Muharrem Akman Şiirleri - Şair Muharrem ...

Muharrem Akman

Öyle işte

Biraz gül biraz bahçe
Tiyatro şiir sinema
Gecenin karanlığı
Kırlar bayırlar

Devamını Oku
Muharrem Akman

Öyle kaldı

Kucak açmıştık
Geçmişin boşluğuna
Satırlar hep boştu
Bu yüzden

Devamını Oku
Muharrem Akman

Can cana yaşıyorsanız bir dünyada
Adem ile Havva dan çoğalma
Neler değişti zamanla
Kardeşi kardeşe çevirdik düşmana

Ayırmışlar uzaklığa yakınlığa boyaya

Devamını Oku
Muharrem Akman

Ufak tefek üflesen yıkılacak denilen üzerinden aynı ceketi yaz kış çıkarmayan bir adamdı. Belki de ihtiyarlık çağına bile girmişti ama küçük cüssesi ile arkasından bakıldığında çocuk profili veriyor du. Çalıştığı hızar atölyesinde ne zamandır çalıştığını ne kendisi ne patronu biliyordu. Sağdan soldan ya bu adama nasıl ekmek veriyor bu patron diye laflar patronun kulağına gidince önce okkalı bir küfür edip sonra onlar gibi yüz adama değişmem Yusuf'u diyerek Yusuf'un hakkını teslim ettiğini duyuyorduk . Zaten atölyenin kenarına yatacak yerini de ev niyetine kullanıyor hem çalışıp hem gece bekçili yanı sıra etrafın temizliğini de üstlenmişti . Küçük çapta fabrika sayılabilecek iş yerinde bazen 15 bazan bazan 30 za kadar çıkabilen işçi sayısı Beş'e Altı'ya kadar düşebiliyordu. Orman işletmesinden gelen tomruklarmal sahibinin isteğine göre tahta kalas beşe on beşe beş veya üçe üç olarak kesiliyor civar illere en cok ta Ankara İstanbul a sevk ediliyordu
Köyümüzün ilk kamyon sahillerinden başta muhtar olmak üzere beş altı aile de bu görevi üstlenmişti. Sonraları bu kamyonlar köy ile kasaba arasında yolcu taşımacılığı yapmaya başladı. Yusuf çok sık olmasa da ayda yılda bir kere köyüne giderek ana babasıyla hasret giderir hem köy özlemini gidermiş olurdu. Kereste atölyesinden izini sadece köyüne gitmek için alırdı. Çoğu zaman 10/12 km yolu yürüyerek gidip gelen Yusuf kasabanın pazarı olan günlerde kamyonlara yolcu olarak binerdi.
Köyünde erkeklerin tamamına yakını bir ay maden ocaklarında çalışır bir ay köyde dinlenip tekrar maden ocaklarna çalışmaya giderlerdi. Gençliğine adım atarken her köylüsü gibi o da maden ocaklarında çalışma hayali kurarken, bir yandan da akranları ile beden olarak aynı gelişmeyi göstermeyince, kendi kendine üzülüyor ama kimseye de derdini açmıyordu taki askerlik çağına girince askere alınmayıp askerlik yapmaya uygun değildir raporu alana kadar... Artık madencilik hayali yok olmuş köyde ailesi ne iş gösterirse onunla meşgul oluyordu. Zaten maden ocaklarında büyüklerinden duyduğu anlattıkları o kadar iç açıcı şeyler değildi... Bir keresinde babasından Gruzu patladığını 32 işçinin ocakta yanarak can verdiğini duymuş o günden sonra ne zaman maden ocakları ile ilgili konuşma olsa korkudan oradan hemen uzaklaşırdı... Tomruk arabalarının yolcu taşıma sırası gelen kamyon kasasında yerini aldığında anası için aldığı bir iki parça Öteberiyi yanından bırakmadığı çuvaldan yapma torbasını kasa ile ayakları arasına sıkıştırdı. Köyden pazara gelenlerin tamamı kamyona binince şoför kamyon kasasına çıkıp yolcu ücretlerini toplarken sıra Yusuf'a geldiğinde ondan aldığı tam yolculuk4 parasının üzerini vermedi, bu 3. ncü olarak başına geliyordu, ne sesini çıkarabildi, ne parasını isteyebildi. Parasının üstünü geri alabilmek için kendi kendine tam yolcu parası verdi köyün so kadar gidecek sonra altı yedi km geriye gelecek öyle de yaptı.. son mahallede kamyondan inen Yusuf kimsenin kendisine soru sormasına fırsat vermeden eline torbasını alıp bildiği dağ yolundan kestirme olarak köyüne doğru yürümeye başladı..

