Alır nefesi vermez kemancı,
Vurur yaya durmaz kemancı.
İnce, ince fısıldar yükselirim göklere.
İnemem bir daha, ben yeryüzüne.
Düşünürüm o yâri hâlâ,
Seni bir düğünde gördüm.
Ellerim titriyordu karşında,
Ve sevdim ben seni aslında.
Diyemedim, söyleyemedim.
İçimde bir burukluk, amansız bir acı.
Madem bu kadar güzelsin, kalbimi geri ver kalp hırsızı.
Bir avuç toprak bir bardak su.
İşte çamur, benim özümde budur.
Biraz üzüm,bir bardak şarap, bir de kumpur.
İnsanları sıcacık, tenha sokaklar, tam bir anadoludur.
Kiliseler, selçuklu eserleri,
Birde kızılırmak, Gülşehir de gün batımı
Hamallar diyarından biriydi o,
Fakir bir köylü çocuğu.
Selanik de doğdu,
Bir yiğidin oğlu.
Babalar diyarında,
O kadar çok ölü gördüm ki,
Yaşayan ölüler.
Aşık oldum, şu anda.
Bende, yaşayan bir ölüyüm artık bu hayatta.
Sensizlik, ürkütüyor beni.
Gururum mu beni hayata yenik kılan?
Yoksa sana olan aşkım mı?
Aşkı tatmayanlar,
Bu kadar şaşkın mı?
İnsanın kişiliği değişmez sanırdım,
Marmara gölünde bir yat gördüm,
Yatı kalkan yapan bir at gördüm.
O zevksize, bir de kanat ördüm.
Kalp verdim, hayat verdim, aşk verdim.
Yetiremedim, yine yetmedim.
Güneşten kaçan bir sır gibisin.
Sanki ışık değse yok olacaksın.
Gölge misin?
Rüzgar mısın?
Sen nesin?
Nesin sen?
Bir yapraktı düştü yere,
Bağırınca gök yüzüne.
Pusu kurmuşlar yol üstüne.
Şehidimi getirin, şehidim şimdi nerede?
İsyanım var bugün hayata,
Taş, Toprak, Elem, keder!
Bilmem ki öteden ne haber?
Bir haber!
Bir haber getirin, Nazım Hikmetten! ! !
Taştan, Topraktan.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!