Suat Tutak Şiirleri - Şair Suat Tutak

0

TAKİPÇİ

Suat Tutak

DENEME 08.12.2007
Suat TUTAK

O, YALNIZLIKLARIN YAZARIYDI...

Birkaç gün önce bilgisayar ekranını kararttığı zaman, sabahın ilk saatleriydi. Ak-şam, geç saatlerde günün yorgunluğu sebebiyle, isteksizce oturmuştu bilgisayarının önüne... Mevsim güzdü.. Aylardan Aralık., bir Cumartesi günüydü...Biraz zorladı kendini.. Yazmakta olduğu yeni kitabına, birkaç sayfa daha yazı yazdı. Biraz daha yazdı... Çalıştığı kitabın dosyasını kapattı. Şiir kitabı çalışmalarının olduğu dosyayı açtı. Birkaç şiir de oraya yazdı. Amma olmuyordu...İçinde bir boşluk vardı.

Devamını Oku
Suat Tutak

ONU BULMAK...

Ak pak, pamuk olmuş saçlarıyla
Şu köşede bir adam gördüm
Yaş altmışı geçmiş
Yetmişe merdiven dayamış

Devamını Oku
Suat Tutak

Üçüncü kuşak
Cumhuriyet çocuğu
Diyordu o, hep kendine…
Ne milattan önce
Ne de milat…
Onun tarih başlangıcı cumhuriyet’ti

