Kaç yıl oldu?
Tam 5 yıl.
Kaç program? 1000. Yazıyla bin...
İnsan ömrünün önemli bir kısmı 29-34 yaşlarımın arası benim öznel tarihimde...
Bir televizyon programı hergün üç öğün besleyip büyütmeniz gereken bir çocuk gibidir. Bakıma muhtaç büyümeyen bir çocuk.
Hergün yeni bir mücadeledir. Hergün yeni bir meydan muhaberesi...
Bugün güneşli ama serince bir sonbahar gününün peneceresinden bakınca ne kadar çok üzüntü keder ve ne kadar coşkulu anlar oldu diye geçiriyorum içimden.
En zor program hangisiydi diye soruyordu geçen gün ropörtajcılardan biri. 25 saatlik 2000 yılbaşı programı demiştim. Sonrasında bir hafta sesim kısılmış konuşamamıştım.
Gençtim, iddialıydım ve hırslıydım. 25 saat durmadan konuşacak kadar gözümü karartmıştım...
Bugün bakınca ne kadar çocukça...
Oysa benim söyleyemediğim en zor yayınım kalbim yaralıyken yaptıklarımdı. Evden çıkmak istemediğim, kapılarımı kapatıp depresyondan tepetaklak yuvarlandığım dönemlerde cıkıp bayramlık kıyafetlerle televizyon stüdyosunda kendimi zorlayarak gülümsemeye çalıştığım o programlar...
Bu işin en zor yanı beş yıl içinde buydu işte. Hergün tahatada sözlüye kalkan öğrencisinizdir. En iyi performansı göstermeniz gereken, sınıfın en çalışkan öğrencisi...
Merhametine muhtaç olmadığınız insanlar tarafından horlanacaksınızdır. Selamınız olmayan insanlar tarafından nefret edileceksinizdir... Kıskançlık ve kem gözlere temkinli yaklaşmalısınızdır. Açığınızı arayacaktır bazıları...
Öyle oldu bizde de hatırlıyorum bugünün kıytırık bir sinema yazarı yaptığımız ilk programda kendince bana 'iyi bir geçirmişti...' Okuduktan sonra polemiğe girmek yerine direk dövmeyi kafaya koymuştum. Neyseki denk gelmedi o günlerde...
Oysa bugün bakınca ne çocukça değil mi?
Şu geçen 5 yıl 'dallamalarla mücadele yöntemini öğrenme klavuzu ' oldu bir yandan da...
Yıllardır en çok neye özen gösterdin derseniz? Kendim kalabilmeye bakın. Ki en zoru insanın kameraların kırmızı ışıkları önünde kendi olabilmesi.
Bir iki sefer haricinde kendimi sahte gülümsemeler içinde aynada yakalamadım. Ya da bir iki hatayı çıkartırsak iş yüzünden hiç uykusuz kalmadım.
Bugün elimle tutamadığım 1000 programlık bir arşivin üzerine çıkıp yukarıdan bakıyorum şöyle geçen beş yıla ve...
Çarpıyorum, bölüyorum, topluyorum çıkartıyorum elde kalana bakıyorum. Yeter mi?
İdare eder en azından.
Ama yine de elimde kalanlar kadar yitirdiklerimde var. Mesela beş yıl öncesine dönünce kimi dostlarımı geç tanıyıp gerçek yüzlerini geç gördüğüme, kimilerini ise erken kaybettiğime üzülüyorum.
Yıllar önce çiçeği burununda bir çekirge olarak 32. gün bürosunda stajyer olarak dolaşırken Erbil Tuşalp sandalyesini yanıma çekip gözlüklerini burnunun üzerine indirip; 'Medya bir puşt tarlasıdır Cüneytciğim, Her meslekte puştlar vardır ama bu meslekte puşt sayısı daha çoktur mesleğin onurunu ise olmayanlar kurtarır' demişti. Haklıydı kendince.
Ama özellikle 2000'li yıllarla beraber televizyon medyasında bir ayıklanma dönemi yaşandığına inanıyorum.
Birşeyler iyi yönde değişmeye başladı.
Ya da benim hala umudum var.
5 yıl 1000 program ve onlarca belgesel çektik.
Türkiye'nin en iyi televizyon haber ekiplerinden birisi ile onlarca ülkede sıcak haberi yaptık.
