efendim, geçiyordum şöyle bir baktım göz ucu ilen, lâkin bakmaz olaydım… gördük ki, kavgamız bilem ve dahi üslûbumuz taklit edilmeye çalışılmış idir, ammavelâkin herkesin harcımıdır efendim: aşk ola… yerli yersiz kullanılan ve bir çoğu uydurma terkiplerle bezeli harf ve de cümle cümbüşünü idrâka çalışmaktan olmayan migrenim atak geçirdi, akâbinde nörovejetatif sinir sistemimin çalışmasını bozarak sinir sistemimdeki tüm fonksiyonları felce uğrattı bu cümbüş.. daha fazla duramayacağım zirâ, olmayan sinüzitim depreşecek; çıkayım ben kanserde olmadan teessüflerim ilen..
Bir insanı sevmekle başlar her şey... yalın bir insan duygusu.. şiirsellik ve imgelem.. kırgınlıklar, acılar ve umut.. Sonsuz bir deniz tasavvuru… balıkçılar ve özellikle de rumlar… bir çıkıp bir kaybolan hayali kahramanlar… bir uçtan bir uca İstanbul.. Sait Faik zengin bir dünya sunmuştur insanlara Burgaz adadaki köşkten bakarak insanın hikayesini anlatmıştır… türk öykü yazarlığının bu yenilikçi ismi bir ara ticarete bulaşırsa da yapamaz, işinin yalnızca yazmak olduğuna karar verir…
“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye kağıt kalem aldım. Oturdum. Adanın tenha yolarında gezinirken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum.. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”
1937’de Adana’da doğan, Adana’da film işletmelerinde çalışan Yılmaz Güney henüz öğrenciyken Atıf Yılmaz’ın çektiği Bu Vatanın Çocukları filmi ile Yeşilçam’da oyuncu ve senarist olarak yerini alır…
Daha sonra yeşilçamda bir çok yönetmenle oyuncu ve senaryo yazarı olarak çalışır… efendim, yılmaz güney bu filmlerde yarattığı, haksızlığa tahammülü olmayan ama her zaman olayların içine çekilen, vurmak ve öldürmek zorunda bırakılan ezik ama gururlu delikanlı tiplemesiyle “Türk Sinemasının Çirkin Kralı” olur..
Lütfü Akad’la çalıştığı Hudutların Kanunu ve Kızılırmak Karakoyun, kendi yazdığı ve yönettiği Acı, Ağıt, Umutsuzlar ve Arkadaş gibi filmlerle Türk sinemasına gerçek anlamda damgasını vurur…
efendim, ‘düşünceleri’ yüzünden o’nu taştan duvarlar, demir parmaklıklar arkasına hapsedip terbiye olacağını düşünenler o’nun ‘düşüncelerini’ hapsedememişler; o, düşünemeye ve üretmeye devam etmiş… senaryosunu hapiste yazdığı Sürü ve Düşman ve Yol filmleri Zeki Ökten ve Şerif Gören yönetiminde çekilir… Şerif Gören imzalı Yol, 1982’de Cannes’da Costa Gavras’ın Kayıp filmiyle birlikte Altın Palmiye’yi alır…
hayatı kendim için yaşamıyorum. ve korkmuyorum
hiç birşeyden. başıma gelecekleri de biliyorum.
herşeye rağmen düşmana inat yaşayacağız.
Yarın bizim çünkü...
hani, başa belâ getiren hasletler vardır, işte o hasletleri bünyesinde barındıran kişiler için söylenen hitaptır ‘’âfetresân’’ ve bu tür insanlarla kurulan ilişkilerde ne yapsanız kaçamazsınız; kendi kanunları vardır ve size biçtikleri ceza.. ve neticede saçtıkları vahametli ukubete dûçar olursunuz…
aslı ve de astarı, hiçbir hîkmeti ve dahi kıymetî olmayan atmasyon aforizmalarınızla cümle-i âlemi vesveseye düşürme necip! ! .. gerek nedir antoloji halkı arasında itibâr, gerekse nedir antoloji devlet ricâli üzerinde nüfûz sahibi oldun deyû sevindirik olup böbürlenme azizim, yanılma; günden güne artan şöhretin neticesinde hayran kitlesine sahip olduğun kanâati hâsıl olmasın sende, kazandığın itibârın bir hîkmeti ve dahi değeri yoktur; sen, o istihkâr dillerin ilen, ancak ve ancak düşman ve de nefret kazandın, eğ başını yere şaşkın necip! ! … dizinin dibine oturtup ilim ve de irfan öğreteceğim deyû ortaya kendin gibim mutasallıf ve dahi ukâla bir geveze çıkarmışsın farketmez misin a necip? … unutma ki, zalimin zûlmü varsa mazlûmun Allah’ı var; derdine yan sen akıllım necip…
dipnot: torunun fî-yakalı ve torunum beste’yi bu kavgaya karıştırma; dürerim senin o, hiçbir hîkmet-i kıymeti olmayan atmasyon aforizma defterini… hem, sen ne vâkit fizan’lı oldun Allah’ın sulukuleli necipi..