Devamını Oku
Suat Tutak

Şair, Gazeteci ve Yazar Suat Tutak; 7 Eylül 1945 günü Aydın ili, Söke ilçesinde doğdu. Babası Da-vut Tutak, 93 Harbi Kafkas Muhacirlerindendir. Üçü erkek, ikisi kız kardeşin en küçüğüdür. Babası Davut, Kurtuluş Savaşı’nda kendi atı ve silahı ile gönüllü ola-rak Kuvay-ı Milliye’ye katılıp, Afyon Cephesi İLK-KURŞUN denilen mevkide yaralanan, bir Kurtuluş Sa-vaşı Gazisi’dir. 1313 tevellütlüdür. İbrahim ve İdris amcası Çanakkale’ye gönüllü olarak gidip savaşa ka-tılmış, İbrahim amcası şehit olup orada kalmış, İdris amcası da Çanakkale’de kalıp ne olduğu bilinmeyen, kayıp askerlerdendir. Annesi Zehra ise ev hanımıdır. Annesi 1958 yılında vefat eden şair, on iki yaşında anneden öksüz kalıp büyümüş, babası Davut ise, Şairin askere gitmesinden yirmi gün önce, 6 Mart 1965 tari-hinde vefat etmiş, yirmi gün sonra da şair Suat, öksüz ve yetim olarak askere gitmiştir.
Suat Tutak; İlk, Orta ve Söke Akşam Ticaret Lisesi’ni ilçesi olan, Söke’de bitirmiş, Eskişehir Ana-dolu Üniversitesi (AÖF) İşletme Bölümü 2. sınıftan öğ-renimine ara vermiştir. Ekonomik nedenler sebebiyle, çocuklarının Lise ve üniversite çağı gelmesi nedeniyle okula ve öğrenimine son vermek zorunda kalmıştır. Şairin; A. Mustafa, H.-Taner, Melek, Muharrem ve Murat adlarında ikisi evli, H.Taner nişanlı olmak üze-re beş çocuğu vardır.
Suat Tutak; yaşamında Edebiyata, kültür ve sanata çok önem vermiş, 1960 yılından buyana edebiyatın her dalında diyebileceğimiz, çeşitli e-serler vermiştir. Ayrıca Tiyatro oyun yazarlığı, Si-nema senaryosu çalışmaları, amatörce yağlı boya resim çalışmalarını sürdürmüştür. Resim dalında da 2’lik Ödülü gibi aldığı ödülleri vardır. 657 Sayılı Devlet Memuru emeklisidir. Söke Belediye-si’nden 1993 yılı Mart ayında emekli olmuştur.
Suat Tutak’ın 1980 yılında ilk şiir kitabı olan, “SEVGİ BAAHÇESİ” yayınlanmış, elinde mevcudu kalmamış, tükenmiştir. İkinci baskısını planlamaktadır. 1998 yılında da ikinci şiir kitabı olan “CANIMSIN TÜRKİYE’M “ adlı kitabı yayınlanmıştır.Ondan da e-lin de çok az sayıda kalmıştır. Şair Suat; bilgisayarda hazırlayıp ciltleterek, birer örnek şeklinde elinde bu-lundurduğu, ekonomik nedenlerle baskısını yaptıra-madığı, “BAZEN AĞLAMAK GEREKİR “ adlı ro-manı, “YAŞAM TÜNELLERİ “ adlı öykü kitabı, on beş öyküden oluşmaktadır. “ANILARLA SÖYLEŞİ “ adlı ikinci öykü kitabı, “ŞİİR KÜLLİYATIM” Cilt-1 adlı tüm şiirlerini içinde toplayacak olan ve 3 cilt ola-cak olan DİVANI, “ GÖNÜL ÇİLESİ “ adlı şiir kita-bı, “SEVGİYE ÖMÜR VERDİM” adlı şiir kitabı, “GÖNLÜMDEKİ ÇİĞ DAMLALARI” adlı şiir kitabı, “ZAMANA TUTUNMAK “ adlı şiir kitabı, GÜL YAPRAĞINDA AŞKI YAŞAMAK” şiir kitabı ve “HAYAT BÖYLE BİR ŞEY (Her son başlangıçtır) -adlı Tiyatro oyunu,
“BİR BAŞKADIR ŞİİRDE YAŞAMAK” kitapları ba-sıma hazır olarak beklemektedir. Ekonomik ortam doğdukça bu kitaplar basılıp, okuyucusuyla buluşacak-tır.
Şair Suat Tutak; bu sürekli üreticiliği yanı sıra Söke kentinde bu güne kadar yapılan kültür ve sanat etkinliklerine katılmayı, vazgeçilmez bir görev sayıp katılmış, çok sayıda şilt, başarı ödülleri, çok sa-yıda teşekkür ve takdir belgeleri almıştır.Bu çalışmaların yanında 1967 yılında Söke’de Amatör bir Şehir Tiyatrosu kurmuş, Hababam Sınıfı oyununu sah-neye koymuş, oyunda kendisi de küçük bir rol almıştır. 1992 yılında Söke Hacı Halil Paşa Halk Kütüphanesi Koruma Derneğine bağlı olarak SÖKE BEŞPARMAK Kültür ve Sanat Dergisi’nin yaşama girmesinde kurucu olarak büyük emeği vardır. Ardından; 2001 yılında Sö-ke Şairler ve Yazarlar Derneği’nin kuruluşuna yine Kurucu üye olarak katılıp, yönetiminde görev a-mış, halen bu derneğin Yönetim Kurulu Başkandır. Dernek kuruluşundan bir yıl sonra 2002 yılı Eylül ayında, Söke SARIZEYBEK Edebiyat, Kültür, Sanat ve Turizm Der-gisi’ni yayın hayatına sunmuştur.

