yürüyerek iniyor damarlarıma
soğuk bir akşamın kanlı rüzgarları...
ağzımın içinde tinerle incelttiğim özürler
yaşam, yalan, yanlış, yanılgı
kayıp adreslerde kaybolan dört nala atlı
kaldırıp yerden gözlerine dokunuyorum yüreğinin.
Rüzgarın soğuk ıslığı
Eşiğine çarpan kapının
Gül hüzünlü aşk çiçeği
Yine onun kokusuyla iniyor üstümüze
Gökyüzünün gözyaşından kıskandığı tuzlu yağmuru
Bahçem yıllardır aynı bahçe
Ağaçtan sarkan salıncak
Kuyu içine atılan mıcır taşlar
Şurada gramafon çalan kadın
Aynı kadın
-Baştan uca kıpkızıl bir gece
Nehir tam ortasından ikiye bölünür
Bir yanımızda kayın ağacı
Ötesinde eylül kokusu yalnızlığın-
Tüm toyluğumuzla
Dağ yamaçlarına varmadan
İncecik kadife yapraklarıyla bir gül açtı
Saydam acılarında
Ağır açılan kapıların
Kimseler bilmeden,
Aynı denize bakmayalım
başka başka düşlerdeyiz..
sen salarken oltayı ışıklı suya
balıkları yemliyorum ben
acıkmışlardır
Benliğimin tapınağında
Uzandı ellerim üşüten boşluğa
O eskiden kalmış aşkların
Ateşinde dans eden yalnızlığım
Gözlerimi dağlıyor bolca acıtarak canımı
-Ramazan Ekmekçi’ye-
Erken vakit, dar vakit, kuşluk vakti
Sesinizle gözünüzle ellerinizle geldiniz.
Hiç tanımıyorduk
Hiçbir yolda çıkmamıştınız karşımıza
kışa giriyorduk ve
birçok ölüm geçiyordu aramızdan
ne çok soğuktu duvarlar, ağaçlar, insanlar...
mesela nasıl yaşardı kuşlar
kar sularını yudumlayarak?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!