Özgül'ün Ürdün'de tek başına Uzanların peşine günlerce ve kahramanca düşüşü, Emiyra'nın tek başına kamera ile karda kışda bir dağ köyüne doğru haber için gederken o takside hissettikleri, Cihan'ın Selanikte göstericilerin taşları arasında kaldıktan sonra ekrana ilk çıktığı andaki heyecanı hafızamdan hiç silinmeyecek. Rengin'in arkadaştan da öte güven veren hayat arkadaşlığı, Belinda'nın kaza geçerdiği gece ambulansın içinde elini tutuşum, hastanede gözlerini ilk açtığında yanında duruşum. Ya da Atilla ile Kuveyt'te bir askeri çadırın içinde Baba olacağını öğrendiğimiz o an hala gözümün önünde.Sonra Soner'in annesini kaybettiği gün havaalanında gözyaşlarını tutamayışını en kritik anlarda kısa ve öz telefonlaşmalarımızı unutmak mümkün değil...
Daha herkes ile ilgili onlarca yüzlerce binlerce anı var kimselere anlatamadığım.
beşN birK'nın 1000 program yapmasının arkasında ne var derse aranızdan biri hemen cevap vereyim. EMEK var, alınteri var, uykusuz geceler,uzun yolculuklar var. Hastayken bile işimizi bitirip gidişimiz var. Kendi hayatımızın önüne bir programı koymamız, birbirimize inanmamız, İnanç var kısacası. Dostluk ve özveri var.
Sonuçta yeni yerler feth etmedik, büyük savaşlar kazanmadık. Varlığımızla birşeyleri değiştirebildiğimizden bile emin değilim.
Ama yine de biz bu programı bir Kale gibi gördük, sahiplendik, sevdik seviyoruz.
Bunca banalliğin içinde,önyargının, hırsın, bir zamanların puştlar tarlasının içinde kendi ellerimizle kurduğumuz, taş üstüne taş koyduğumuz bir kale. Belki bir ekonomik kriz bahanesi ile duvarları sert bir rüzgarda yıkılabilen ama hiç yıkılmayacağına inandığımız bir kale. İçinde bir vahayı saklayan düşlerimizin inanç kalesi...
5N 1K 1000 program yaptık hadi gelin madalya takın demiyorum. Çünkü orada sessiz bir çoğunluk duruyor. Yaptıklarımızı bilen, farkında olan sessiz bir çoğunluk. Biliyorum.
En azından bu kaleyi savunmak, daha yıllarca ayakta tutmak için tek tek görmesemde oralarda birilerinin de bizim yaptığımız işe inandığını umuyorum.
Elle tutamıyorsunuz çünkü gözle göremiyorsunuz...
Tuhaf bir duygu anlayacağınız.
Umarım birgün yine bu sitede sizlere 2000. program şerefine geçecek bir beş yıl sonrasında yeni bir yazı yazarım.
Daha yaşlanmış daha olgunlaşmış, hesaplar sonrasında elde kalanları daha çoğalmış biri olarak.
Olursa ne ala, olmazsa da geçmiş için o uzaktaki bizi anlayan, sessizce takip eden ya da arada bir zaplarken rastlayan kalpleriniz için teşekkür ederim.
biraz mesafeli, mahçup ve tüm arkadaşlarım adına başım önde...
bir yıldan sonra...
yine aya elena kilisesine gittim.
saklıkent hala belalı bir yer.
16 eylülde ilk kez 2 saatten fazla mevlana müzesinde oturdum.
asesenin yeni yapılaşmasını görünce çok şaşırdım.
ezanları merkezi sistemle hacıveyiszade camiinden okunmaya başlamış.
tempo cafe hala yerinde
hayatımın bundan sonraki kısmında tramvaya binmeme kararı aldım
dedeman türk anadolu vakıf binası üzerinde nşaata başlamış
hava hala soğuk
plaka kodu hala 42
telefon kodu 0 332
gözlerimi kapattığım zaman istediğim yere gidebileceğim tek il....
doğdugum yer
dünyadaki herkesi ''ayyy yarın 1 Nisan acaba kime nasıl bir şaka yapsam? '' sorusunu sormaya teşvik eden ve dünyadaki tüm Türkleri yapılacak geyik ve şakanın bokunu çıkartmak gibi bir eyleme sürükleyen kabus gibi gün...
ne
nerede
ne zaman
nasıl
ne için
kim
hafta içi CNN türk te ana haber bültenin hemen ardından
Cüneyt Özdemir-Soner Yalçın ın hazırladığı ve Cüneyt Özdemir in sunduğu,kalitesinden asla şüphe edilmeyecek bir program...5 yılı aşgın bir süredir yayında olan program 1000.programa doğru gidiyor.
*masturbare- fiil kökünden gelir. 'elle oynamak' anlamında kullanılır...
*Sonrasında...
''Nasıldı? '' sorusunu sordurmayacak bir eylem.