Devamını Oku
Suat Tutak

Seninle baş başayım şuan yine. Gece saat: 24.30 – 01.30 arası… Elimde kalem, yüreğimde aşkın, gönlümde sevdan, başımda sevda sarhoşluğu ile ben, seni sana yazıyorum canımın içi…
Tahminim o ki; sen şuan uyuyorsun. Ya yeni yattın, ya da uykunun okyanusuna dalalı bir hayli oldu, yüzüyorsun. Belki de; (uzak ihtimal ama) yatağına uzandın tüm güzelliğinle… Elinde bir kitap okuyor gibi yapıyorsun. Bir ihtimal daha geliyor aklıma özelim. O da; oturmuşsun yatak odasının bir köşesine… Elinde kalem, önündeki günlüğüne bir şeyler yazıyorsun. Uzak ihtimal gibi geliyor ama… Neden olmasın? Olabilir… Eğer ben sana bu satırları, gecenin bu saatinde yazabiliyor-sam, sen niye yazmayasın ki?
Eğer kalp kalbe karşı ise, eğer senin de kalbini yakan bir sevda közü varsa, sende şuanda bana yazıyor olabilirsin. En azından, düşünü-yor olman gerekir… Biliyorum ki; duygularım beni yanıltmaz. Eğer yanıltıyorsa, zaten o duygu, sevda değildir… O aşk, aşk değildir.
O sevda öyle bir şey ki; ben seni düşünüyorsam, mutlaka sen de o an beni düşünürsün. Ben uykusuz oturup sana bir şeyler yazacak kadar aşkına değer vermiş, sevginle yanmışsam, mutlaka sen de yanıp tutuşuyor olman gerek. Çünkü sevdanın kuralı, olmazsa olmazı bu…-Başka türlü asla olmaz. Olamaz.
Onun için yazımın adını “Seni, sana yazıyorum…” koydum. Sevgilerin yücesinde bizi kucaklayan bir ortak, (bize özel) bir dünyamız var. O nedenle, bizim de her şeyimiz bize özel… Ve bizler de özeliz. Sevdamız özel, aşkımız özel, sevgi dolu yüreklerimiz özel… Seni sevdi-ğimi söyledim mi yakında? Seni seviyorum güzelim. Seviyorum seni… Canımın içisin sen benim. hayatımın en özeli. Ömrümün gerçek sultanı…
Şuan birkaç mısra geldi aklıma. Bir şiir olabilir bu mısralar. Sana özel, sana yazı8lmış mısralar…

