Şükrullah Yavuzer Şiirleri - Şair Şükrul ...

Şükrullah Yavuzer

Gözlerin aşina,
Bakışın tanıdık bir yerlerden.
Belki rastlamışım sana,
Hayalleri teslim bayrağı çekmiş,
Kalesi düşmüş,
Yürek şehirlerinin birinde...

Devamını Oku
Şükrullah Yavuzer

Yıldızlar göz kırpıyor birbirine
Ay bulutlarla sarmaş dolaş
Gecenin maviliği
Ilgıt ılgıt Itır kokuyordu
Ay vardı gecede
Nefesin yoktu...

Devamını Oku
Şükrullah Yavuzer

Bir damla olmayana,
Yağmur olmuşum,
Deniz olmuşum.
Bir hiç uğruna,
Hiç etmişim kendimi...

Devamını Oku
Şükrullah Yavuzer



İlkokul 3. Sınıfa başlamıştım. Birinci sınıftan Üçüncü sınıfa gelinceye dek dört öğretmen değiştirmiş hiç bir öğretmen ile doğru dürüst bir eğitim öğretim yılını tamamlayamamıştık.

İkinci dönemin başında yine ögretmenimiz değişmiş derslerimize Şengül İsminde çiceği burnunda yeni bir öğretmen gelmişti. Zarif, ince, uzun boylu, saçları omuzlarına dökülen, yuvarlak yüzlü, beyaz tenli, dudağının üst kısmında dikkat çeken bir beni vardı. Dizlerine kadar uzanan bir bot giymişti.
Eski öğretmenimiz artık yoktu. Şengül Öğretmen adını soyadını tahtaya yazdı. “Ben İzmir’in Tire ilçesinden geldim. Yeni atandım. Sizler benim ilk göz ağrılarımsınız” dedi. Ardından sınıf defterinden isimlerimizi tek tek okuyarak bizlerle tanıştı. “Sınıf başkanı kim?” diye sordu. İlhami isimli bir arkadaşımız ayağa kalktı, “Benim ” dedi. Öğretmenimiz “Seni arkadaşların mı seçti?” diye sordu. İlhami “hayır öğretmen seçti” dedi. Şengül Öğretmen hımmm! Dedi. “Böyle Olmaz çocuklar, temsilciler sınıfça ve oylama ile seçilir” dedi. Ardından “kim başkan olmak ister?” diye sordu. Ben, İlhami ve iki arkadaşımız daha parmak kaldırdık. Öğretmen dördümüzü tahtaya çıkardı. Yüzümüzü tahtaya dönmemizi istedi. Sonra tahtaya dördümüzün ismini yazdı. “Bu arkadaşlarınızdan hangisinin başkan olmasını istiyorsanız, ismini okuduğumda parmak kaldırarak oylama yapınız” dedi. Yapılan oylamada sınıf başkanı seçilmiştim…

Devamını Oku
Şükrullah Yavuzer

Penceredeydim
Sıvaları dökülmüş
Kerpiç duvarda
Çivilenmiş Resmin vardı
Dışarda  çisil çisil
yağan yağmur

Devamını Oku
Şükrullah Yavuzer

Ya temmuz sıcağında
Kar yağar saçlarıma
Ya zemheride açar
Çiçeklerim
Ya bir nehir başında
Susuzum

Devamını Oku
Şükrullah Yavuzer

Çaresizce İltica ederken
Engin yüreğine
Boğuldum fütursuzca bakan
Deniz gözlerinde...
Yurduna bir daha
dönmeyeceğini bilen

Devamını Oku
Şükrullah Yavuzer

Zaman hızlı akıp giden
Bir nehir
Damarımda dolaşan kan değil
Sanki zehir
Yazıyorum ama artık kâr etmiyor
Ne yazı ne de şiir

Devamını Oku
Şükrullah Yavuzer

Çocukluğum eksik hayatımda o yüzden tam değil büyüklüğüm...