Devamını Oku
Muharrem Akman

Rıfat müdürüme

Ne kemre kokusu ne avuz tadı at tepmesi
Görmemiştir çocukluğunda hiç birisini
Köpek ısırması evlek evlek mısır ekmesini
Beklememiştir yayguda buğdayı keşkeği

Devamını Oku
Muharrem Akman

Romana devam 12
"Başkanın CANLARIM kışlık paltolarınızı botlarınızı azığınızı hazırlayın öyle gelin" dediği gün gelmişti. Evinizden üst başımıza bulabildiğimiz kalın giysileri giyip botu olan botu olmayanlar çizmelerini giyerek, bir Aydan fazladır yürüdüğümüz gibi sabah Saatlerinde evimizdem çıkıp toplanma yerimizde buluşmaya başladık. Her gün yürüdüğümüz arkadaşlardan daha fazla sayıda kalabalıktık, vakit geldiğinde sendikanın önüne doğru yürümeye başladık,
İŞÇİYİZ HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ, madenler bizimdir kapatılmaz MADENCİNİN FENERİ SÖNMEYECEK vb slagonlar atarak yürüyorduk. Arkadaki mesafeden dolayı merkezdeki toplanma yerine varmadan konvoyumuz durmuştu, kalabalıktan daha fazla gitmemize imkân yoktu, Başkanın konuşma yaptığı yerden ara ara sesler geliyordu ama ne denildiğinide fazla duymuyorduk, bu durumda fısıltı gazetesi devreye giriyor kulaktan kulağa duyduğumuza göre otobüsler alana yaklaşıyor tünellerin oradan geçmişler ikinci makastan otobüslerin kuyruğu başlamış yüzlerce otobüs bizi bekliyormuş, az sonra yola çıkacağız, çıkmayacağız gibi haberleri alıyor, duyduklarımızı birbirimize aktaryorduk onların da ne kadarı doğru ne kadarı yanlış kimse bilmiyordu dünyanın en hızlı Yayılan haber kanalı olarak kabul edilen dedikodu, kanalıyla sendika yönetiminden haber alabiliyorduk aldığımız haberlerin doğruluğundan emin değildik. Tek yapacağımız şey beklemektedi, bu arada bazı arkadaşlar sabırsızlanıp yüksek sesle yönetime hadi bir an önce karar verin gideceksek gidelim gidemeyeceksek evlerimize geri dönelim diye bağırıyordu ama sesini ancak iki metre yakınındakiler duyuyordu, tabi bizim meydandan Grev komitesindeki arkadaşların durumumdan haberimiz olamazdı zaten ben şahsen başkanı ve yönetiminden hiç birisi ile tanışıklığımız yoktu. Sadece birkez grev başladığının İlk günlerinde sendika binasına neden gittiysem sendikanın yönetim katındaki başkanın odasına tanıdığım bir arkadaş ile girip orada bulunan yedi sekiz arkadaş ile kısa süreli muhabbet ortamına katılıp bir çay içmiştim başkanı yakından sadece bu kadar görmüşlüğüm vardı, bölgemizin şube başkanını yardımcılarını çat pat tanıyordum, kalabalıktaki arkadaşların durumu da aynı şekilde olduğunu sanıyordum. Bizim derdimiz adam gibi iş yerlerinde çalışıp ele güne muhtaç olmadan geçinebilmekti. Bu arada alana geleli bir saat olmuştu ön taraflardaki hareketlilikten ne olduğunu anlamadık ama az sonra başkan megafonla konuşma yapmaya başladı slagon olarak BAŞKAN SENİNLE ÖLÜME DE GİDERİZ İŞTE BAŞKAN İŞTE SENDİKA GELİYOR GELİYOR MADENCİLER GELİYOR gibi slagonlar atılmaya başlandı ve en sonunda slagon olarsk GEMİLERİ YAKTIK GERİ DÖNÜŞ YOK slagonu ile kalabik ile birlikte herkes gibi yürümeye başladık, yolda giderken sağımızdan solumuzdan geçen tanıdığınız tanımadığmız arkadaşlardan öğrenmeye çalıştığımız kadarıyla bizi getirecek otobüslerin şehre girilmesine girilmemiş onun için bir süre yürüyüp otobüslere öyle binecegimizdi

