekten vazgeçiyorum, ama asla seni sevmekten değil, sevgili...
Sana veda etmeden kayboluşa karışmam da aslında sadece bunun için...
Madem varlığım acı vermiyor sana, madem ki ancak yokluğumda sevgimi hissedebiliyorsun, öyleyse yokluğumla kal sevgili...
Madem ki yokluğumla daha mutlusun, o halde yokluk benim bu aşk için büründüğüm son kimlik olsun...
Şizofren Aşk'a Mektup / Cezmi Ersöz.....
sevmek
11.06.2005 - 13:45Ah sevgilim, ayrılık trenini çoktan kaçırmadık mı biz?
Bulup bulup kaybetme oyunlarını çoktan tüketmedik mi?
O dünyevi aşk oyunlarından, kıskandırmalardan, kaçamaklardan çoktan vazgeçmedik mi?
Birbirimizi en ağır ihanetlerde sınamadık mı?
Anlamadın mı artık, varlığım sana acı vermek için değil...
Sadece seni sevmek için yaşadım ben!
Şizofren Aşk'a Mektup
sevmek
11.06.2005 - 13:44Dönüp geriye bakıyorum da, sanki yıllar değil yüzyıllar geçmiş aramızdan...
Aramızdan ayrılıklar, ihanetler, kayboluşlar, vazgeçişler, yeniden bulmalar, korkular, yalnızlıklar, savrulmalar geçmiş. Ve bu ilişki ne çok biçim değiştirmiş...
Seni yollarca, şehirlerce uzağından sevdim.
Seni kelimelerce, şiirlerce yakınından sevdim.
Seni dünya üzerinde sanki ilk kez benim için kalemi eline alıp da yazdığın mektuplarca sevdim.
Seni umutsuzca, beklentisizce, hayallerce sevdim uzağından.
Hayatımı öyle olduğu gibi bıraktım. Şehrine geldim, ama kalbine giremeden sevdim. Neydik biz o yıllarda hiç düşündün mü? Neydik birbirimiz için sevgili?
Şizofren Aşk'a Mektup / Cezmi Ersöz
yağmur
11.06.2005 - 13:41Hayat soğuk, yağmurlu ve vurdumduymaz bir İstanbul gecesiydi...
Ve gece yağan yağmur hep ürkütürdü beni.
Yağmur değil yalnızlığımdı pencereleri damla damla yalayan, yıllarımı dolduran sensizlikti...
Hep bir yanı yarımlık, hep senden uzaktalık, hayattaki tek 'kimse'mden yoksunluk, yani kimsesizlikti.
Bir kavuşma mucizesine inanma yolunda harcanmış bir hayatın ansızın sonuna gelme, ve o mucizeyi yaşayamadan bir başına ölme korkusuydu yağmur…
Şizofren Aşka Mektup/Cezmi Ersöz
Toplam 2464 mesaj bulundu