Gece olmasın diye güneşi
Gün bitmesin diye saatleri tutmak istiyorum
Gece seni benden alıp götürüyor.
Hep seninle olmak istiyorum
Günü tut ellerinle,
Ey Sevgili
sensiz geçen her anı
olağanüstü hal ilan edip
kapatıyorum kendimi tüm zamanlara
Dışarı çıkma yasağı uyguluyorum sensizliğe
ve devriyeler dolaştırıyorum
Benim pencerem kırmızı
Umutlarım buzmavisi
Geçtiğim koridorlar
Yeşile boyanmış
Çığlığım
Karbeyazı ve soğuk
Edepsiz kelimelerin içinden çıkmak belki arsızlığıma dem vurur diye düşündüm. Düşünmek bu ya hep suçlu bakışlara çeviriyor yüzünü insanın. Derler ya düşünme o kadar uzun uzun diye. Hızla karar ver aklın ne derse o olsun, yüreğin zaten hep kenarda, kim dinler ki onu. Yüreğimizin suskunluğuyla kurulmuş ve kurgulanmış bir hayatın üzerinde yürüyoruz. Kendi gölgemizin korkusu sarıyor etrafımızı kimi zaman.
Düşünüyorum da, hep iyilerin yolunda gidip iyi kelimelerle dans etmek, sokakta, çılgınlığıyla ve yırtık kıyafetleriyle dans eden, yüzündeki mutlu çizgileri inadına sergileyen, güzellikten mahrum olmak gibi geliyor. Bazen, kelimelerde öyle oluyor. Üzerine güzel kıyafetler giydirip edebiyle salıp ortaya tango yaptırıyoruz. Sonra içindeki çılgın ruhu keşfedip patlatıyor en alasından bir çiftetelliyi yada direkler arasının o meşhur kantosunu.
Sözlerimiz kıvrak zekâmızın mı, yoksa kıvraklığımızın mı eseri bilinmez? Hepimiz bir işin erbabı olup fikirler beyan ediyoruz. Öyle ya sözün vergisi, kazancı, ödemesi yok, geri dönüşü de olmadığı rivayetler arasında. Romancılığımız, öykücülüğümüz ve şairliğimiz gırla gidiyor. Duygularımızı döküyoruz, kimi zamanda görkemimizi. Yaşadığımız o ufak aşkları –çabuk bittikleri ve yenisini çok çabuk bulabildiğimiz için ufak- ballandıra ballandıra tarif edip her eski aşka bir küfür edasıyla lanet okuruz dizelerimizde. Aşk bu oyuna gelmez tabi, acıtıyor namert şey. Okkalıda oluyor oturması bir yerlerine insanın.
özgürlüğün geldiği rakamdır onsekiz
düşler kurulur
kanatlar takılır
uçuşa hazırlanır
ve güneş doğduğunda onsekizin sabahında
düşünemezsin yarın çocuk olmak isteyeceğini
kaçırılan düşlerimin
ve
kelimelerin esaretindeyim
bugün,
ya hep konuşmak
yada hep susmak istiyorum.
gönül deniz gibi olunca,
alık aşka düştüğünü zannedermiş,
gönül darlaşıp nehire dönünce,
alık düşmanını gördüğünü zannedermiş.
her ne yaşar isen yaşa,
Harlandı gönül, ne gam ne keder,
ey gönül
teslimiyetteysen sus yanmaya devam et,
yakacaksan
harlanmaya devam et,
sönmesin tenini saran alaz,
eyy güzel insan,
kaç parmağın var,
gülüşünün hacmi ne kadardır,
gözyaşlarının ağırlığı ölçülebilir mi?
Attığın adımlara kapılıp gelen gölgenin ulaşabildiği en uzak mesafe ne kadardır.
Yetişme imkanı var mıdır senin peşinden gelenin?
biz gün mü olduk zaman içinde.
hani tariflerimizin kalıbına sığmayan öyküleri.
kimlere devrettik bas bariton seslerimizi.
öykümüzde mi yok yazılacak,
verandasına yığılmış minderler arasındamı kalıverdi
kelebeklerin kanatları.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!