Devamını Oku
Muharrem Akman

MADENCİ FENERİ SÖNMEYECEK
İŞTE MADENCİ İŞTE SENDİKA
MADEN OCAKLARINDA CAN GÜVENLİĞİ
Yürüyüşten evlerimize döndük ama grevin bitip bilmediğini henüz kimse bilmiyordu,grev gözcülüğü nöbetim nizamiye girişindeki geçitteydi, nöbet tuttuğumuza göre demek ki grevde iki tarafın anlaşması kesin bir sonuca bağlanmamıştı, ama akşam sabah biteceği belliydi, Atölye geçidin hemen yanı başında Zait 25 denen ocağın bakımı için amirleri birilerini görevlendirmişler çalışıyorlardı, bant ve silo başında ustaların çalışmasını olduğumuz yerden görüyordum, müdahale etmek aklıma bile gelmedi hatta mudahele edebileceğimi bile bilmiyordum. Kulübede ki güvenlik görevlisi ile içeride muhabbet ediyorduk, grev komitesinden iki tane arkadaş gelip bana senin görevin burada ne diye sordular, ve çalışanlara neden müdahale etmiyorsun dediler ben onlar bakım onarım ekibi dediysem de ne olursa olsun "grev hâlâ sonuçlanmadı grevin bittiği resmen açıklanana kadar kimsenin iş sahasına girmesine çalışmasına izin vermeyeceksin" dediler, beraber çalışan işçilerin yanına gidip, her ne yapıyorsanız kim emir verdiyse işinizi bırakıp iş yerini terk etmeleri için rica ettiler işçi arkadaşlar itiraz etmeden işi bırakıp gittiler. O gün grev boyunca tuttuğum ikinci nöbetimdi bir nöbetim daha vardı onu tuttum bir tane nöbetimi tutamadım. Yaptığımız grevin bittiğini ertesi günü iş başı yapacağımız haberi gelmiş 39 gün sonra işimizin başına dönmüştük. Grevden sonra ücretlerimizde hatırı sayılır bir artış oldu, herkes işinde gücünde rutin hayatımıza devam ettik. Bizimle birlikte,ekonomisinin büyük bir çoğunluğu işçi maaşlarına bağlı olarak işleyen kent ekonomisine büyük bir rahatlama gelmiş, yavaş yavaş özel araç sayıları artmaya başlamıştı. Yakın civardaki işçiler işverenin olumlu bakmamasına rağmen işçi yurtlarında yatmayı bırakıp kiraladıkları araçlar ile köylerine kasabalarına gidip geliyorlardı. (pasolu) zaten bu sıralarda Bulgaristan'ın Türk soydaşlarımıza etnik baskı yapıyor bunun sonucunda ülkelerini terk etmesine sebep oldu tarihi boyunca kendi soydaşlarımızın ve diğer milletlerin sığınacak limanı gibi ülkemize büyük göç dalgaları başladığı için işçi yurtları boşaltılıp yerine bu soydaşlarımız yerleşmişti. Balkanlar'da git gi milliyetçilik hisleri kabarıyor seslerini yüksetmeye başlamışları. Gittikleri mesafe 80 km den fazla uzaklıkta olan bile vardı bu mesafe şimdiki yollar göz önünde tutulur ne var bunda denilebilir ama zamanın yol ve araç, durumuna baktığımızda iki, iki buçuk saatlik zaman demekti, üstelik araç her evin önüne gelmiyor merkezi bir yerde bekliyordu, araca ulaşmak için ortalama 20 dk 40 dk arasında yaya olarak yürüme mesafesi demekti, bu eziyete rağmen guruplu işçilerin çoğunluğu evlerine gidip geliyordu. Köydeki bizim evimiz ise anam babam öldükten sonra kapısını açan yoktu ancak düğün bayram cenaze olduğu zaman en fazla üç beş gün kalıp dönüyorduk, maden ocaklarında dört kardeş daimi işçi olarak çalışıyorduk, büyük ağabeyim guruplu olarak çalışıyo ama onunda evi ayrıydı. Evimiz yalnız olduğu için tarla ve bahçe bostanlarımız ekilip biçilmiyor, avlası sınırı evleği kayboluyor kaybolmak üzereydi. isyeri ile ev arasında geçen zaman çok fazla olduğu için işçiler, yeteri kadar dinlenemiyor dolayısıyla iş verimliliğini etkiliyordu.Bir hafta sonu izinimde köyüme pasolu araçlar ile gittim, akşam evimde kaldıktan hava ağarmadan çiseleyen yağmur altında arabanın bulunduğu merkez mahalleye doğru yola çıktığımızda hem üşümüş hem biraz da ıslanmıştık, aracın içine girdiğimizde koridor