*Sonunda taraflardan biri hamile kalmayacağı için herhangi birski yoktur.
*El becerisi gerektirir.
*Bakalım T.D.K bunu ne diye açıklamış?
***Cinsel bölgelere dokunarak orgazm sağlama durumu.(Türk Dil Kurumu böyle demiş valla ben demedim...)
*Bu eylem gerçekleştirilirken düşler ya da pornografik dergiler en popüler araçtır...
Tabi bi de...
''kardeşim ben dergi mergi tanımım öyle düş neymiş bilmem karşı balkondaki kızın şöyle bi kendini göstermesi yeter..''
sendromu vardır....
*Binevi ''kendin pişir kendin ye'' durumu...
*Her nedense 31 rakamı ile yakından ilişkilidir...
'' Ahhh **ThE UnFoRGiVeN** ahhh sen ne ayıp şeyler söylüyorsun öyle...Git çabuk acı biber sür ağzına... :)) ''
5n1k
04.12.2004 - 18:30adamın hakkaten başı önünde...
5n1k
04.12.2004 - 18:29DURUN DERTLEŞELİM BİRAZ....
Kaç yıl oldu?
Tam 5 yıl.
Kaç program? 1000. Yazıyla bin...
İnsan ömrünün önemli bir kısmı 29-34 yaşlarımın arası benim öznel tarihimde...
Bir televizyon programı hergün üç öğün besleyip büyütmeniz gereken bir çocuk gibidir. Bakıma muhtaç büyümeyen bir çocuk.
Hergün yeni bir mücadeledir. Hergün yeni bir meydan muhaberesi...
Bugün güneşli ama serince bir sonbahar gününün peneceresinden bakınca ne kadar çok üzüntü keder ve ne kadar coşkulu anlar oldu diye geçiriyorum içimden.
En zor program hangisiydi diye soruyordu geçen gün ropörtajcılardan biri. 25 saatlik 2000 yılbaşı programı demiştim. Sonrasında bir hafta sesim kısılmış konuşamamıştım.
Gençtim, iddialıydım ve hırslıydım. 25 saat durmadan konuşacak kadar gözümü karartmıştım...
Bugün bakınca ne kadar çocukça...
Oysa benim söyleyemediğim en zor yayınım kalbim yaralıyken yaptıklarımdı. Evden çıkmak istemediğim, kapılarımı kapatıp depresyondan tepetaklak yuvarlandığım dönemlerde cıkıp bayramlık kıyafetlerle televizyon stüdyosunda kendimi zorlayarak gülümsemeye çalıştığım o programlar...
Bu işin en zor yanı beş yıl içinde buydu işte. Hergün tahatada sözlüye kalkan öğrencisinizdir. En iyi performansı göstermeniz gereken, sınıfın en çalışkan öğrencisi...
Merhametine muhtaç olmadığınız insanlar tarafından horlanacaksınızdır. Selamınız olmayan insanlar tarafından nefret edileceksinizdir... Kıskançlık ve kem gözlere temkinli yaklaşmalısınızdır. Açığınızı arayacaktır bazıları...
Öyle oldu bizde de hatırlıyorum bugünün kıytırık bir sinema yazarı yaptığımız ilk programda kendince bana 'iyi bir geçirmişti...' Okuduktan sonra polemiğe girmek yerine direk dövmeyi kafaya koymuştum. Neyseki denk gelmedi o günlerde...
Oysa bugün bakınca ne çocukça değil mi?
Şu geçen 5 yıl 'dallamalarla mücadele yöntemini öğrenme klavuzu ' oldu bir yandan da...
Yıllardır en çok neye özen gösterdin derseniz? Kendim kalabilmeye bakın. Ki en zoru insanın kameraların kırmızı ışıkları önünde kendi olabilmesi.
Bir iki sefer haricinde kendimi sahte gülümsemeler içinde aynada yakalamadım. Ya da bir iki hatayı çıkartırsak iş yüzünden hiç uykusuz kalmadım.
Bugün elimle tutamadığım 1000 programlık bir arşivin üzerine çıkıp yukarıdan bakıyorum şöyle geçen beş yıla ve...
Çarpıyorum, bölüyorum, topluyorum çıkartıyorum elde kalana bakıyorum. Yeter mi?
İdare eder en azından.
Ama yine de elimde kalanlar kadar yitirdiklerimde var. Mesela beş yıl öncesine dönünce kimi dostlarımı geç tanıyıp gerçek yüzlerini geç gördüğüme, kimilerini ise erken kaybettiğime üzülüyorum.