Devamını Oku
Suat Tutak

Geçen gün gazeteleri kurken, gözüme bir küçük haber takıldı. Türk Dil Kurumu, yabancı sözlere karşılıklar Kılavuzu hazırlamış… Bu kılavuzda “First lady” (İngilizce; ilk bayan, birinci bayan anlamında) ’nin karşılığına “Başbayan” anlamı vermiş, “Basketbol” (İngilizce; sepet oyunu) anlamına gelen oyuna, “Sepet Topu” karşılığı vermiş, “terörist” e yıldırıcı karşılığı vermiş, “CD”ye yoğun disk karşılığı kullanmış olduğu belirtiliyor.
Haberi dizen mürettipler; haberi birinci sayfadan kısaca vermişler. Birinci sayfa vitrinini süslemişler, haberin altına da 4. sayfadan devam vermişler. Çok güzel, normaldir. Olabilir… Amma, 4. sayfaya geliyorsunuz haberin devamını okumak üzere, bir de bakıyorsunuz ki, haberin yerinde yeller esiyor. Arayın ki, bulasınız… Biz de öyle yapıyoruz, başlıyoruz haberi aramaya. Maalesef 4. sayfada o haberin devamı yok. 4-5-6-7-8-9-10. sayfaları tarayıp geliyoruz. Haberin devamı yine yok. Allah Allah, bu haberin devamı uçmadı ya derken, 11. sayfaya geliyoruz. Bir bakıyoruz ki, bizim haber uçup giderek, oraya konmuş.
Kocaman bir BAŞBAYAN resmi ve büyük puntolarla “First Lady değil, BAŞBA-YAN” başlığıyla orada. Şükür haberi bulduk… Şimdi okumaya devam ediyorum: “TDK yabancı kökenli kelimelerin Türkçe karşılığından oluşan Kılavuz hazırladı. Örnekler arasında basketbol yerine (Sepet topu) , First Lady yerine de(Başbayan) ifadeleri yer alıyor… “ ikinci başlığı atılmış. Haberi okumaya devam ediyoruz. Haberin devamını özetle, şöyle alıyoruz: (Yabancı kelimelerin Türk dilinden arınması için seferber olan Türk Dil Kurumu ”TDK”, medya çalışanları için(bu cümleleri anlayıp da okuyun lütfen) kim içinmiş? (MEDYA ÇALIŞANLARI İÇİN) yabancı sözlere karşılıklar kılavuzu hazırladı…
Bu cümle ne demek istiyor, söyler misiniz? Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ve de dışında Türkçe’yi yalnızca, salt olarak “Medya Çalışanları mı okuyor, yazıyor, söylüyor da, koskoca bir kurum hazırladığı kılavuzu, Medya çalışanları için hazırlıyor-muş… Pehh, Pehhh, Pehhh… Sanki en güzel, en hatasız Türkçe’yi Medya çalışanları kullanıyormuş gibi… Onlara özel kılavuz hazırlanıyor. Ya da anlatım yanlış. Sanki; Türk Dili ve Edebiyatı Bilimi özel olarak onlar için hazırlanmış… Bir genel Medya yazarı ya da mürettipleri veya o görevi yapanlar böyle bir dizgi hatasını nasıl yapıyor? Yapabi-liyor… İnsanın aklı almıyor. Yine haberin devamına geçelim özetle; “ Kılavuzda günlük yaşamda sıkça kullanılan yüzlerce yabancı kelimenin Türkçe karşılığı yer alıyor. Yabancı kökenli kelimelerin Türk Diline zarar verdiğini belirten uzmanlar, bu kelimelerin karşısına gelebilecek birçok Türkçe sözcük olduğuna dikkat çekiyor. Türk- çenin geliştirilmesi, zenginleştirilmesi amacıyla hazırlanan kılavuzda basketbola (Sepet topu) , Voleybola (uçan top) , avansa (Öndelik) , asparagasa (uydurma) , arşive (belgelik) , First lady’e (Başbayan) , terörist’e (yıldırıcı) denilmesi öngörülüyor.” Denilmektedir. Aynı haberin devamında küçük puntolarla bir başka başlık atılıp:
“ 50 bin kitapçık bastırıldı” şeklinde aynı haberin devamı ikinci ek habere girilmiştir. Orada da aynı hata işlenmiştir. Şöyle başlıyor haber:
“ Basın için hazırlanan 50 bin kitapçığın dağıtımına başlandığını söyleyen TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk AKALIN, (Gazeteciler kullandıkları Türkçe ile topluma örnek olmalı…) diyerek, Türkçe’nin doğru kullanılması, konuşulması için çalışmalarını sürdüreceklerini açıkladı..) şeklinde haber tamamlanıyor.

Devamını Oku
Suat Tutak

Sevgilerin en yücesiyle sana gelmek istiyorum. Güzelliklerin hepsini satır satır yazıp, gönül bahçemin en güzel, en nadide çiçekleriyle süsleyip başucuna dizmek istiyorum.
Görüyorum ki yılların hüsran, acı ve özlemleriyle kırış kırış çizgiler sarmış gözlerini… Her kırışık çizgine bir öpücük kondurup silmek, ömrü-mün bir kısmını vermek istiyorum.
Dostluk ve arkadaşlığın en yüce mertebesinde sevgini besleyip, nice ömürler boyu sana adamak, söküp de avuçlarıma aldığım kalbimle birlikte sunmak istiyorum. Öylesine değerli ki dostluğun, yarım asrı geçen ömrümün tümünü, o dostluğun kölesi yapmak istiyorum.
Yıllarca yağmur düşmeyen toprağına bahar rüzgârlarının sürükle-diği rahmet bulutlarıyla gelip, yağmur olup doyasıya ıslayarak, çatlayan, yarılan, taşlaşan ölü topraklarını, bereketli topraklara dönüştürmek, baharı bahçene taşımak isterdim.
Yağmur damlaları ağaç dallarından, yapraklarından süzülürken oradan sicim gibi uzayıp saçlarından sızarken, vücuduna yapışan ve tüm hatlarını ortaya koyan ıslak elbisene sarılıp seni öpmek, yarı kapalı gözlerine öpücükler kondururken, kulağına aşkımı fısıldamak, seni sevdiğimi haykırmak isterdim. “ Seni seviyorum…Seviyorum seni! ! ! ”
Güz mevsiminde dökülen sarılı, morlu hazan yapraklarıyla evinin avlusuna “Özelim, canımın içi” ya da “Seni seviyorum aşkım…! ! ! ” diye yazmak isterdim. Yatak odamızın kapısında seni karşılayıp kucağı-ma alıp, yatağımıza taşımak, orada bir bir soyup, kollarının arasına girip vuslata ermek isterdim…

