Aşa aşa geldim dağ ve taşını
Temellere dizdim KEMER taşını
Hilâl sandım göz üstünde kaşını
Sanadır bu sözler, duy beni Söke’m
Sevdam sana, aşkım sana bil Söke’m
Ömrümce sığınma evim oldu yazılarım. Acımasız dünyanın beni yaraladığı zamanlar, göz pınarlarımda yaşlar oluşup biriktiği zamanlar, yüreğimde volkanlar patladığı zamanlar, yaşamın acıları bu volkanın acımasız lavları gibi her yerimi yakıp, yıkıp hayattan eser bırakmamaya karar verdiği zamanlar, ya da öyle bir duyguyu sez-
gilerim algıladığı zamanlar ben, hep oraya sığınırım. Yazılarıma… O yazılarımın sığınma evine.
Hani şu ormancıların, uçsuz bucaksız ormanlar içinde gözetleme kuleleri olur ya… Oraya çıktığınız zaman kendinizi yerle gök arasında, boşlukta, bambaşka bir alemde hissedersiniz… Çünkü o kuleler, yerden çok yükseklerde yapılır. Çok ağaçlardan yüksek olur. Olduğu yerden önü açıktır. Ufku, ormanın muhtelif yerlerini iyi görür. Gözetlemek ve yangınları görmek için yapılırlar da ondan öyledirler. Görevli ormancılar, günün belirli saatlerinde o gözetleme kulübelerine çıkıp, belirli sürelerle oradan ormanı gözetleyip yangın başlangıcı olup olmadığına bakarlar. Yangın gözetlerler… Bir yangın çıkması hemen yetkililere, hem de söndürme ekiplerine telsiz veya telefonla bildirirler. Yangın başlamadan önlemeye çalışırlar. Çoğu zaman doğal koşullar sebebiyle bu pek bir işe de yaramaz. Yüzlerce, binlerce hektar, dekar ormanlık alan her yıl heba olur, gider. Yanıp kül olur… Yurdumuz trilyonlarca lira zarar eder ve binlerce yaban orman hayvanı, canlıları yanıp yok olurlar. Fakat her şeye rağmen, o gözetlemeler sürekli devam eder, gider. Bu ilk adımdır… Gereklidir. Olmazsa, olmaz şartlardandır. Ve bu işten binlerce görevli, belki yurt çapında milyonlarca aile geçinmekte, ekmek yemektedir.
Burada, bizim üzerinde durmak istediğimiz husus, bu yönü değildir. Ormanın manevi yönüdür. Verdiği iç huzur, mutluluk, dinlendirici özelliğidir. Yeryüzüne yağmur bulutlarını çekip bereket kaynağı yağmur yağdırması da değildir. Ormanın humuslu, doğal gübreli topraklarında oluşan canlılar için hayat kaynağı, mineral zenginliği de değildir… Pekiyi, ya nedir? Ormanların insanlar için sağlık, huzur, mutluluk veren, ruhsal dinlendirici yönüdür. Romantik yüzündeki dinlendirici özelliğidir. Çünkü orman, bilinmeyen yönleriyle tehlike kaynağı ve ürkütücü olsa da, gerçekten yaşam kaynağıdır. Şimdi de birazcık ormanın o özelliğinden söz edelim.
Ormanlarda ki yangın gözetleme kulübelerinin yanında bir de, görevlilerin ihtiyaçlarını karşılamak, barınmak ve görevli olmadığı zamanlarda korunup dinlenmesi içinde, ORMAN DİNLENME EVLERİ vardır. Odun kesim dönemlerinde, kesilen yaşlı ve kuru ağaçlar bu dinlenme evlerinin çevresindeki geniş, ağaçsız alanlara istif (Üst üste koyup düzenlice yığmak) edilirler. Kimileri odunluk olarak, kimileri kereste sanayinde değerlendirilmek üzere üst üste yığılır, tomruklar halinde istiflerde bekletilirler. Ormandan kesilen ağaçlar, orada tomruk haline getirilir, dalı, budağı temizlenir, belirli ölçülerde tomruklar haline getirilir, bu tomruklar istif edildiği merkezlerde de kalabalık orman işçileri görev yaparlar… İşçilerin kimileri yakın orman köylerinden araçlarla getirilip, günü birlik işçiler olarak çalıştırılırlar, servis araçlarıyla akşamları tekrar köylerine götürülürler. Bunların içinde kadrolu işçi ve memurlar da vardır. Onlar da; belli bir görev ve nöbet süresince, o tomrukların istif merkezlerinde ağaçtan yapılmış, çakma evlerde, orman evlerinde o ağaçtan barakalar içinde yaz kış kalırlar, korunup barınarak görevlerini sürdürürler.
Nasıl ki; turizm gibi bazı iş kollarının yoğun faaliyet gösterdiği dönemleri varsa, orman işçilerinin de yoğun çalışmalar yaptığı bir dönem, iş sezonu vardır. O sezon boyu işçi sayısı çoğalır, sezon sonuna kadar çalıştırılır, sezon bitince fazlalık olan sezonluk işçiler, yeni sezona kadar işten çıkarılıp, bekletilirler. Buralarda çalıştırılan kadrolu devlet memuru ve işçiler yaz-kış her mevsim orada bulunur, çalışır, çeşitli orman bölgelerinde görev yaparlar.