yaşamda olup biten her şeyin önceden belirlendiğine inanan ve yaşanacak olan her şeyin önceden belirlendiği için de yazgıyı hiçbir şeyin değiştiremeyeceğini ileri süren görüş..
böylesi genel bir tanım karşısında o hâlde, insan neden hastalanınca doktora gider diye bir soru geliyor akla, doktora gidilirse sonuç değişir öyle değil mi? .. yok hayır, fatalist bir anlayışa göre, kaderde ne varsa o yaşanır deyip doktora gitmez ise yatakta kalıp sonucu mu beklemeli? ..
ya da işsiz bir kişi, tüm imkân ve irâdesini kullanarak durumu değiştirmek adına çabalamamalı mı? .. evde oturup, ‘aman canım, sonuçta kaderde ne varsa o yaşanır’ mı demeli? ..
bana göre fatalizm; bulunduğu koşul ve şartlarda insanın karşılaştığı zorluklardan kaçma adına, fatalizmin -kader inancı- arkasına sığınarak sorumluluklardan kaçmanın ve bu sorumsuzluğa da ‘fatalizm’, ‘aman kader işte canım, kaderde ne varsa o yaşanır’ diyenlerin savunma mekanizmasıdır.. varlıklarında çâresizlik duygusunun hâkim olduğu kişilerin, irâdelerine hiçbir zorluk yüklemek istemeyenlerin pasif kalmayı yeğleyerek, karşılaştığı zorluklara, hâl ve de koşullara karşı boyun eğmeleri neticesinde ortaya attıkları ‘bahaneler’ de diyebiliriz..
hülâsa-i kelâm, bana göre ‘fatalizm’, ‘çaresizlik’ tir..
Dünyanın En Güzel Arabistanı’nın düşleriyle seslendi…
Arz-ı hal etti tanrıya, anadolunun çeşitli kışlalarından farklı, insanı kucaklayan bir şiir yeşerdi…
acının tarihinde ve coğrafyasında dolaşan bir şiir…
Turgut Uyar ‘ikinci yeni’ nin farklı seslerinden biri olarak tanındı ve sevildi… Ankara’da başladığı yaşamı İstanbul’da sona erdiğinde tel üstündeki cambaz edalı şiiri kaldı geride:
“ Sizin adınız ne? ..
Benim dengemi bozmayınız “..
“ Yalnızlık bile bir insanla bağlantılıdır” der Edip Cansever…
Yoğun bir şiir işçiliği ile sadece şiire adanmış bir hayatın içinde yüzlerce ürün vermiştir…
Yerçekimli karanfili, Mendilimde Kan Seslerindeki meşhur ahmet abisi ile hatırlanır…
Şiiri, insanın özüne ve anadolunun zengin coğrafyasına uzanan bir yolculuktur…
Türk şiiri en özgün kalemlerinden birini kaybettiğinde, sevenleri ve İstanbul “ölüm sen en güzelsin bu saatlerde” diye seslenen bir şairi uğurlar …
ey fâni; adalet susuzu, hürlük açı kişilere el-insâf! ! .. şunu iyi bil ki; aç ve susuz olanla eceli gelen söyleşir... ya sen onları zülûm altında ibret ilen ezeceksin, ya onlar senin cezânı verecek! ! ..
burun ve ağız boşluğunun arkasındaki, yani, boğazın arka duvarı ve burnu birleştiren boşluktaki bölgeye farenks denir; boğazın arka duvarında gelişen farenks mukozasının iltihaplanmasına farenjit denir..
