lütfen gülmeyin!..hele hele çok komik falan demeyin; bozulurum bak!.
şeyyyy!..
şey işte beh!..bir türlü diyemedim!..gelip gelip gidiyor dilimin ucundan mübarek!.neydi neydi diye sorup duruyorum kendime!.bir türlü söyleyemiyorum!yutmuşum sanki dilimi!.yuttum mu acaba diye koşuyorum aynanın önüne, çıkarıyorum dilimi; var!.hem de kürek kadar bir dil!.aman allahım diyorum, bu kadar kocaman bir dil, nasıl sığar ağız boşluğuna!..Allah’ın işi işte; sığarmış meğer!.tabii ki, dilin sığınma işi değil bu; sığdırılma işi!.
gider gider geliriz
gelir gelir gideriz
ölüm denen gurbete...
gelen candır
giden can
lo hamiş
sen kürtçe ağla
ben türkçe
sesimiz karışsın birbirine...
lo hamiş
adamın dediği şeye bak hele!..kanal İstanbul yapılınca hamsi Marmara denizine gelecekmiş!.😀aynen öyle dedi, he valla!.bunu diyen kişi ben, sen gibi birisi!..”illaki de kanalı yapacağım” diyen kişi değil yani!..bu kişi, illaki kanalı yapacağım diyenin arkasından koşan birisi diyeyim o zaman!.
bu kişiye dedim ki; umarım hamsiler göç etmez Marmara’ya!.çünkü, Marmara’nın suyu sıcaktır; ölürler!.durup dururken hamsiden de oluruz, tamam mı?.
adamda tık yok!.
bu günlük işim
yumuşatıcı fabrikası açmak olacak
sermayem kütür kütür yalan!.
yalandan kazdım temeli
bismillah işledim direklerine
“ya allah” kerevetiyle kapattım üstünü
evrim dersime hoşgeldiniz!.
buyurun dersin konusu ekonomi.
heteredosk başkalaştı başkalaştı, başka bir şey oldu.
Hıyar!.
biliyorsunuz daha önceki yazılarımda marula, domatese,patatese, pırasaya takmıştım kafayı!..onlara dair ironiler üretmiş, biraz da kendimi içine katarak cümleler dizmiştim...dizer miyim, dizerim efendim!.bu benim, hayatla olan olan bağımı kuvvetlendiren halat gibidir!..asılırım asılırım, bir türlü kopmaz bu halat!..mübarek kendirden yapılmış!.gerçi bu ülkede kendir falan da ekilmiyor artık; yasak!..iş böyle olunca kendiri üreten başka ülkelerin yaptığı kendir halatlarla bağlanıyor artık elimiz, kolumuz!..onlarla asılmaya çalışıyoruz hayata!..asılırız tabii; hayat denen şey güzeldir beh!..hem de çok güzelll!..
dedim de; konu başkaydı de mi!.şu yarım aklıma şaşayım, ordan oraya savrulan rüzgar sanki!.yok canım, ters oldu!.savrulan rüzgar değildir bir kere!..savrulan rüzgara kapılan şeylerdir!.ben, sen, o, hepimiz savruluyoruz açıkçası, acı acı esen bu rüzgara kapılmış olarak!.biliyorsunuz acı esen rüzgarlar kuzeyden, kuzeybatıdan eser di’ mi!..biri poyraz,diğeri karayeldir !.lakin, bu acı rüzgar güneyden ve güneydoğudan esiyor nedense!.hem acı, hem de kumfırtınası!..hem bizi üşütüyor ısıtmak yerine, hem pazarımızı!..
miki farenin çağrısına
allanıp pullanıp
bindi gelin
tuz arabasına...
sodyumun
dınk dınk dommmmm!.
bu da ne demeyin sakın!..bu bir gonk sesi!.gonk sesini çıkaran bir gavur icadı ki; sormayın gitsin!.açıkçası hoparlör denen alet!.kim icat etti, ne zaman icat etti bilinmez; araştırılmaz da üstelik!..buna rağmen hem gavur icadı denir, hem de kullanılır!.işte bu gavur icadının sesiyle öğreniriz, yaşadığımız yerin ses yansıtıcıları ile her bir şeyi!..
mesela, namaz vaktinin geldiğini varünüyle ezan okuyan hocanın sesiyle!..insanı uykudan bile uyandırır bu ses!..önce “dınk dınk dommm” , sonra “Allah’ü ekber”!..hele eviniz minare dibine yakınsa, sabah uykusu keyfinizden mahrum kalırsınız ömür boyu!.
bir zamanlar, bir memlekette, bir orman vardı. ormandaki ağaçlar her bahar yapraklarını açar, kış yaklaşırken yapraklarını dökerlerdi...ormandaki bu ritim, görenleri hiç şaşırtmazdı..ne kuşlar, ne insanlar, ne de ormanda yaşayan hayvanlar, bunu doğal karşılardı. gel zaman, git zaman günün birinde bu oramana, nereden geldiği belli olmayan bir fil geldi!..
fil, kocaman gövdesi,upuzun hortumu ile ormanda yaşayan ağaçların, kuşların,hayvanların, hatta çiçeklerin, böceklerin ilgisini pek çekti!..hepsi gözlerini açarak fili seyrediyor, onun heybeti karşısında hayrete düşüyordu...fil, bu merak ve beğenilmişlikten mutluluk duyuyor, eşek gözüne benzer gözlerinin içi gülerek çevreye gülücükler yayıyordu!..derken, filin karnı bir acıktı, bir acıktı sormayın gitsin!..karnını doyurmak için, bir plan yaptı!..önce ormanda yaşayan ağaçları sevmeli, sever gibi yapmalıydı!..
bir gece ormanda dolaşırken, küçük meşe fidanının titrediğini gördü. hemen yanına sokulup,upuzun hortumunu çıkarıp, meşe fidanının gövdesine doladı!..fidancık ısınmış, titremesi durmuştu!.aslında meşe fidanının ısındığı falan yoktu, ölmüştü!.ormandaki diğer ağaçlar, bu durumu iyilik sanıp “beni de hortumla, beni de hortumla” talebiyle konuşmaya başladılar!.
Tayyibe hanımi yıllar yıllar öncesinden tanırim ..kelimeleri yan yana getirmekteki ustalıği tartışılmaz .
Canım öğretmenim
Günümüz kutlu olsun.Hep güzellikle,sevgiyle ve çocuk yürekleriyle dolu olalım.
Ama ben okumayı özledim...
Öğretmenimi..........