Yarama dokundun öğretmenim. Bak, kanıyor şimdi.. Anlat diyorsun… Ben annemi sana nasıl anlatırım? Anneler anlatılır mı? Gün gelecek; bu satırlar siz öğretmenlerin el kitabı, yetişme çağındaki çocukların yaşam hikâyesi, genç anne – babaların rehberi, yaşlıların ise gözyaşı şişesi, gerçek yaşam takviminden koparılmış birer yaprak olarak kalacak…
Şuan ise benim sığınma evim… Sevecen bir baba kucağı, çocuğunun her isteğini gözlerinden okuyan, sıkıntısını davranışlarından anlayan, dost, anlayışlı, arkadaş, ılımlı, hoşgörülü, özveri abidesi bir anne limanım…
Anne limanım diyorum… Çünkü onların yüce duygularının saklandığı, beslendiği, hazır bekletildiği yeri, en güzel anlatan kelime o, benim için. Bilirsiniz işte; sefere çıkacak olan her kaptanın, gemisinin her türlü ihtiyaç hazırlığını yaptığı o limandır. Düşünmeden, kuşku duymadan, korkmadan gemisinin demirini atıp, güven içinde bıraktığı yer, yine o limandır.
Gemileri tüm tehlikelerden, fırtınadan, tufandan, borandan koruyan yine o limandır. Sevgililerin el sallayıp vedalaşarak ayrıldığı, hasret duvarlarını aralarına örüp, ayrılık gözyaşlarını akıttıkları yer, buluşan sevgililerin kavuşma sevinciyle, özlem giderip mutluluk gözyaşlarını paylaştıkları, kalplerinin pır pır atıp, tansiyonları yükseltip, azaltan yer de, o limandır…
Hele yabancılık duyulan, yalnızlık duyulan, korunma ihtiyacı duyulduğu anlarda kaptanların bile güvenle sığındığı, gemisini bıraktığı, dönünce de bıraktığı anki sağlamlığı ile gemisini, iç huzuru ile geri teslim aldığı yer yine o korunaklı sahil değil midir?
Bir yerde anneler de, o sahil görevini görmezler mi? Sevginin otağı anneler… Rahmetin kaynağı anneler. Yüce duyguların abidesi o kutsal insanlar. Anneler… Benim annem de onlardan biriydi. Ve ben onu, çocuk yaşta kaybettim.
Hayat devam ediyor...
Bugün
Yarın
Gelecekte...
Dünden geleceğe
Artarak büyüyecek sevgim.
Ömrüme ömür veren bir can gibisin
Canıma canlar katan canan gibisin
İnan ki gözlerinle yakar gibisin
Gönlümde yediveren güller gibisin
Cenneti süsleyen huriler gibisin
Deniz kokan Temmuz gecesi…
Denizin göğsünde,
Titreyen yakamoz parıltıları…
Ölümcül uykuya dalmış dalgalar,
İnsanı çağırıyor çipildim ışıklar
Oysa, bomboş bir yürek öldü, ölecek…
BUNA DEĞER MİYDİ?
(Taşlama) –1-
Ne safmışız, sözlerinize inandık
Sizleri dost bilerek bağrımıza bastık
Merhaba dostlarım, desem mi?
Her şeyi o kadar basit mi sandınız?
Kazdığınız çukura kendiniz düştünüz..
Belki sizce, önemi yoktu ama...
Sonunda, bir dosttan da oldunuz.
Restinize karşı, restimi gördünüz,
Bir gönülden de silindiniz...
Kaşlarını devirmişsin yine
Ama niye?
Gül biraz... Hadi gül biraz
Bilirsin...
Aşık usandırır bu naz
Kuşkun boşuna
Akdeniz Bölgesi’nin bu güzel sahil kentinde ikinci günüydü dostumuzun. Adam hem tatil yapıp stres atıyor, hem de huzur içinde hayatını yaşıyordu.
Evinde kaldığı bayan arkadaşı ona ömrünce tatmadığı, yaşa-madığı birçok güzelliği, içine sindire sindire yaşatıyor, kendide yaşıyordu. İki tarafta memnundu hayatından. Bir gün, bir gecede bağlanmışlardı birbirlerine…
Bugün ikinci gündü. Bayan onu özel bir sahile götürmüştü. Özel bir mülktü burası… Kocası ile her yıl buraya gelip, bu özel mülk içindeki şirin iki katlı evi kiralayıp 15 – 20 gün kalır, tatil yaparlardı. Özel mülk olduğu için sahil kıyısı da özeldi ve hiçbir yabancı olmazdı. Yanlıca orayı kiralayanlar olurdu. Onun için de, o ikisinden başka o sahil evinde kimse-cikler yoktu.
Sabah gelmişlerdi buraya. Bayan özel aracını kullanıp getirmişti onu. Öğlen yaklaşıyordu. Hava çok güzeldi. Sıcaktı ama hafifte bir rüzgâr vardı. Tatlı bir meltem esintisi insanın yüzünü yalarcasına okşuyordu… Sahilde yaşanacak ender günlerdendi. Bir saate yakın olmuş, evin kumsalında denize girmişlerdi. Deniz eve çok yakındı. Özel bir yolla evden sahile iniliyor, sahilde kayaların arasında, özel bir kumsalda güneşlenme imkânı veriyordu.
Kayalar arasındaki kumsal sadece evden görülebiliyordu. Başka yerlere görüşü kapalıydı. Çok güzel bir sığınma yeri, aşk otağı olarak kul- lanılabilirdi. Kumu da çok temiz ve de çok güzeldi. Kumsalın kenarına sokulunca, denizin dibi görünüyordu. O derece berrak bir suyu vardı. Bayan arkadaşına seslendi:
_ Ben çıkıyorum artık… Bir saattir suyun içindeyim. Yoruldum. Kumsalda biraz uzanacağım. Güneşlenmek istiyorum, dedi. Adam:
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!