Sedat Karakaya Adlı Üyenin Nedir Yazıları - A ...

  • Elif

    12.08.2008 - 14:54

    “Elif”, 'İsmi Allah olan Mutlak Zât'ın Ahadiyetine işaret eder

    'Elif', bütün manaların Zatı İlahiyeden çıktığına işaret eder...

    'Harfler', 'Elif'in uzayıp çeşitli şekillere bürünmesiyle oluşmuş...

    Sırrı 'B' de 'Elif'ten alıyor varlığını...Kuran, Besmelenin 'B' si ile 'B'nin altındaki 'Nokta'dan başlar... 'B' deki Nokta'nın uzanışı, 'Elif'tendir...

    Zahir de Batın da varlığını 'Elif'ten alır...

  • bilmemek

    12.08.2008 - 14:51

    Görünmeyenden
    Görünene geldik
    Bir şeyler bildik
    Kendimizi bilemedik.

  • zan

    12.08.2008 - 14:47

    'Zan' duygusu insanda mevcut bulunan en büyük şer güçtür! .Varolmayan ya da varolması mümkün olmayan şeyleri imkân dahilinde göstererek bilinci adeta esir eder! . Tüm korkuların, endişelerin, sıkıntıların kökeninde 'zan' yatar! .

    'Negatif varsayım' diye günümüz diline çevirebileceğimiz bu deyimin insan yaşamındaki yeri hiç kimsenin tahmin edemeyeceği kadar büyüktür! .

    Eğer kişi 'zan' duygusunu kontrol altına alabilirse, yaşamı adeta Cennet yaşamına döner... Buna karşılık insan 'zannın' esiri olursa, yaşamı artık bir kederdir! .

  • sevmek

    11.08.2008 - 14:16

    Sevmek, ama nasıl sevmek? Elini tutup, yüzüne gülümsemek yeter mi sizce sevmek için? Öpücüklerle gösterebilirmisin sevgini? Ya da pahali hediyelerle? Sevgi sözcüklerine boğmak yetermi karşındakine anlatmak için? Yoksa illede beraber zaman mı geçirmek gerekir?
    Sevmek yürekte başlar bence, anlık sıradan bir sıcaklık değildir o, alev alev yanar, gözlerinden okunur hiç durmadan. Sınavdan sınava sürmen gerekir sevgini, gerçek olup olmadığını anlamak için. Herseferinde daha zorlu, her seferinde daha acımasiz davranırsın ona. Gözyaşların ile beslenir, benliğin ile aydınlanır sevgi, etin kemiğindir o, en ufak parçana kadar işler her tarafına. Bir balerin kadar zarif, yine de çelik kadar güçlüdür, en ufak bir hayal kırıklığına dayanamazken, dünyaları yıktıracak gücü verir sana, sevmek aynı zamanda acı çekmek demektir, mutlulukların içinde.

  • ölüm

    05.08.2008 - 11:46

    'Her nefis ölümü tadıcıdır'

    Ölüm, yaşamanın karşıtı değil, yaşama karşın hep varolan ve beraber olduğumuz bir olgudur. Bir canlı dünyaya gelirken ölümü göze alarak gelir, tıpkı bir aşkta ayrılığı göze almak gibi ama yaşarken ölümü düşünmeyiz, korkmayız ölümden, çünkü er ya da geç gelecektir. Tüm bu imgelemlerin dışında sonsuz şeylerin varlığı ölümü anlamsız kılar, çünkü ölüm, birşeyin yokolması değil dönüşmesidir. 'Varolandan gelen her varlık dönüşecektir'. Ölüm, bu dönüşümün bir adımıdır.

    'Her nefis ölümü tadıcıdır' (Al-i İmrân, 185; Enbiyâ, 35; Ankebût, 57)
    'Ayetlerde 'Her nefis ölümü tadıcıdır' cümlesinden bir tatma fiilinin gercekleşecegini, bir deneyimin yaşanacagını, bir dönüşümün olacagını anlıyoruz. Yani ayetler ölümden bahsederken aslında ölümsüzlükten bahsediyor. Aksi halde şöyle ayetler olması gerekirdi; her nefis ölecek, her nefis yok olacak gibi...

    Kur´an; “Her nefs ölümü tadacaktır,” der. Tatma fiili bir tadanı gerektirir, tatmak varsa ölüm yok demektir.

  • ben

    05.08.2008 - 11:42

    Evreni meydana getiren o müthiş-muazzam güç sizin her zerrenizde, bütün özellikleri ile mevcut! . 'Ben' dediğiniz bu varlığın derinliklerinde! ..

  • madde

    05.08.2008 - 11:40

    Sonuna yaklaştığımız bu yüzyılın başında Einstein'in açıkladığı izafiyet kuramı ile “madde” hakkındaki klasik görüş tamamen alt üst olmuş ve 70'lerden sonra iyice yaygınlaşan Kuantum Kuramıyla da “maddenin varlığının kabulü” bilim dünyasında geçerliliğini tamamen yitirmiştir. Maddenin varlığının, ancak onu algılayan gözlemci için geçerli bir varsayımdan ibaret olduğu kanıtlanmıştır.

