Madımak’ tan yükselen kan rengi dumanlardı
Kızıl bir yorgan gibi sarılan Başbağlar’ a.
Ala bir don içinde güvercin çığlıkları…
Duyuyor musun Tanrım?
Kanattı pençeleri kara cüsseli devin
Yaşamak ne güzeldir, deriz; her şeye, her kalleşliğe ve olanaksızlığa rağmen, yine de. Güleç yüzümüzdür yürekteki sevecen yaşam pırıltılarımız.
Yarınlara umutla ilerlerken güneş toplamaktır umudumuz, dileğimiz, ereğimiz; insanlık adına, barış adına, sevgi adına...
Dünya denilen bu koca evrenin gerçekte küçük bir köy olduğunu görmekte, anlamaktayız gelişen teknolojiyle.
Merhaba Dostlarım, Canlarım.,
Bir etkinliği daha geride bıraktık…www.radyogulluk.com ve “Antalya/Güllük Güldestesi Şiir Derneği” nin 4.Antalya Şairler Buluşması etkinliği geçtiğimiz (2 Kasım-4 Kasım 2007) Tarihleri arasında Antalya/ Kemer-Kiriş DAİMA RESORT HOTEL de gerçekleştirildi. Bilindiği gibi bu tür büyük organizasyonlarda destekleyici olmadan istenilen tatmini sağlamak zordur. İşte etkinliği değerli kılan da destekleyici, tamamıyla yürek gücüyle, şiir sevdasıyla yapılması ve mümkün mertebe mutlu sona ulaşılmasıdır. Bu yıl ilk kez katıldığım -görkemin, içeriğin, saygınlığın ve dostça paylaşımın yaşandığı- “ Güllük Şiir Çatısı ” altında bulunmaktan duyduğum onuru da ayrıca belirtmeliyim. Büyük organizasyonlar büyük sorumlulukları da beraberinde getirir. Özveri ve yürek gücünün olmadığı hiçbir şey bence istenilen tatmini, başarıyı sağlayamaz. Elbette dört dörtlük bir etkinliktir amaçlanan. Fakat değinildiği gibi destekleyici tamamıyla yürek gücüyle gerçekleştirilen bir etkinlikten beklenilenin üzerinde bir başarıydı tanık olduğum. Etkinliğin ve onu oluşturan elemanların ciddiyeti, tutarlılığı, sorumluluk yüklü yaklaşımı ve sevecenliği ile birlikte; şaire, şiire ne/ne kadar katkı sağlanabileceğinin, nasıl yeni açılımlarla yaratıcılığın sonsuzluğunda dil, duygu ve düşünce zenginliğine kapı aralanabileceğinin özverili çabası ve sevdası vardı soluduğum havada, gözlemlediğim o dost simalarda.
Geleneksel 4. Antalya Şairler Buluşması etkinliğinin baş mimarı, Radyo Güllük ve Güllük Güldestesi Şiir Derneği kurucu başkanı saygıdeğer hocamız Sayın Mustafa CEYLAN başta olmak üzere büyük bir sadakat ve özveriyle emeklerini esirgemeyen, aynı içtenlikli ve sorumluluk duygularıyla dolu ekibi; değerli dostlarım Bolat ÜNSAL, Vedat UZUNLU, A.Turan ALTUNSU, Harun YİĞİT, Mesut KAYABAŞ, Hatice ALTAŞ(Asi Çiçek) , Gamze MUSLUOĞLU, Sevgili SILA, Konya’dan gelerek destek sağlayan sevgili Hakan SARI ve ekibine,
Bu arada kusursuz hizmet anlayışıyla konuklarını memnun etme çabasını güden “RESORT HOTEL DAİMA” nın alt kademeden tepe yönetimine değin bütün personeline,
Başımız Sağ Olsun...!
19 Haziran 2009…Gecenin bir saatinde kalktım. Nedense, uyku tutmadı gözümü! Saatler 04.00 ü gösteriyordu. Ya kitap okumalı ya da bilgisayarın başına geçip yazmalı...
Açtım bilgisayarı. Bari radyoyu da açayım; müzikle çalışmayı seviyorum nasılsa. dedim ve açtım. Bir de ne göreyim! Münevver Şenol Ablamızı Kaybettik... diyen; kocaman puntolarla bir duyuru, radyo panosunda! Yanlış mı görüyordum? Ne garip bir tesadüf! Sevdiklerimi, özellikle de antolojide tanıyıp şiir kavşağında buluştuğum dostlarımı Haziran’ larda kaybediyordum ard arda! Üç gün sonra merhum Sevim Erdoğan Tezel’ in aramızdan ayrılış yıl dönümü. Ben mi saçmalıyorum! diye yeniden, hep yeniden okudum. Maalesef, doğruydu okuduklarım! O an mideme bir sancı girdi, boğazımda yumru oluştu; yutkunamıyorum, boğulacağım sanki! Adını koyamadığım, isyan ettiren, kabullenilmesi zor bir acı.
