Uyanın uyanın!
Bugün Eylül'ün 29'u, yıl 2006...
yer dünyada bir ülke;
ismi Türkiye...
unutmayalım, kaydedelim diye söylüyorum.
Onların, bir sürü dağın içinde,
İzmir Karaburun açıklarında
okyanusların diplerinde,
bazı şehirlerin altlarında hatta üsleri varmış.
birçok kişi de bunu biliyormuş
ama kimse ses etmiyormuş! ?
Ne yap yap
ama ne yap yap;
sakın moralinin tümünü,
hayatının rotasını,
sana yukarıdan vuran ışıkları
doğrudan işine-gücüne
Çok mu önemli yani
bin türlü endişeniz,
iş ilişkileriniz,
entrikalarınız,
rolleriniz...
çoğu gider bu işi
en temiz, en sade, en sessiz yerde yapar.
bense bu kez
tersine
iş yeri WC'sinde yaptım.
Bir Tanrıça'ya boyun eğmek...
o istediği zaman çayı içmek
o istediği zaman alkole gömülmek
o istediği zaman hareketlenmek, durulmak...
var mı bundan ezicisi, parçalayıcısı? !
Steven Segal’in çok sert filmlerinden birini seyrettim geçen akşam.
Gerçi sert olmayan bir tek filmini bile görmedim, ama!
lafın gelişi işte...
Nasıl da doğruluğun geri dönüşü olmayan sertliğinin senfonisinde
çatır-çatır kol, bacak kırarak ilerliyordu kitleler arasında;
Şükür'ü varolan herşey adına
herkes adına zikredersen;
herkese yarar.
sana yarar, ailene yarar,
taşa-toprağa, akan temiz-pis sulara,
haberinin bile olmadığı gezegenlere
Coşkuyla aydınlık akan nehrin suları önüne durma!
Çarptıkça sana sular
izler oluşur
sesler yükselir etrafa
ve senin durağanlığını
bozgunculuğunu
Ben şairim demeyi şiirleriyle gösteriyor..Okuyucunun önüne serdikleri 'evrensel gerçekleri [miz]..okudukça
unuttuğumuz isyanları yeniden hatırlıyoruz..Gerçeği
sofraya koyup yüzleşme gücün varsa al ne kadar lazımsa diyor. Sesi ilginç metalik bir ses gibi geliyor kulağa..Doğal desek sahte to ...