Devamını Oku
Suat Tutak

Sevgilerin en yücesiyle sana gelmek istiyorum. Güzelliklerin hepsini satır satır yazıp, gönül bahçemin en güzel, en nadide çiçekleriyle süsleyip başucuna dizmek istiyorum.
Görüyorum ki yılların hüsran, acı ve özlemleriyle kırış kırış çizgiler sarmış gözlerini… Her kırışık çizgine bir öpücük kondurup silmek, ömrü-mün bir kısmını vermek istiyorum.
Dostluk ve arkadaşlığın en yüce mertebesinde sevgini besleyip, nice ömürler boyu sana adamak, söküp de avuçlarıma aldığım kalbimle birlikte sunmak istiyorum. Öylesine değerli ki dostluğun, yarım asrı geçen ömrümün tümünü, o dostluğun kölesi yapmak istiyorum.
Yıllarca yağmur düşmeyen toprağına bahar rüzgârlarının sürükle-diği rahmet bulutlarıyla gelip, yağmur olup doyasıya ıslayarak, çatlayan, yarılan, taşlaşan ölü topraklarını, bereketli topraklara dönüştürmek, baharı bahçene taşımak isterdim.
Yağmur damlaları ağaç dallarından, yapraklarından süzülürken oradan sicim gibi uzayıp saçlarından sızarken, vücuduna yapışan ve tüm hatlarını ortaya koyan ıslak elbisene sarılıp seni öpmek, yarı kapalı gözlerine öpücükler kondururken, kulağına aşkımı fısıldamak, seni sevdiğimi haykırmak isterdim. “ Seni seviyorum…Seviyorum seni! ! ! ”
Güz mevsiminde dökülen sarılı, morlu hazan yapraklarıyla evinin avlusuna “Özelim, canımın içi” ya da “Seni seviyorum aşkım…! ! ! ” diye yazmak isterdim. Yatak odamızın kapısında seni karşılayıp kucağı-ma alıp, yatağımıza taşımak, orada bir bir soyup, kollarının arasına girip vuslata ermek isterdim…