Kısa bir şok, gelgitlerle çalkalanan kalp atışlarından sonra öncelikle O nun çok sevdiği “ Ceren” türküsünü, ardından da - içimdeki acıyı kusturacak- ne ki uzun hava türküsü var açtım, dinleyip ağladım, ağlayıp dinledim...
Galiba azıcık rahatlamıştım. Ama, acıtıyordu içimdeki o acı hâlâ! Görmeden, hiç yüz yüze gelmeden gönül gözümle tanıyıp adına ithafta bulunduğum yegane insandı Münevver Şenol. Öyle bir sevgi oluşturmuştu ki ben de, saygıyla karışık… Üstelik adı anacığımla aynı idi! O, çok özel, çok muhterem bir insandı. Erdemin, onurun, kendine yetmenin… Her koşulda yaşamla, kendisiyle barışık olmanın, üretkenliğin adıydı. Bir insan, özgürlüğünü kısıtlayan, kendisini büyük ölçüde acıya boğan bedenine inatla, hayatı bu kadar sevebilir, dirençle karşı koyabilir miydi? İşte Münevver Şenol’ un büyüklüğü buradan kaynaklanıyordu. Hayatı her yönüyle görüp geçirmiş, fizik güce en çok gereksinme duyduğu bir dönemde fizik gücünü büyük ölçüde yitirerek dışarıdan desteğe gereksinme duyacak hale gelmiş biri olarak, O; direniyor hayata; küsmeden, kompleks yapmadan daha büyük bir aşkla, tutkuyla sarılıyor! Üstelik, fiziken sağlam insanlara mânen “YAŞAM GÜCÜ” vermeye, herkesin derdine, sorununa koşmaya, yetmeye çalışarak...İşte büyüklük budur, onur, erdem ve Yaratan’ a sevgi budur! Veren, o canı almadıkça, yaşama tutunmayı bir sorumluluk, kendine saygı ve Yaratan’ a sevgi bildi. O’ nu tanımanın nasıl bir ayrıcalık olduğunu yitirince daha da iyi anladım ve şimdi bıraktığı “ insanlık” bayrağını O’ nun kadar olamasa da, O’ nun izinden giderek taşımaya çalışacağız; O’ nu anlayabilmiş, yaşam felsefesindeki derinliği idrak edebilmiş kardeşleri, sevenleri olarak.
Hep umudun tükendiği yerde biter ya dostluk gülü…. Tutundurur kanatan dikenleriyle yaşama… Sarsar, silkeler, akıl ve yürek dehlizlerinden kıvrılarak akan ırmaklarımızı Yunus’ ların, Pîr Sultan’ların, Hallac-ı Mansur’ ların, Nesimi’ lerle Veysel ve daha nicelerinin çağıl çağıl aktığı okyanuslara çağlatarak; en kutsal, asli görevimiz olan yaşama hakkımızı - koşullar ne / nasıl olursa olsun- elden geldiğince diri tutmamız gerektiğini haykırır en yüksek perdeden.
Bayramın son dakikalarına adım attığımız gecenin bu karanlığında, dilerim; umutlar, dilekler, özlemler aydınlık olsun; karanlıktan alabildiğince uzak…
Dostların, can’ ların mübarek Ramazan Bayramını en derin duygularımla kutluyor; saygı ve sevginin, dostluğun, paylaşımın, hoşgörü ve hakkaniyetin bir yaşam biçimine dönüşmesini… Aydınlık yarınların, umutların, özlemlerin hayâl olmayıp; köklerin, dinlerin, dillerin, kültürlerin rengârenkliğinde sağlıklı ve barışık yaşamlarla, gönüllere açılan kapılar olmasını diliyorum, bayramların.
Merhaba Saygıdeğer Dostlarım,Canlarım.,
Gitgide karmaşıklaşan ve değer aşınmasıyla insan ilişkilerini farklı boyutlara çeken... Yaşanılırlığındaki hazzı, gizemi, cıvıltı ve dostluk duygularını, dahası, insani olan her güzelliği yoz çarklarında öğüten hayatın dişlileri arasında un-ufak olmamanın yegane teminatıdır; düşünen, düşünme ve muhakeme gücüyle, düşündüğünü ifade olgunluğuna sahip İNSAN!
