Bir türkü vurur öldürür beni
Yüzümde hala o eski yanık aşk hikayeleri
Ateşin düştüğü yerdir benim yüreğim
Dağ başında yanar şimdi
Sen vururken gözlerime
Ruhum bilmem nerelerde
Tüm gücümle örse vuracağım
Elbette kırılacak o taş
Yalnız ve sade bir yaşantıya razı olmayı bilmektir bu
Saymıyorum yine de bu hayatı
Öcümü alacağım dünyaya bırakmam
Çıngılar çıkartıyorum inatla baltayı taşa vurarak
Keşke diyerek başlıyoruz sabaha ve aşka
Hata olduğunu bile bile
Halbuki
Hata yapmaktan öğrendiğimiz bir şey olmalı
Herkesin içinde aynı hüzün
Bir değeri olacakmıydı bu acıların
Ve ben uzağa uzaklara gideceğim
Acılar önderliğinde uçtuğum evlerin üzerine
Öfkemi ve kırgınlığımı bırakarak
Boynu bükük, kimsesiz bir kuş gibi
Zarif ve hüzünlü
Çocuk gibi baktım, konuşmaya başlamadan
Anlaşılacağı yoktu yüzümden akan rengin
Dizimde hal kalmamıştı, dizlerime ellerimi vurdum kutsadım
Haydi diyordum
Acılara istihdam bir yürekti bendeki
Avam bir dil ile söyledim bunu dünyaya
Bir iç çekiş ile balkonda bir çay içerken
Dünya!
Doğru olan ya yanlışsa?
Çünkü bilemeyiz, nereye esiyordu bu rüzgar
Başakların boynu bükülürken
Saatler alıp götürüyordu çocukları
Aklın almadığı bir hızla döndürüyordu çarkını zaman
Yaşamak mı dersin
Bilemeyiz
Belki evet şiirdi beni yalnız bırakan
Ama kadınlardan veya kadınlar için şair olmadım.
Memleket üzgün kızım
İzmir'de çocuk sesleri
İnce bir sızıdır yüreklerde
Bak
Pencereden gökyüzünü seyrediyor şimdi bir kız çocuğu.
Uzuyor elleri
Uzuyor
Serçeler ile beraber hüzün bakışlı anneler uçuyor gökyüzünde
Kimse görmüyor onları
Yaşımın delikanlı olduğu çağlardayım.
Dağınık bir on dört mısra...
Hepsi sevdiğim kadın adlarına bir dokunuş.
Şiire gebe bir harf...
Aşk denen savaşı başlattılar onlar.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!