Yıllar önce çiçeği burununda bir çekirge olarak 32. gün bürosunda stajyer olarak dolaşırken Erbil Tuşalp sandalyesini yanıma çekip gözlüklerini burnunun üzerine indirip; 'Medya bir puşt tarlasıdır Cüneytciğim, Her meslekte puştlar vardır ama bu meslekte puşt sayısı daha çoktur mesleğin onurunu ise olmayanlar kurtarır' demişti. Haklıydı kendince.
Ama özellikle 2000'li yıllarla beraber televizyon medyasında bir ayıklanma dönemi yaşandığına inanıyorum.
Birşeyler iyi yönde değişmeye başladı.
Ya da benim hala umudum var.
5 yıl 1000 program ve onlarca belgesel çektik.
Türkiye'nin en iyi televizyon haber ekiplerinden birisi ile onlarca ülkede sıcak haberi yaptık.
Özgül'ün Ürdün'de tek başına Uzanların peşine günlerce ve kahramanca düşüşü, Emiyra'nın tek başına kamera ile karda kışda bir dağ köyüne doğru haber için gederken o takside hissettikleri, Cihan'ın Selanikte göstericilerin taşları arasında kaldıktan sonra ekrana ilk çıktığı andaki heyecanı hafızamdan hiç silinmeyecek. Rengin'in arkadaştan da öte güven veren hayat arkadaşlığı, Belinda'nın kaza geçerdiği gece ambulansın içinde elini tutuşum, hastanede gözlerini ilk açtığında yanında duruşum. Ya da Atilla ile Kuveyt'te bir askeri çadırın içinde Baba olacağını öğrendiğimiz o an hala gözümün önünde.Sonra Soner'in annesini kaybettiği gün havaalanında gözyaşlarını tutamayışını en kritik anlarda kısa ve öz telefonlaşmalarımızı unutmak mümkün değil...
Daha herkes ile ilgili onlarca yüzlerce binlerce anı var kimselere anlatamadığım.
beşN birK'nın 1000 program yapmasının arkasında ne var derse aranızdan biri hemen cevap vereyim. EMEK var, alınteri var, uykusuz geceler,uzun yolculuklar var. Hastayken bile işimizi bitirip gidişimiz var. Kendi hayatımızın önüne bir programı koymamız, birbirimize inanmamız, İnanç var kısacası. Dostluk ve özveri var.
Sonuçta yeni yerler feth etmedik, büyük savaşlar kazanmadık. Varlığımızla birşeyleri değiştirebildiğimizden bile emin değilim.
Ama yine de biz bu programı bir Kale gibi gördük, sahiplendik, sevdik seviyoruz.
Bunca banalliğin içinde,önyargının, hırsın, bir zamanların puştlar tarlasının içinde kendi ellerimizle kurduğumuz, taş üstüne taş koyduğumuz bir kale. Belki bir ekonomik kriz bahanesi ile duvarları sert bir rüzgarda yıkılabilen ama hiç yıkılmayacağına inandığımız bir kale. İçinde bir vahayı saklayan düşlerimizin inanç kalesi...
5N 1K 1000 program yaptık hadi gelin madalya takın demiyorum. Çünkü orada sessiz bir çoğunluk duruyor. Yaptıklarımızı bilen, farkında olan sessiz bir çoğunluk. Biliyorum.
En azından bu kaleyi savunmak, daha yıllarca ayakta tutmak için tek tek görmesemde oralarda birilerinin de bizim yaptığımız işe inandığını umuyorum.
Elle tutamıyorsunuz çünkü gözle göremiyorsunuz...
Tuhaf bir duygu anlayacağınız.
Umarım birgün yine bu sitede sizlere 2000. program şerefine geçecek bir beş yıl sonrasında yeni bir yazı yazarım.
Daha yaşlanmış daha olgunlaşmış, hesaplar sonrasında elde kalanları daha çoğalmış biri olarak.
Olursa ne ala, olmazsa da geçmiş için o uzaktaki bizi anlayan, sessizce takip eden ya da arada bir zaplarken rastlayan kalpleriniz için teşekkür ederim.
biraz mesafeli, mahçup ve tüm arkadaşlarım adına başım önde...
CÜNEYT ÖZDEMİR
televizyon toplumu
04.12.2004 - 18:12türk milletinin ikinci mesaisi.
saçmalık.
feridun düzağaç
04.12.2004 - 18:11hayatıma giren özelleri ucundan kıyısından ilgilendiren biri.
zekat
04.12.2004 - 17:19türkiyede ilk 5 büyük sermayeli holdinglerin karlarının kırkta birini zekat olarak verdiklerini düşünemiyorum bile.
yusufçuk
04.12.2004 - 16:56minyatür helikopter
konya
04.12.2004 - 14:26bir yıldan sonra...
yine aya elena kilisesine gittim.
saklıkent hala belalı bir yer.
