Merdivenlerden inerken cebimden bir tomar kağıt düştü. Ev sahibi benden önce alıp okudu. Gözünde iki damla inci parıldadı apartman boşluğunda, betonun soğuk karanlığında deniz feneri gibi yol gösterdi ruhuma.
Sordu: "Oğlum böyle yaz yaz nereye kadar? Niçin kendini yoğurup kağıt edersin, göz yaşını mürekkep diye döküp tüketirsin?
Cevapladım: O gelene kadar teyze.
Yine mi yalancı bahar
Tipiye mi durdu bulutlar
Kurudu dallarda tomurcuklar
Sararıp ölüyorlar
En taze yapraklar
Serçeler hayal kırıklığı yaşar
İsmim gizli kalsın isterim
Yüzüm bilinmesin derim
Ben bir şairim
Yalnızca bu bilinsin isterim
Yalnızlık içinde kaldı parmaklarım
Yazmaktan kesildiler nicedir
Acınası haldeyim
Şefkat gösterenim yok
Yitti merhem olanım
Çatlamış dudağım nicedir
Yalnızlık ile sohbet ediyoruz
Güzelliğine şiirler diziyoruz
Görkemine anıtlar dikiyoruz
Oturduk gülüşünü özlüyoruz
Eskilere hasret çekiyoruz
Günlere hüzün döküyoruz
Yanardağ gibi gönlüm
Lavlar atıyor tümsekleri
Dumanlı zirveleri
Ölüm kusuyor yüksekleri
Harlanmış ocak gibi düzlükleri
Eritiyor demir gibi özgüveni
Yaz çiz
Karalama gibi
Yap boz
Bulmaca gibi
Sonunda kader getirsin
Seni karşıma
Terk etmeyi öğret bana ya Rabbim
Hem leylayı hem dünyayı
Bulmayı öğret bana ya Rabbim
Hem devayı hem deryayı
Unutmayı öğret bana ya Rabbim
Hem derdi hem namerdi
Sen gök yüzüne bakarsın
Yer yüzündekiler sana
Yanakların yarım ay
Dudakların zarif birer hilal
Binlerce yıldız sönük kalır
Bakışların dünyamızı aydınlatır
Bir resimim ben
Bir ressamın yarım bıraktığı
Son nefeslerinde heves ettiği
Ama ömrünün yetmediği
Fırçayı güç bela attığı
Yetim bir tuvalim ben




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!