tarafındaki koltukların hepsi dolu cam kenarında ki koltuklar ise hepsi boştu, önce anlam veremedim ama araç hareket ettiğinde cam kenarlarından içeri giren rüzgardan o kadar çok etkilendim ki iş yerinde öğleye doğru çalışamaz derecede halsizlik vurunca amirlerime söyleyip dışarı çıkıp acil pollikinlik desteği almak zorunda kaldım. Grev sonrası işçilerin arasında sözleşmeden aldığımız hakların çok güzel olduğunu söyleyen de vardı hiç memnun olmayan da hatta şimdiki ücretin çok üstünde maaş isteyen arkadaşlar da vardı. Mahallemizin eski madencilerinden baş madenci büyüğümüzün, kalem kağıt ile hesap yapıp yürüseniz de yürümeseniz de verilecek zamlar bu maaşlarımız bu olacak diye söylediği rakamlar hemen hemen aynıydı. İş yerlerinde disiplin giderek kayboluyor ama kimse de müdahale etmiyordu, ama sözleşme zamanlarında söz konusu işçi ücretleri olduğu zaman, kurum zaten yılda şu kadar zarar ediyor seneye zarar şu kadar olacak sonraki senelerde şu kadar v.s diyerek, üzerine el altından işçi çıkartma özelleştirme kapatılma söylemleri yayılarak piskolojik baskıdan geri kalınmıyordu. Gücünü çeşitli çevrelerden alan çok kişinin işe gelmeden yevmiye aldığını hatta iş yerine hiç uğramamış kişilerin bile kurumdan emekli olduğu söyleniyordu, Sendika konferans salonunda kurumun sorunları tartışırılırken, STK'lar siyasetçiler muhtarların esnaf odalarının meslek örgütleri sendikalar,halkın v.s katıldığı geniş çaplı katılımda devletimizin bir bakanı kurumdan azımsanmayacak rakamı işe gelmeden maaş alanların olduğunu söylemişti, bunun yanında iş yerinde verimli olmayan mesleği dışında rahat mesleklere geçip yan gelip yatmak ile yevmiye alanlar cabasıydı. Ama kurumun nazik durumları olduğu zaman maden ocağında kelle koltukta kazma kazan domuzdamı çeken arında ilerleme yapan yol marangozluğu yapan elinden mortüfükumoru, kazmayı, baltayı düşürmeyen işçi ile aynı statüde yer alıyordu. İş yerinde deli lakaplı bir arkadaşımız çalıştığı alandan uzaklaşmış yanımıza gelmişti, sıkıntısı olduğu belliydi ne olduğunu sorduğumuzda yanında çalışan amelesine ambar kapağını açıver dediğinde bana kapağı aç diyemezsin kapağı açar mısınız diyeceksin diye kafa tuttuğunu anlatmaya başlamıştı. Ortalıkta bunca söylemler varken bir de bu gibi vakalarda çalışanların moralini bozuyordu. Çocuklar yetişmiş birisi lise birisi Orta okulu bitirmiş başka okul okumamışlardı, çoktandır maden ocaklarına bizim zamanımızdaki gibi maden ocaklarına fazla işçi de alımı yoktu 55 000 maden işçisinin sayısı 30 000 ler civarında idi görünürde işçi alımı yoktu aslında 24 Ocak 1980 alınan ekonomik kararlar çerçevesinde alınan 12 Eylül 1980 askeri darbe sonrası uygulanan kararlardı. Yaptığımız yürüyüş ve zamanın hükümeti aleyhine atılan slagonlar ve verilen demeçlerin de tabiki etkisi vardı. Asıl sorun herkesin bildiği fakat dile getirmek istemediği kendim de dahil amiri memuru işçisi yer altı yer üstü işçisinin yeterince iş disiplinine sahip olmamasıydı, ve malesef siyasetçilerin buna seyirci kalmasıydı.Hangi görüşten iktidar gelirse gelsin İlk önce kurumdaki delege ve üyelerinin istek ve taleplerini çözümlemek oluyordu, bir alamete doğru gidiyorduk. İşçi servisi yapan trenler kalkmış yerine kamyon ve otobüsler konmuştu ama çoğu yerleşim yerlerininki iptal olmuştu eskiden dağıtılan elbiselik kumaş kuru kumanya gibi sosyal haklarımız da yok olmuştu, sonun başlangıcı durağına gelmiş süreç başlamıştı şehirde panel ve açık oturumlar oluyur üniversitelerin rapor üstüne raporu muhalefet partileri iktidar partilerinin vaatleri havada kalıyordu.

