"We are ‘on’ things that we can stand and move around in, such as busses, large boats, trains, and planes; or things that don't have an interior, such as motorcycles, horses, and surf boards." (Otobüsler, büyük tekneler, trenler ve uçaklar gibi ayakta durup hareket edebileceğimiz şeylerin 'üzerindeyiz'; veya motosikletler, atlar ve sörf tahtaları gibi iç mekanı olmayan şeylerin.)
"We get ‘in’ things that usually have a seat and offer limited mobility; for example cars, canoes, and motorcycle side-cars. You can also be ‘in’ the cockpit while ‘on’ a plane, ‘in’ a box while on a train. (Genellikle bir koltuğu olan ve sınırlı hareket kabiliyeti sunan şeylerin 'içindeyiz'; örneğin arabalar, kanolar ve motosiklet yan arabaları içindeyken. Ayrıca bir uçaktayken kokpit içinde,bir trendeyken bir kutu içinde ).
I'm on the plane.
On the plane.
"We are ‘on’ things that we can stand and move around in, such as busses, large boats, trains, and planes; or things that don't have an interior, such as motorcycles, horses, and surf boards."
(Otobüsler, büyük tekneler, trenler ve uçaklar gibi ayakta durup hareket edebileceğimiz şeylerin 'üzerindeyiz'; veya motosikletler, atlar ve sörf tahtaları gibi iç mekanı olmayan şeylerin.)
"We get ‘in’ things that usually have a seat and offer limited mobility; for example cars, canoes, and motorcycle side-cars. You can also be ‘in’ the cockpit while ‘on’ a plane, ‘in’ a box while on a train. (Genellikle bir koltuğu olan ve sınırlı hareket kabiliyeti sunan şeylerin 'içindeyiz'; örneğin arabalar, kanolar ve motosiklet yan arabaları içindeyken. Ayrıca bir uçaktayken kokpit içinde,bir trendeyken bir kutu içinde ).