Biliyor musun?
Çocukken sevdiklerimizi kaybetme korkusuyla
Gözlerimizden düşen yaşların ardından bakardık dünyaya.
Buna rağmen öğrendik sevmeyi.
O korkuyla çocukluğumuza dönmek yerine
Birbirimizin gözlerine bakıp sevgimizi hatırlayabiliriz.
Bu kadar tükenmiş, bu kadar hırpalanmış
Nice insanoğlu bu kentte umutlanmış
Bir gözleri yolda, bir gözleri kitapta
Bir çocuk bekliyorlar ellerinde harita
Gör ki ne zaman başlasak
Dökülmeye akıl sırası
Çökmüş sahillere suskun bir perde,
Dalgalar vururken taşlar titrer de...
Göğün alnı çizik, bulutlar sersefil,
Bir garip inilti yayılır derde.
Rüzgârın fısıltısı bozkırda mahzun,
I
Saat üç, tam o ara, dünyanın dikişi sökülüyor.
Gecenin köhne hükmü hâlâ yürürlükte,
Oysa sabahın gölgesi kapıda.
Uyku ile uyanıklık arasında sıkışmış insanlar,
Bir gülüş ki kederle yarışırken,
Bir dokunuş; sıcak, ürkek, belki yalan,
İnsanı çocuk yapan bir anın.
Bir çınar gibi geçmişe eğilen,
Her hatırada yeniden yeşeren,
Gönül sarhoş, aşkın içkisi içilmiş bir kadeh gibi.
Şarap değil, aşk doldurur kadehi, gerisi tortu.
Aşk, insanın en derin tatmalı olduğu ilk esrimedir.
Bir keçi sevgiyle sütünü emzirir,
Yumurtayı kovanın derinliğine koyarken,
Tapınmam yaratana, tanrıya küs dudaklarım,
Diri bedenler arasında ölü bir berduşt gibiyim.
İradem bir yılan gibi sürün, yıkıl zavallılığım,
Ve nirvana eteğinde ışıksız bir gölgüyüm.
Ağaçlar bana eğildi, uykumda suçlarımı anlattılar,
Kimdi gelen, sen miydin, o mu, hiç kimse mi?
Kırlangıç geçti dün, ne kaldı ardında,
Çocuk ağlardı taşlıkta, içli, dargın?
Ekmek, peynir, fazlaca unutulmuş sormak,
Bütün masayı kaplayan nankörlük,
Bir sokak vardı, başı sen, sonu bendim.
Asrım benim, kavgalığım, barışığım.,
Gülmeyi bilmeyen, gülmeye niyetli asrım...
Zaman dediğin alengirli bir ip,
Üstünde cambaz gibi yürüyorum.
Ben kaçak değilim bu çağdan.
Sen ki şanlıydın ey Osman, o tâlih neydi?
Daha on sekizinde idin, yürekler kor,
Hangi mel’un hesap etti de cellât seni yedi?
Şehit ettin öz canını, yine dimdiktin zor!
Gönlünüze sağlık ben şiirlerinizideki üslubunuzu beğendim. Ayrıca bir ünal kardeşimiz de Altındağlı imiş, siz de, ben de Benimki Altındağ da doğmuşum, eskiden oturduğumuz yer Karakolun yanında idi, şimdi ne oldu bilmiyorum.