Devamını Oku
Muharrem Akman

Grev sonrasında sendika barikatı açtırıp yürüyüşe devamı etmediğimiz için ve grev zamanında yapılan maddi yardımlarım akıbeti için eleştiri alıyordu, hiç bir zaman kimse buna doğru cevap veremediği gibi yetkili kişiden hiç bir cevapta gelmedi grevde makam aracı olarak ortaya atılan zamanın pahallı otomobillerden biri olan jaguar marka otomobili layık gören hatta yetmez helikopter alalım diyen işçi profilinden, şimdi hesap Soran bir profil oluşmuştu, gerçekten büyük miktarlarda olduğu söylenen bu paralara ne olmuştu.
Oturduğumuz kahvede camın kenarındaki küçük dört köşe masada pişti oynayan iki arkadaş saatine bakınca kağıtları bırakıp işe geç kalacağım diye çay paralarını ödeyip kahveden hızla çıkmıştı
Akşam yemekleri yenip çay içmek için hazırlanan belde kiminin hafif şiddette kiminin şiddetli duyduğu gümleme sesiyle evlerinden dışarı fırlamış hiç kimse birbirine bir şey sormak ihtiyacı duymadan sesin geldiği kuyuların olduğu yere doğru gitmeye başladık henüz kimse bir şey bilmiyor patlamanın ne olduğunu öğrenmek için işyerine gidiyorduk patlama sesinin duyan herkes bizim gibi işyerine doğru gelmeye başlamış biz geldikten hemen sonra ortalık ana baba gününe dönmüştü, artık ocakta ne olup olmadığını öğrenmek için en güvenilir yerden haber almayı birilerinin bir açıklama yapmasını bekliyorduk, Maden ocağında GRUZU patlamış olmalıydı ama bu kadar sesin nereden geldiğini kimse doğru dürüst açıklayamıyordu, ocak içinden kimse doğru dürüst haber alamıyordu, kuyular çalışmıyor telefon ile haber alınamıyor herkesin aklına yattığı bir şekilde bir şeyler söylüyor Ocakta yakını olanlar çaresizce ortalıkta dolaşıyor o acı sonu kimse aklına bile getirmek istemiyordu aradan bir saat geçmeden iş yeri etrafı iğne atsan yere düşmeyecek duruma gelmiş malesef haberler hiç te iç açıcı değildi içeriden iyi haberler gelmiyordu. Artık kuyu etrafında olanların çığlıkları yükselmeye başlamıştı ilk şok atlatılmış içeriden tek tük sağ salim çıkan işçilerin olduğu söyleniyordu biz artık kuyu başına yaklaşmamızın imkanı yoktu daha kenarlardan olayı izlemeye çalışıyorduk gece yarısı olmuş Kuyubaşındaki kalabalık bağırış çağırış devam ediyordu insanların bir an önce yakınlarının akıbetini öğrenme çabaları malesef ya cevap bulmuyor ya rahmetli haberi ile son buluyordu bizim köyden iki kişi aynı vardiya da idi bir tanesinden haber alınamamış bir tanesinin hastanede olduğu haberi gelmişti, artık kimsenin yapacak bir şey kalmadığını yavaş yavaş evlere dağılmaya başlamış ben de eve gelmiş yatmıştım. Sabah olunca olayın bir FACİA olduğu artık aşikardı hayatını kaybedenlerin sayısı belli değil kimsede kesin sayıyı bilmiyordu bacalardan yer yüzüne açık alev yükselmeye başlamıştı artık ocakta canlı işçi kalmasının imkanı yoktu şehir hepten susmuş bir vardiya işçi yok olmuştu sonraki günlerde cenazeler çıktıkça köylerine gönderiliyor acı ve gözyaşı hiç dinmiyordu dünya ve Türk televizyonları yayınlarını hep Maden işçilerinin yaşadığı faciayı anlatıyor du. Hayatını kaybedenlerin sayısı verilmiyor ama, bu güne kadar yaşadığımız en büyük grizu faciasına doğru gidiyorduk, maden ocaklarında meslek gruplarının köy köy Kariye Kariye aynı insanlar yaptığı için o akşam vardiya da olanlar hep aynı köyün Ayn kariyenin insanları idi dolayısıyla bir köyden sekiz kişi on beş hatta daha fazla madenci hayatlarını kaybetmişti, araçlar durmadan köylere cenaze taşıyor arkalarından binlerce kişi onları dualarla uğurluyordu 2 yıl öncesindeki grev zamanında olduğu gibi yine ülke ve dünya gündemine oturmuştuk bu sefer acı ve gözyaşı ile
..hastanede çalışan Bir arkadaşımın anlattığına göre zamanın başbakanının anlattığına göre olayın İlk günlerinde hastaneye inceleme ve başsağlığı için gelmiş burada başbakanı gören bir şehit yakını neden buradasın gibilerinden hakaret etmiş yanındaki korumaları o yöne doğru hareketlenince hemen müdahale etmiş acıları büyük tepkisini göstersin.. tam 263 fener tamamen sönmüş göklere süzülmüştü her birinin ayrı bir hikayesi vardı ruhları şad olsun.
Acının tarifi yoktu Facia sonrası ocaklarda açık alev yangın devam ediyor kimi havalandırma kuyularından soba borusunun alevi gibi duman bazan da kıvılcımlı ateş çıkıyordu, ocakları söndürmek için milyonlarca metreküp su basılmaya başlandı yeterli su basıldığında kuyuların kafes iniş çıkışlarında kullanılan ağızları dahil kapatılıp üzeri çamur ile hava almayacak şekilde sıvanarak kaplandı, içeride hâlâ hayatlarından Umut kesilen ulaşılamamış işçilerin cesetleri vardı. Su başımı bitip yangın söndükten sonra su boşaltma işlemi bitince bu arkadaşların cesetlerine ulaşıldı en son çıkan bizim köyün maden şehiti idi
Kazanın büyüklüğü kazanın oluş sebeblerini yazan çizen çok kişi oldu cok tv programları yapıldı hepside kazanın oluş sebeblerini açıklıyor maske ihalesinim