çok sık rastlanan üst solunum yolu enfeksiyonlardandır.. efendim, farenjitiniz yeni gelişmiş olup, boğaz ağrısı, yutkunmada güçlük ve ateş gibi şiddetli şikâyetleriniz varsa bu akut farenjittir.. virüsler etkendir ve ani başlayıp kısa sürer.. enfeksiyon bakteriyelse antibiyotik tedavisi ile kısa zamanda düzelebilir.. viral kaynaklı farenjitlerde bazen antibiyotik tedavisine bile gerek duyulmaz, semptomatik tedavi ile atlatılır… ancak kronik farenjit uzun sürer ve ilk olarak kronikleşmesinde rol oynayan ana neden saptanılmalıdır; allerjen bir sebep ise evvelâ alerji ortadan kaldırılmalıdır ve sonuç olarak destekleyici tedaviler uygulanmalıdır..
Efendim bir tavsiyede bulunalım.. genelde her boğaz ağrısında pastiller kullanılır.. özellikle de antibiyotik ihtiva eden pastiller kesinlikle kullanılmamalıdır der beste… zirâ, bu tür pastiller ağızda bulunan faydalı mikropları da öldürür ve neticede mantar enfeksiyonlarına zemin hazırlarlar...
Dedim visâline ermek / dedi hayâl-i muhâl
Dedim cemâlini görmek / dedi mübârek fâl
Dedim yüzümü yüzüne / dedi ki sürme yürü
Dedim tozunu gözüme / dedi ki sürmedir al
Dedim ki kâmetin âfet / dedi ne doğru haber
Dedim ki kaşların uğru / dedi ne eğri hayâl
Dedim yeterdi kemâlin / dedi aya naksî
Dedim ererdi cemâlin / dedi güneşe zevâl
Dedim ki Şeyhî'yi aşkın / dedi ki öldüriser
Dedim harâmî gözüne / dedi ki kanı helâl
Hatıralar başucumda nöbet tutar gece gündüz bekler beni
Düşlerim var benim hayallerim var
Fikrim derya deniz fikrim geri getirir seni
Ne eserim ne yağarım dururum mateme dilsiz dağ gibi
Dualarım var; duvarlarım var
Yazarım söylerim yana yana ismini
Yarıda kaldı şarkılar aman
Bu yaraya deva değil zaman
Ateş düştüğü yeri yakar
Bu düzeni bozuk dünya yalan
Ötme bülbül ötme can ayazda kışta
Sen gülü terk etme; şarkılar şiirler yasta
Hatıralar başucumda nöbet tutar gece gündüz bekler beni
var mı nazım hikmet kadar vatan hasreti çeken? .. adımlarını geri geri atarak zorunlu bir yolculuk yapmak zorunda kalmış, göç etmiş.. buz kesen gurbette, tarifsiz memleket hasretini dizelere işlemiş.. her nefesi, her sözü memleket olmuş.. hiçbir şey dindirememiş içindeki memleket hasretini..
yani, kimse onun kadar ‘aşkla’ memleket diyemedi..
Şu karşı yaylada göç katar katar
Bir yiğidin derdi serinde tüter
Bu ayrılık bana ölümden beter
Geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
Bu ayrılık bana ölümden beter
Geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
Şu benim sevdiğim başta oturur
Bu güzelin derdi beni bitirir
Bu ayrılık bize zulüm getirir
Geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
Bu ayrılık bize zulüm getirir
Geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
Pir Sultan Abdalım dağlar aşarım
Aşarımda dost diye nere düşerim
Çok ekmeğin yedim helalaşalım
Geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
Çok ekmeğin yedim helalaşalım
Geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
enflasyon
09.03.2009 - 01:57nedir efendim bu şiir enflasyonu...
bu yeni moda mıdır.. alâkalı-alâkasız muhtelif terimleri şiir ile donatarak reklâm yapmanın lüzûmu nedir? .. şiir bölümü kâfi gelmiyor mu size? ..
hay allah..
fî yakalı
06.03.2009 - 01:06tanımıyorum; görmedim, duymadım, konuşmuyorum..
eyvah, sabahlar olmasın :)
bedahet
06.03.2009 - 00:25net ve açık olma hâli diyebiliriz..