Devamını Oku
Şükrullah Yavuzer



Aracımın bakım zamanı gelmişti. Van sanayi sitesine doğru yol aldım. Her zamanki ustamın yanına vardım. Usta, bir doktorun hastasıyla ilgilendiği gibi aracımla ilgilenmeye başladı. Ustanın büyük bir şevkle çalışması, arabaya özen göstermesi hoşuma gitmişti. İnsanın işini severek, hakkını vererek yapması ve müşterilerine saygılı davranması bir iş yerinde olmazsa olmaz davranışlardandı. Usta, bana bir çay ısmarladıktan sonra işine koyuldu. Usta işine, ben de ustaya odaklanmıştım. Tam o sırada küçük bir çocuk dikkatimi çekti. Şirin mi şirin, güzel mi güzel bir çocuk. Üstü başı yağ içinde. Ustanın, numarasını söylediği tamir aletlerini minik elleriyle uzatıyordu. Bu yaşta bir çocuğun sanayi sitesinde çalışması ilginçti. İlk okul birinci sınıfı yeni bitirmiş yaz tatilini sanayi sitesinde geçiriyordu. Belli ki fakir bir ailenin çocuğuydu. Üstü başı ve o tombik elleri yağ içindeydi. Al al yanaklarının üstünde siyah siyah yağ benekleri vardı. Simsiyah saçları alnını kapatacak şekilde tıraş edilmişti. Ona odaklandığımı fark edince kaçamak bakışlarla arada bir beni yoklamaya başladı. Arkasında bulunan bir pervaneyi arada bir çeviriyor, cebinden çıkardığı çok küçük bir oyuncak arabayı da demir bir rayın üstünde yürütüp tekrar cebine koyuyordu. Seslendim “Gel yanıma” diye geldi. Simsiyah gözleri ve upuzun kirpikleri ile yüzüme baktı. Ben soru sormadan “bana siz öğretmen misiniz?” diye sordu. Şaşırmıştım, nerden anladı öğretmen olduğumu. Merağımı gidermek için Sordum "nerden biliyorsun öğretmen olduğumu?" “Takım elbiseli ve kravatlısınız bir de öğretmen gibi bakıyorsunuz” dedi. Şaşkınlığım bir kat daha artmıştı. Demek ki öğretmenlere has bir bakış ve tipik bir giyinme tarzı varmış da bunu da çocuklar biliyormuş. Aferin dedim çok akıllı bir çocuksun adın ne senin deyip yanağından bir makas aldım. Kıpkırmızı dudaklarını, dünyalar tatlısı küçük dili ile bir kez ıslattıktan sonra “Samet, Abdulsamet, dedemin ismi de Abdulsamet” dedi. Abdulsamet dedim adın çok güzel peki okula gidiyor musun? “Evet” dedi, parmaklarıyla biri göstererek “Birinci sınıfı bitirdim” dedi. Okulunu, öğretmenlerini seviyor musun? diye sordum. “Evet” dedi. “Çok seviyorum”.
Peki büyüyünce ne olmak istiyorsun? diye sordum. O güzel siyah gözleri durgunlaştı. Başı önüne düştü. Birkaç saniye düşündü. Sonra gece uykumu kaçıracak ve beni alt üst edecek bir cevapla “Ben çocuk olmak istiyorum. Oyuncaklarla oynamak istiyorum” dedi. Aman Allah’ım! bu nasıl bir cevaptı! Bir anda nefesimin kesildiğini ve yutkunamadığımı hissettim. Abdulsamet’in ustasına özenerek usta olmak istiyorum ya da klasik çocuk cevaplarından birini vermesini beklerken “ben çocuk olmak istiyorum” cevabı bir balyoz gibi kafama inmişti. Evet Samet haklıydı çünkü biz onun elinden bir daha yaşayamayacağı çocukluğunu almıştık…

Şükrullah YAVUZER

Devamını Oku