  • holografik bakış

    05.08.2008 - 11:39

    Sufilerin ifadesiyle, “evrenin gerçek yüzü, gözün şartlandığı gibi maddelerden oluşmuş cansız bir dünya değildir. Gerçekte evren, herşeyin canlı olduğu bilinçli bir yapıdır. Ve Evrenin gerçek yüzünün tecrübe edilişi, insanın algı biçimini alt üst eden, muazzam, ani bir yaşayıştır! Yer ve gök algısı başka bir hale dönüşmekte, eşya hakkındaki tüm değerler geçerliliğini yitirmekte ve keskinleşen bir görüşle, tümel bir can ve bilincin, her an, her yerde kendini ifade edişine şahit olunmaktadır.

  • anlam

    05.08.2008 - 11:36

    KENDİMİZ ÖRDÜK

    Kendimiz ördük hapishanemizi,
    Rüyayı gerçek sanmakla.

    Kendimiz ördük kozamızı,
    Algıladığımız kişi olmakla.

    Kendimiz ördük kaderi,
    Sahip olduklarımıza yapışmakla.

    Kendimiz ördük acıyı, kederi,
    Varlığımızı unutmakla.

    Gerçekle Yüzleşmek - Sebahattin Zorlu

  • uğraşmak

    29.06.2008 - 14:03

    Kimseyle uğraşmıyorum
    Gündüz gece
    Kendimle uğraşıyorum sadece,
    Kendimi çözebilsem
    Herkesi çözmüş olacağım belki de.

  • bir insanı tanımak

    29.06.2008 - 13:41

    Kendini tanıma, mutluluğun ilk yasasıdır.

  • hakikat

    29.06.2008 - 13:39

    İnsanın hakikati, tüm hakikatlerin hakikatidir.

  • kendine gelmek

    16.05.2008 - 15:04

    Her gün kendisini ziyarete gelen dervişe şeyhi der ki:

    - “Her gün bana geleceğine bir gün kendine gel! ”

  • başörtüsü

    16.05.2008 - 15:01

    Müslümanlık, eşittir türban mıdır?

    Bugün ülkede, insanların hiç bir konusu kalmamış gibi, “müslümanlık” denilince ortaya hep aynı konu atılıyor... Başörtüsü! .

    Kimi, başını örtmeyen hanımı müslüman saymıyor! . Kimileri de başörtülü olanı insandan saymayıp, insanlık haklarını elinden almaya kalkışıyorlar! .

    Baş örtüsü takanlar takmayanlara saygı duysun! . Baş örtüsü takmayalar da takanlara saygı duysun! .

  • aşk

    13.04.2008 - 12:36

    “Aşk”… tam ortadan ikiye bölünmüştü ve bir bahar cemresi gibi toprağa düşmüştü. Düştüğü toprakta, iki ayrı “nokta”da “Ete kemiğe büründü” ve Mevlâna ve Tebrizli Şems olarak göründü.

  • Şems i Tebrizi

    13.04.2008 - 12:31

    Tebrizli’nin atıldığı kör kuyu Celâleddin’in göz yaşı yağmurlarıyla doldu ve taştı. Konya ovalarını kuyudan taşan seller bastı. Çukurluklarda göller oluştu. “Uçan Güneş”in bedeni zerre zerre ayrıldı ve sularla birlikte göllere ulaştı. Her zerreden bir kamış fidanı doğdu. Kamışlıklar oluştu.

    “Uçan Güneş” kamışlıklarda tekrar doğmuştu. Uçan meleklerin kanatlarından savrulan rüzgârlarla nazlı nazlı salınıyordu. Celâleddin, “aşk”ın kokusunu bu sefer de “kamışlıklar”dan duyuyordu.

    Tebriz’linin zerrelerinden doğan en olgun kamışı aradı buldu. Suyun içinde boy atmış, boğumlu ve yapraklı hâliyle de tanıdı onu. O’nu kamışlıklardan kestirdi. Boğumlarını kızgın demirle dağladı, üzerinde delikler açtı ve “Ney” olarak O’nu bir zamanlar “sızdıran testi”nin durduğu boşluğa koydu.

    Ve…

    İçinde sıkışan nefesleri “Ney”e üfledi… Ney, en derin notalarıyla inlemeye başladı.

    Derin notalar, derin sözlere bürünüp “Mesnevî” olarak gönül kütüphânelerindeki raflara dizildi.

  • hu

    18.03.2008 - 15:24

    Bir suret bir fikirden ibarettir insan
    Bilinçte görünüp bellekle yaşanan
    Hayy´dan gelmiş Hu´ya gitmiş
    Bir hatıradır sadece geriye kalan

    'Gerçeklerle Yüzleşmek' kitabından alıntı:

  • gerçek

    15.03.2008 - 20:52

    Herseyin sizin zihninizde oldugunu,
    Sizin zihinden öte oldugunuzu,
    Ve gercekte yalnız oldugunuzu,
    Ne zaman idrak ederseniz,
    iste o zaman hersey sizsiniz.

Toplam 90 mesaj bulundu