Sahne dediğin, bir yanı ışık, bir yanı gölge,
Ve insan, hep bu çizgide yürür;
Bir replik unutur, bir nefes hatırlar,
Çünkü hakikat ezberlenmez, yaşanır.
Doğaçlama…
Bazen içimde bir şey kıpırdıyor,
adı yok.
Ne sevince benziyor,
ne kedere.
Bir yere dokunmak ister gibi,
ama nereye, bilmiyorum.
İlk kez yükseldiğimde Planörle göğe, yıl doksan,
İnönü’nün rüzgârı doldu ciğerime.
Planör sessizce süzülürken ufka,
Bir çocuk gibi hayran kaldım göklere.
Ne motor sesi vardı, ne gürültü,
Savrulup kaybolan yıllarımın üzerime getirdiği ağır yük kâbus gibi içimde büyüse de
sana olan hasretim duyarsızlığının altında ezilip hissiz bir varlık olmama sebep olsa da,
sen bir yerlerde içimi ümitsiz de olsa zorluyorsun.
Bu garip ve tarifi zor acı bile sana olan sevgimi azaltmıyor, aksine körükleyip içimde yanardağ misali patlıyor.
Ama ilgisizliğin ve sevgisizliğin aklıma gelince
dostluk bir kelime değil,
bir mesafe meselesi.
kim yanındaymış,
kim üstünde oturuyormuş —
zamanla anlıyorsun.
Şehir…
Bir varlık gibi düşün onu,
Kendi bilincine sahip, kendi hafızasını taşıyan bir beden.
Sokakları sinir damarlarıdır insanlığın,
Ve ışıkları - belki de Tanrı'nın unuttuğu yıldızlardır,
Dünyaya düşmüş, anlam arayan küçük kıvılcımlar.
Karanlık dehlizlerde yol aldım ben,
el yordamıyla,
parmak uçlarımda biriken acıları sayarak.
Bir labirentin içinde kaybolmuş gibiyim,
her köşesinde başka bir hayal kırıklığı,
her çıkmazında gözlerin…
Kararsız adımların yorgunluğu
yalnızlığımı sorgularken
terk edilmişliğin ezikliği
bir hançer gibi yaralıyor benliğimi…
Yalnızlığım ve sen,
Göklerde yerini aldı engin mavilerde süzülen,
Cesur ve yalnız bir Kartal.
Bilge ve gurur dolu keskin gözleriyle;
Düşmana korku, dosta güven verdi.
Amacı yurdunu korumaktı tehlikelerden.
Kanadı Çelikten,
Bir harita çizdim
hiç var olmamış sokaklarda
adım düşmediğinden taşların üzerine
ve zaman, düş kırıklarıyla dolu bir ırmak gibi
akıp geçti ellerimin arasından.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!