‘bedâhetle izhâr etti’ denir, yani: açıkça ortaya çıkarttı, belirtti mânâsında kullanılan şık bir anlatım…
efendim, bir başka ifâde ile yine arapça kökenli bir kelime, ‘bedihî’ de diyebiliriz: aşikâr, gözle görünen..
aşk ateşi
05.03.2009 - 19:59yakar içine alınca öyle değil mi...
girilmişse o ateşin girdabına, kurtulma olasılığı yoktur...
sevda okları gibi.. oklar kalbinizi hedef almışsa, ıskalamaz...
hem, sevda okundan kim masun kalmış? … o okun isabet almadığı, yaralamadığı kalp mi var… kaldı ki, ilâhlar bile vurulmuş...
sayın herşeyi bilen
04.03.2009 - 23:06efendim, geçiyordum şöyle bir baktım göz ucu ilen, lâkin bakmaz olaydım… gördük ki, kavgamız bilem ve dahi üslûbumuz taklit edilmeye çalışılmış idir, ammavelâkin herkesin harcımıdır efendim: aşk ola… yerli yersiz kullanılan ve bir çoğu uydurma terkiplerle bezeli harf ve de cümle cümbüşünü idrâka çalışmaktan olmayan migrenim atak geçirdi, akâbinde nörovejetatif sinir sistemimin çalışmasını bozarak sinir sistemimdeki tüm fonksiyonları felce uğrattı bu cümbüş.. daha fazla duramayacağım zirâ, olmayan sinüzitim depreşecek; çıkayım ben kanserde olmadan teessüflerim ilen..
kavgamda sizin olsun, migrenimde…
doktorcuğum imdat, derdime bir çâre ;)
şu an ne dinliyorum
04.03.2009 - 21:39efendim, nebahat çehre'den dinlenmesini de öneririm...
yonca lodi - büklüm büklüm
Ne söylesen ne beklesen
Yaradan’dan ya da kaderinden
Ele geçmez istediğin
Uğruna savaş vermediysen
Sanki seni boğar gibi
Sanki yeniden doğar gibi
Sanki zaman zaman ölür gibi
Acısını, çilesini çekmediysen
Hani büklüm büklüm boynunda
Hani paramparça ruhunda
Hani soran gözlerle kapında
Bekleyen dargın anıların gibi
Sevilmeden de sevmeyi
Neyi özlediğini bilmeyi
Acı da olsa yine gerçeği
Görüp de söylemeyi bilmediysen…
sait faik abasıyanık
04.03.2009 - 21:35Bir insanı sevmekle başlar her şey... yalın bir insan duygusu.. şiirsellik ve imgelem.. kırgınlıklar, acılar ve umut.. Sonsuz bir deniz tasavvuru… balıkçılar ve özellikle de rumlar… bir çıkıp bir kaybolan hayali kahramanlar… bir uçtan bir uca İstanbul.. Sait Faik zengin bir dünya sunmuştur insanlara Burgaz adadaki köşkten bakarak insanın hikayesini anlatmıştır… türk öykü yazarlığının bu yenilikçi ismi bir ara ticarete bulaşırsa da yapamaz, işinin yalnızca yazmak olduğuna karar verir…
“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye kağıt kalem aldım. Oturdum. Adanın tenha yolarında gezinirken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum.. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”
yılmaz güney
04.03.2009 - 21:151937’de Adana’da doğan, Adana’da film işletmelerinde çalışan Yılmaz Güney henüz öğrenciyken Atıf Yılmaz’ın çektiği Bu Vatanın Çocukları filmi ile Yeşilçam’da oyuncu ve senarist olarak yerini alır…
Daha sonra yeşilçamda bir çok yönetmenle oyuncu ve senaryo yazarı olarak çalışır… efendim, yılmaz güney bu filmlerde yarattığı, haksızlığa tahammülü olmayan ama her zaman olayların içine çekilen, vurmak ve öldürmek zorunda bırakılan ezik ama gururlu delikanlı tiplemesiyle “Türk Sinemasının Çirkin Kralı” olur..