16 eylülde ilk kez 2 saatten fazla mevlana müzesinde oturdum.
asesenin yeni yapılaşmasını görünce çok şaşırdım.
ezanları merkezi sistemle hacıveyiszade camiinden okunmaya başlamış.
tempo cafe hala yerinde
hayatımın bundan sonraki kısmında tramvaya binmeme kararı aldım
dedeman türk anadolu vakıf binası üzerinde nşaata başlamış
hava hala soğuk
plaka kodu hala 42
telefon kodu 0 332
gözlerimi kapattığım zaman istediğim yere gidebileceğim tek il....
doğdugum yer
intikam
04.12.2004 - 13:44''intikam soğuk yenilince lezzetli bir aştır''
k.vadisi.
kağıt gemi
04.12.2004 - 10:36yapmasını bilmeyen var mı?
abdullah gül
03.12.2004 - 15:49kabinede 3 dil bilen tek kişi o da olmasa kimseyle anlaşamayacağız mazalllah...allah tercümanlara zeval vermesin.
intihar mektubu
03.12.2004 - 14:55bir insanın ölürken ardında bıraktığı en değerli evrak...
aborjin
03.12.2004 - 14:52damak tanına düşkün insanlar...
cüneyt özdemir
03.12.2004 - 09:00evlenme teklifine 'hayır' demeyeceğim iki ekekten biri...
çanakkale geçilmez
02.12.2004 - 18:33eeeeee ne olmuş çanakkale geçilmiyorsa Drama köprüsü de geçilmiyor zaten.........
özlemek
02.12.2004 - 18:31beklenen günler gelecekse çekilen acılar kutsaldır...
kendin olabilmek
02.12.2004 - 18:24deli olabilmek bazan ve tüm yasakları yıkabilmek
Bir Nisan
02.12.2004 - 16:26dünyadaki herkesi ''ayyy yarın 1 Nisan acaba kime nasıl bir şaka yapsam? '' sorusunu sormaya teşvik eden ve dünyadaki tüm Türkleri yapılacak geyik ve şakanın bokunu çıkartmak gibi bir eyleme sürükleyen kabus gibi gün...
hamilelik
02.12.2004 - 16:18bana kalırsa bir kadının yaşayabileceği en güzel 9 ay...
karşılıksız aşk
02.12.2004 - 16:11Bu dünyaya sadece acı çekmek için gelen insanlan ruhlarının tek beslenme kaynakları...
5n1k
02.12.2004 - 16:06ne
nerede
ne zaman
nasıl
ne için
kim
hafta içi CNN türk te ana haber bültenin hemen ardından
Cüneyt Özdemir-Soner Yalçın ın hazırladığı ve Cüneyt Özdemir in sunduğu,kalitesinden asla şüphe edilmeyecek bir program...5 yılı aşgın bir süredir yayında olan program 1000.programa doğru gidiyor.
dehap
02.12.2004 - 12:45hadep in kılık değiştirmiş hali...
haşema
02.12.2004 - 12:32çok seksi...
cicim ayları
02.12.2004 - 12:31her ne kadar kısa sürse de bana kalırsa ömre değer...
mastürbasyon
09.03.2004 - 21:18*masturbare- fiil kökünden gelir. 'elle oynamak' anlamında kullanılır...
*Sonrasında...
''Nasıldı? '' sorusunu sordurmayacak bir eylem.
*Sonunda taraflardan biri hamile kalmayacağı için herhangi birski yoktur.
*El becerisi gerektirir.
*Bakalım T.D.K bunu ne diye açıklamış?
***Cinsel bölgelere dokunarak orgazm sağlama durumu.(Türk Dil Kurumu böyle demiş valla ben demedim...)
*Bu eylem gerçekleştirilirken düşler ya da pornografik dergiler en popüler araçtır...
Tabi bi de...
''kardeşim ben dergi mergi tanımım öyle düş neymiş bilmem karşı balkondaki kızın şöyle bi kendini göstermesi yeter..''
sendromu vardır....
*Binevi ''kendin pişir kendin ye'' durumu...
*Her nedense 31 rakamı ile yakından ilişkilidir...
'' Ahhh **ThE UnFoRGiVeN** ahhh sen ne ayıp şeyler söylüyorsun öyle...Git çabuk acı biber sür ağzına... :)) ''
Eyvallah nedir 'ciler.
Toplam 1615 mesaj bulundu