Benliğin karanlık kıvrımlarından çekip çıkartılan olgun insan; elbette ki yaşamdan soyutlanmış, yaşama gülümseyen uzuvlarını yitirmiş insan değil; bilâkis, yaşama daha derin ve güçlü bağlarla bağlanıp tebessüm edebilendir. Bayramlar bu nedenle vardır! yaşamın ´insani´ boyutunu öne çıkararak, insanın insana uzattığı -ya da uzatması gereken- dost elini güçlendirerek; paylaşımın o engin güzelliğinde çoğaltır, kenetler birbirine, yine insanı.
Örümcek ağı içinde oluşturduğu kozasına kendini hapsetmiş bencil bir benlik, elbette insan olmaktan uzak, zavallı ve insan görünümünde bir benliktir! Beklentileriyle, algısıyla, yaşam şekliyle... Ancak unutulmamalı ki, o da aynı Yaratan´ın yarattığı bir candır. O halde, olgun benlik; - yaşanılan çağın ve taşınılan benliğin algı sınırları içinde- bu can´ a da hayat hakkı tanıyabilen benliktir.
Bu anlayışla siz can´larımın, güzel insanlarımın ´Kurban Bayramı´ nı kutluyor; insanın insana, insanın doğaya, insanın kendisine ve insanın Yaratan´a haksızlığının, anlayışsızlığının, tahammülsüzlüğünün, saygı ve sevgiden yoksun bencilliğinin, adaletsizliğinin, dahası; vahşetinin son bulması... Sevginin, dostluğun, paylaşımın çoğaltan dünyasında; yüreklerin mutluluk ve umutla barışa, dostluğa, yaşama, HAKK´ a yürümesini diliyorum içtenlikle, (affınıza sığınarak!) bu anlamda dizelerle...
Değerli şair, Erol Duran' a dostlukla...
Küsülü gözlerinle seven yüreğine bak,
Orada gördüğündür boynunu büken zambak!
Kendi çabalarınla kendi ummanına ak,
Bedeli olacaktır akağındaki selin!
Duyarlı ve atak davranışıyla eşini yeniden yaşama döndüren O güzel insana...
O, şefkat ve merhameti özünde toplamış dürüst bir insan…
Merhaba...
Yaşamın bir tesadüfler zinciri olduğunu bilirim bilmesine ama, çokça da kendi miskinliğimizin gölgesinde göz ardı ettiğimiz güzellikleri, güzel insanları da...
Saygıdeğer dost, şiir yorumunuzla kavşağınıza düştüm ansızın! İyi ki düşmüşüm ya da; iyi ki, Sevgili Özbek hanımın kavşağın da çakışmışız! Sizi tanıdım, sevdim ve içtenlikli insancıllığınıza inandım! Ne güzel! Yaşam budur işte, bilinmezlikler dehlizi..
.
Son derece dürüst, yalın ve aydınlatıcı değerlendirmelerinize teşekkür ediyorum. Beni benim kadar tanımış, özümsemiş güzel usunuza, yüreğinize saygıyla... Söylemlerimin doğru mantıkla algılanmasıdır mutluluğum. Eğitim, sadece yaşamı daha derinlikli anlama da, ifade de önemli rol oynar. As’lolan özde ki özgün anlayıştır. Bunun bir cevher gibi işlenebilmesi ise, önce aile sonra toplumsal değerlerin dengelendirilmesiyle ya da örtüştürülmesiyle olanaklı hale getirilir. Bizde yolunda gitmeyen de budur. Yani toplumsal yönelim çizgilerinde ki yamukluk...
Ansızın kesilirse Antoloji’ de sesim,
Merhaba Hüzün ile ses veren bu nefesim…
İyi yayınlar diyen, radyo güllük hevesim…
Biliniz ki, Yaratan koynuna uzanmışım,
Yıldız gibi kayarak sonsuzluğa akmışım!




-
Saadet Ün
Tüm YorumlarBaşımız Sağ Olsun...! -
Başımız Sağ Olsun...!
19 Haziran 2009…Gecenin bir saatinde kalktım..Nedense uyku tutmadı gözümü..Saatler 04.00' ü gösteriyor..Ya kitap okumalı ya da bilgisayarın başına geçip yazmalı...Açtım bilgisayarı..Bari radyoyu da açayım, müzikle çalışmayı severim nasılsa, ...