Lütfü Akad’la çalıştığı Hudutların Kanunu ve Kızılırmak Karakoyun, kendi yazdığı ve yönettiği Acı, Ağıt, Umutsuzlar ve Arkadaş gibi filmlerle Türk sinemasına gerçek anlamda damgasını vurur…
efendim, ‘düşünceleri’ yüzünden o’nu taştan duvarlar, demir parmaklıklar arkasına hapsedip terbiye olacağını düşünenler o’nun ‘düşüncelerini’ hapsedememişler; o, düşünemeye ve üretmeye devam etmiş… senaryosunu hapiste yazdığı Sürü ve Düşman ve Yol filmleri Zeki Ökten ve Şerif Gören yönetiminde çekilir… Şerif Gören imzalı Yol, 1982’de Cannes’da Costa Gavras’ın Kayıp filmiyle birlikte Altın Palmiye’yi alır…
hayatı kendim için yaşamıyorum. ve korkmuyorum
hiç birşeyden. başıma gelecekleri de biliyorum.
herşeye rağmen düşmana inat yaşayacağız.
Yarın bizim çünkü...
rahmet o’na….
mâmafi
04.03.2009 - 16:30doğrusu 'mâmafih'
kelime anlamı: 'bununla birlikte' ve mâmafih arapça bir terim olur kendileri ;)
âfetresân
04.03.2009 - 16:25âfetresân: belâ getiren..
açalım:
âfet: belâ
resân: getiren
hani, başa belâ getiren hasletler vardır, işte o hasletleri bünyesinde barındıran kişiler için söylenen hitaptır ‘’âfetresân’’ ve bu tür insanlarla kurulan ilişkilerde ne yapsanız kaçamazsınız; kendi kanunları vardır ve size biçtikleri ceza.. ve neticede saçtıkları vahametli ukubete dûçar olursunuz…
elâman ki elâman…
şu an ne dinliyorum
01.03.2009 - 01:05müterennim bir sesle şarkılar tegannî eden, eşsiz, muhteşem bir sanatçı…
buyurunuz efendim, melihat gülses – bitmemiş gibi
Seninle bu aşkı kaldığı yerden
Devam ettirelim bitmemiş gibi
Bütün suçlarını affediyorum
Ne olur geri dön, gitmemiş gibi
Razıyım gönlümü yerden yere vur
Razıyım karşımda eller gibi dur
Bitsin bu ayrılık bitsin bu gurur
Ne olur geri dön, gitmemiş gibi
Ne ben söyleyeyim ne sen hatırlat
Unut o vedayı anılara kat
Bizimle başlasın yeniden hayat
Ne olur geri dön, gitmemiş gibi
aforizmalar
01.03.2009 - 01:02‘baklava’ da açarım, ‘hikmet’ de! ! …
aslı ve de astarı, hiçbir hîkmeti ve dahi kıymetî olmayan atmasyon aforizmalarınızla cümle-i âlemi vesveseye düşürme necip! ! .. gerek nedir antoloji halkı arasında itibâr, gerekse nedir antoloji devlet ricâli üzerinde nüfûz sahibi oldun deyû sevindirik olup böbürlenme azizim, yanılma; günden güne artan şöhretin neticesinde hayran kitlesine sahip olduğun kanâati hâsıl olmasın sende, kazandığın itibârın bir hîkmeti ve dahi değeri yoktur; sen, o istihkâr dillerin ilen, ancak ve ancak düşman ve de nefret kazandın, eğ başını yere şaşkın necip! ! … dizinin dibine oturtup ilim ve de irfan öğreteceğim deyû ortaya kendin gibim mutasallıf ve dahi ukâla bir geveze çıkarmışsın farketmez misin a necip? … unutma ki, zalimin zûlmü varsa mazlûmun Allah’ı var; derdine yan sen akıllım necip…
dipnot: torunun fî-yakalı ve torunum beste’yi bu kavgaya karıştırma; dürerim senin o, hiçbir hîkmet-i kıymeti olmayan atmasyon aforizma defterini… hem, sen ne vâkit fizan’lı oldun Allah’ın sulukuleli necipi..