Devamını Oku
Muharrem Akman

ROMANA devam 10

Görüşmeler uzadıkça belirsizlik ve umutsuzluk içine düştüğümüzden, yürüyüşlerde her geçen gün çoğalıyorduk, sabah saatlerinde başladığımız yürüyüşlerimiz hiç bir taşkınlık olmadan sürüp gidiyordu. İki saatlik yolculuk boyunca konvoydan çıkıp kenarda çifte telli oynayanlar halaylar horonlar, çeşitli hareketler yaparak şaplabanlık yapanlar artık sıradanlaşmış normal olaylardı. Bu sefer sendika önündeki dar sokakta değilde şehrimizin miting alanında toplanacaktık, işverenin işçilere zam vermeme inadı, Sendikanın ise grevimizin ülke çapında hatta dünyada büyük yankı uyandırıp büyük destek gördüğünden aldığı cesaret ile, grevi isteklerimiz kabul edilene kadar sürdürmeye kararlıydı. Her yerden gıda ve maddi yardım geldiği söyleniyordu ama şu ana kadar sendika üyelerine maddi anlamda yardım yapmamıştı, gıda ihtiyaçlarımızı sendikanın kurduğu kooperatiften yapıyor verilen çek yapraklarına meblağı yazıp öyle yaptığımızdan gıda ihtiyacında bir sıkıntı yoktu,ara sıra zeytin yağı pirinç gibi gıdalar yardım olarak dağıtılıyordu,ama onları da bazan duyuyor bazan duyamıyorduk yada yetmiyordu. Şimdilik kimse de bunu yüksek sesle dillendirmiyor, grevin bir an önce sonuçlandırılmasını istiyorduk. Miting meydanına geldiğimizde yine ortalık tıklım tıklım doluydu, başkanın yanında yine kalabalık bir grup ile konuşmaya başlamıştı, tabi biz onların kim olduğunu yarınki gün gazetelerden ve TV haberlerinden öğreniyorduk. Mahallemizde akşam oturmaları devam ediyor birbirimize misafirliğe gittiğimizde bir baş madenci büyüğümüz bir akşam aldı eline kalemi kağıdı, bak siz boşuna yürüyorsunuz sana grev sonrası alacağınız ücreti söylüyorum dedi, harici işçiler şu kadar ocak işçileri şu kadar ben şu kadar maaş alacağım deyip yaz bir kenara dedi, Sendika Başkanı'nın bu dönem yapılan toplu iş sözleşmesinde isteklerinin kabul edilmesi için gösterdiği kararlılık tabiri caizse ezber bozmuştu Dünya'nın en tehlikeli mesleklerinden birisi olan, madencinin sesini Dünya'ya duyurmayı başarmıştı birlikte başarmıştık. Hiç bir gün aksatmadan devam eden Sendika önünde dar sokaktaki buluşmamız devam ediyordu. Başkan'ın gelmeyin yoruldunuz arasıra dinlenelim dedikçe biz yarında YARINDA BURADAYIZ diye tempo tutuyorduk. Başkan görüşmeler için biryere gittiği