Devamını Oku
Suat Tutak

Bugün benim doğum günüm gönül… Duygularımın yalnızlık ormanında kaybolmuş durumdayım. Gözlerimde birikmiş hasret gözyaşlarım, ilkbaharın bereketli yağmur bulutlarından boşalacağı anı bekleyen, yağmur damlaları gibi. Bir hüzün var içimde hasretle karışık… Biraz buruk, biraz acılı, biraz da hüzünlü. Doğum günleri bana hep böyle hüzün verir. Birazcık da yüreğimi acıtır… Canımın içi, sen de yoksun şuan yanımda. Kabarıyor yüreğimdeki acı, tutuşuyor… Sanki orman yangını başlıyor içimde. Alevler sarıyor benliğimi. Alevler sarmış ormanımın dört bir yanını. Cayır cayır yanıyor tenim, vücudumun en ücra köşesi… Gözpınarlarımda irileşmiş, akmaya hazırlanan yaşlarım… Düşünüyorum; ne zaman geçiverdi onca yıl? Altmış üç yıl bitmiş, altmış dörde adım attım az önce… Biliyor musun, içimde hala çocuksu coşku, çocukluk yıllarının heyecanı, özlemi. Bazen isyan ediyorum geçen yıllara…
Neden insanlar hep çocuk yaşta kalmazlar? Çocukluk yılları nasıl da çabucak geçer. Dönüşü olmayan yol gibidir çocukluk dönemi. Geçti mi geçer. Gitti mi gider, bir daha geriye dönmez. Ağlamanız, sızlamanız, isyanınız ya da çok istemeniz fayda etmez… Gülen gözlerle size bakan aynalar, gün gelir yaşlılığınızı tüm çıplaklığıyla yüzünüze haykırır. Sinsi sinsi sırıtarak size der ki; “Vah vah! Ahın gitmiş, vahın kalmış! “ Bu çok acıtıcı bir sözdür. Yüreğinizi dağlar. O an o aynayı kırmak istersiniz içinizden… Ama aynaların günahı ne? Bir güzel şarkı geldi şuan aklıma: “NE KIŞ DEDİM, NE BAHAR – İÇTİM SABAHA KADAR – ERKEN AĞARDI SAÇLAR – YILLARIN GÜNAHI NE? “
Evet ya gönül, saçlar erken ağardıysa yılların günahı ne, değil mi? Çok doğru… Yaşamın zorlu koşulları, insanların acımasız ilişkileri, sevgini dışlanışı, saygının ortadan kalkması, her gün artan yaşam zorluğu, yaşamdaki parasal dengesizlikler, darlıklar bir de gurbet ve de hasret insanın saçlarını ağartırsa, döker de yok saça götürürse, bunda yılların da, aynanın da, sevdanın da günahı olur mu? Fakat gönüllerin de bir suçu olmaz… Sevgi seven insana zarar vermez ki yeter ki karşılıklı olsun… Elbette tek taraflı olan her şey zarar verici, üzücü ve kahredici olur. Zaten onun adı sevgi değildir ki!
Sana doğum günümü söyledim. Senin haberin yok gönül… Bu yazımı okuyunca öğrenmiş olacaksın. Satırlarından senin de sevdiğini anlıyorum. Bilsen o satır aralarında neler neler gizli… Şuan okuyamazsın, anlayamazsın belki, amma bir gün anlayacak ve de çok rahat okuyabileceksin. O zaman gerçekten seven insanların duygularını sen de yaşamış, kendi dünyanda kendinle ve de sevdiğin kişi ile paylaşacaksın. İşte o gün, beni hatırla, olur mu?
Sensiz olduğum zamanların bitmeyen dakikalarında, sabaha varmayan gecelerin kara saatlerinde ben nasıl tutuşup yanıyorsam, sen de öyle beni düşünür müsün? Herkes odasına, yatağına çekilip kapandığında, benim gibi yalnız yatağında sevginin ateşiyle tutuşup, hasretle yanar mısın acaba? Ben ömrümce o mutluluk anını vuslatı sevdiğim kişiyle yaşayamadım. Onun acısı, burukluğu içinde yıllarımı tükettim. Bir gün bulurum umuduyla yaşadım hep… Sen bunun ne demek olduğunu bilir misin? İşte şuan yine o duygular içerisinde yanmaktayım gönül… Yalnız yaşanan yılbaşılar, bayramlar, yaş günleri, sevinçler, acılar… O anları bensiz yaşadığın her zaman sen de beni anınsa olur mu gönül… Şimdi herkes sevdiğini koluna takıp evinin yolunu alacak. Gidecek. Ortak dünyalarına dalacaklar. Bense yine sensiz ve yine yalnızım… Öyle bir yaş günümü yaşıyorum şuan. Gel şu hasreti bitir gönül. Bitir şu hasret.
Gayrı ne can dayanıyor, ne de ceset… Anlarsan sen anlarsın beni özelim… Canımın içi, gönülüm. Ancak sen anlarsın beni. İnan ki sen… Seni sevdiğimi unutma canım olur mu? Unutma sevdamı.

Devamını Oku
Suat Tutak

Dün gece geç saatlerde
Bir duygu seline kapıldım
Duygularımın seli
Dalgalarının önüne aldı beni
Sürükledi, sürükledi, sürükledi…
Alıp götürdü benliğimle

Devamını Oku