Bestenegâr-i azîmü’ş-şân Sultan
sonsuzluğun ipucu
01.03.2009 - 01:01bu bir bilmece mi (?) ..
o hâlde, bana sonsuzluğun ipucunu verin, ben de size sonsuzluğun ucunu bulayım ;)
fatalizm
28.02.2009 - 02:40yazgıcılık..
yaşamda olup biten her şeyin önceden belirlendiğine inanan ve yaşanacak olan her şeyin önceden belirlendiği için de yazgıyı hiçbir şeyin değiştiremeyeceğini ileri süren görüş..
böylesi genel bir tanım karşısında o hâlde, insan neden hastalanınca doktora gider diye bir soru geliyor akla, doktora gidilirse sonuç değişir öyle değil mi? .. yok hayır, fatalist bir anlayışa göre, kaderde ne varsa o yaşanır deyip doktora gitmez ise yatakta kalıp sonucu mu beklemeli? ..
ya da işsiz bir kişi, tüm imkân ve irâdesini kullanarak durumu değiştirmek adına çabalamamalı mı? .. evde oturup, ‘aman canım, sonuçta kaderde ne varsa o yaşanır’ mı demeli? ..
bana göre fatalizm; bulunduğu koşul ve şartlarda insanın karşılaştığı zorluklardan kaçma adına, fatalizmin -kader inancı- arkasına sığınarak sorumluluklardan kaçmanın ve bu sorumsuzluğa da ‘fatalizm’, ‘aman kader işte canım, kaderde ne varsa o yaşanır’ diyenlerin savunma mekanizmasıdır.. varlıklarında çâresizlik duygusunun hâkim olduğu kişilerin, irâdelerine hiçbir zorluk yüklemek istemeyenlerin pasif kalmayı yeğleyerek, karşılaştığı zorluklara, hâl ve de koşullara karşı boyun eğmeleri neticesinde ortaya attıkları ‘bahaneler’ de diyebiliriz..
hülâsa-i kelâm, bana göre ‘fatalizm’, ‘çaresizlik’ tir..
turgut uyar
28.02.2009 - 02:30Dünyanın En Güzel Arabistanı’nın düşleriyle seslendi…
Arz-ı hal etti tanrıya, anadolunun çeşitli kışlalarından farklı, insanı kucaklayan bir şiir yeşerdi…
acının tarihinde ve coğrafyasında dolaşan bir şiir…
Turgut Uyar ‘ikinci yeni’ nin farklı seslerinden biri olarak tanındı ve sevildi… Ankara’da başladığı yaşamı İstanbul’da sona erdiğinde tel üstündeki cambaz edalı şiiri kaldı geride:
“ Sizin adınız ne? ..
Benim dengemi bozmayınız “..
rahmet o’na….
edip cansever
28.02.2009 - 02:28“ Yalnızlık bile bir insanla bağlantılıdır” der Edip Cansever…
Yoğun bir şiir işçiliği ile sadece şiire adanmış bir hayatın içinde yüzlerce ürün vermiştir…
Yerçekimli karanfili, Mendilimde Kan Seslerindeki meşhur ahmet abisi ile hatırlanır…
Şiiri, insanın özüne ve anadolunun zengin coğrafyasına uzanan bir yolculuktur…
Türk şiiri en özgün kalemlerinden birini kaybettiğinde, sevenleri ve İstanbul “ölüm sen en güzelsin bu saatlerde” diye seslenen bir şairi uğurlar …
rahmet o’na…
aforizmalar
28.02.2009 - 02:26ey fâni; adalet susuzu, hürlük açı kişilere el-insâf! ! .. şunu iyi bil ki; aç ve susuz olanla eceli gelen söyleşir... ya sen onları zülûm altında ibret ilen ezeceksin, ya onlar senin cezânı verecek! ! ..
Bestenegâr-i azîmü’ş-şân
farenjit
28.02.2009 - 02:21burun ve ağız boşluğunun arkasındaki, yani, boğazın arka duvarı ve burnu birleştiren boşluktaki bölgeye farenks denir; boğazın arka duvarında gelişen farenks mukozasının iltihaplanmasına farenjit denir..
çok sık rastlanan üst solunum yolu enfeksiyonlardandır.. efendim, farenjitiniz yeni gelişmiş olup, boğaz ağrısı, yutkunmada güçlük ve ateş gibi şiddetli şikâyetleriniz varsa bu akut farenjittir.. virüsler etkendir ve ani başlayıp kısa sürer.. enfeksiyon bakteriyelse antibiyotik tedavisi ile kısa zamanda düzelebilir.. viral kaynaklı farenjitlerde bazen antibiyotik tedavisine bile gerek duyulmaz, semptomatik tedavi ile atlatılır… ancak kronik farenjit uzun sürer ve ilk olarak kronikleşmesinde rol oynayan ana neden saptanılmalıdır; allerjen bir sebep ise evvelâ alerji ortadan kaldırılmalıdır ve sonuç olarak destekleyici tedaviler uygulanmalıdır..
Efendim bir tavsiyede bulunalım.. genelde her boğaz ağrısında pastiller kullanılır.. özellikle de antibiyotik ihtiva eden pastiller kesinlikle kullanılmamalıdır der beste… zirâ, bu tür pastiller ağızda bulunan faydalı mikropları da öldürür ve neticede mantar enfeksiyonlarına zemin hazırlarlar...
dedi ki
28.02.2009 - 02:12Dedim visâline ermek / dedi hayâl-i muhâl
Dedim cemâlini görmek / dedi mübârek fâl
Dedim yüzümü yüzüne / dedi ki sürme yürü
Dedim tozunu gözüme / dedi ki sürmedir al
Dedim ki kâmetin âfet / dedi ne doğru haber
Dedim ki kaşların uğru / dedi ne eğri hayâl
Dedim yeterdi kemâlin / dedi aya naksî
Dedim ererdi cemâlin / dedi güneşe zevâl
Dedim ki Şeyhî'yi aşkın / dedi ki öldüriser
Dedim harâmî gözüne / dedi ki kanı helâl
Şeyhî
şu an ne dinliyorum
21.02.2009 - 13:13kubat - yas
Hatıralar başucumda nöbet tutar gece gündüz bekler beni
Düşlerim var benim hayallerim var
Fikrim derya deniz fikrim geri getirir seni
Ne eserim ne yağarım dururum mateme dilsiz dağ gibi
Dualarım var; duvarlarım var
Yazarım söylerim yana yana ismini
Yarıda kaldı şarkılar aman
Bu yaraya deva değil zaman
Ateş düştüğü yeri yakar
Bu düzeni bozuk dünya yalan
Ötme bülbül ötme can ayazda kışta
Sen gülü terk etme; şarkılar şiirler yasta
Hatıralar başucumda nöbet tutar gece gündüz bekler beni
Vatan Hasreti
21.02.2009 - 02:33var mı nazım hikmet kadar vatan hasreti çeken? .. adımlarını geri geri atarak zorunlu bir yolculuk yapmak zorunda kalmış, göç etmiş.. buz kesen gurbette, tarifsiz memleket hasretini dizelere işlemiş.. her nefesi, her sözü memleket olmuş.. hiçbir şey dindirememiş içindeki memleket hasretini..
yani, kimse onun kadar ‘aşkla’ memleket diyemedi..
unutulmayan şarkılar
21.02.2009 - 02:12barış manço - geçti dost kervanı
Şu karşı yaylada göç katar katar
Bir yiğidin derdi serinde tüter
Bu ayrılık bana ölümden beter
Geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
Bu ayrılık bana ölümden beter
Geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
Şu benim sevdiğim başta oturur
Bu güzelin derdi beni bitirir
Bu ayrılık bize zulüm getirir
Geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
Bu ayrılık bize zulüm getirir
Geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
Pir Sultan Abdalım dağlar aşarım
Aşarımda dost diye nere düşerim
Çok ekmeğin yedim helalaşalım
Geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
Çok ekmeğin yedim helalaşalım
Geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
iz bırakıyorsa unutulmaz efendim, buyurunuz;
derinlik sarhoşluğu
21.02.2009 - 02:08varsın derinlere daldıkça, derinlerde dolaştıkça sarhoş olunulsun, ne gam..
derinlerde dolaşmak tekinlikten vazgeçmek demektir..
nusret orhan
21.02.2009 - 02:01nusret bey amca, bu mesajımı geç verilmiş bir selâm olarak kabul eyleyiniz efendim :)
zaman zaman bazı terimlerde karşılaşıyorum kendisiyle ve nev'i şahsına münhasır özgün yorumları beni gülümsetiyor..
saygılar..
Toplam 667 mesaj bulundu