günlerin dışında her gün buradaydı, olmadığı zamanlarda bir yardımcısı aynı pencereden çıkıp elinde megofonla başında CANLARIM HOŞ GELDİNİZ olmayan kısa bir konuşma yapıp gelişmeleri aktarıp evlerimize dağılıyorduk. Bu gün konuşmacı bize yarın ve sonraki gün başkanın görüşmelerde bulunacağını bu meydana daha kalabalık gelin başkan önemli açıklamalarda bulunacak deyip biz evlerimize dağıldık. uzayan görüşmelerden İşveren kanadında da çatlaklar oluyor ki bize slagon olarak SİLKEKE BAŞKAN DÜŞECEKLER GELİYOR GELİYOR MADENCİLER GELİYOR gibi slagonlar attırıyorlardı. her gün değişen slagonlar ile meydanları inletiyorduk. Başkan iki günlük görüşme sonrası gelip önemli kararlar açıklayacağını yürüyüşün devam edip etmeyeceğini görüşmelerin son şeklinin bize kendisinin açıklayacağını söylemişti, biz hiç aksatmadan yine sendikanın önüne geliyor, gelişmeler hakkında İlk ağızdan bilgi alıyor evlerimize dağılıyorduk, yine kahvelerde oyun oynayıp öyle evlerimize dağılıyor çalışıyor gibi ikramiye zamanı geldiğinde ikramiyeler ödeniyordu maaşımızın çalıştığımız gün kadar olanı veriliyordu. Avans isteyenlere avans bile veriliyordu, ama ne olursa olsun belirsizlik insanları karamsarlığa sürüklüyordu. Bu sabah mahallemizde yürüyüşün için toplanması gereken yerde her zamankinden erken ve kalabalıktık, yürüyüş kolunda slagonlar atarak trafiği engellemeden, yolun gerektiği yerde sağ tarafından gerektiği yerde sol tarafından yürüyerek kent meydanına geldik kalabalık hınca hınç doluydu, kadın, erkek, esnaf, işçi STK temsilcileri, Meslek örgütleri MTA tüm Zonguldak pür dikkat sendika başkanını dinliyordu. Başkan kalabalık karşısına çıktığında her zamanki canlarım hoş geldiniz diyerek konuşmasına başladı, görüşmelerin malesef çıkmaza girdiğini çözüm için hep birlikte sesimizi duyurabilmek için bir mitingimizi Ankara'da yapmaya karar verdik deyince BAŞKAN SENİNLE ÖLÜME DE GİDERİZ diye slagon atmaya başladık GELİYOR GELİYOR MADENCİLER GELİYOR, ANKARA ANKARA DUY SESİMİZİ BU GELEN MADENCİNİN AYAK SESLERİ diye slagon atmaya devam ediyorduk. Başkan şimdi evlerinize gidin kışlık pantolon ceket ve botlarınızı hazırlayın bizden haber bekleyin dedikten sonra hepimiz evlerimize dağıldık.

Devamını Oku
Muharrem Akman

Romans devam 11

O gün başkanın kışlık paltolarınızı botlarınızı hazırlayın dediği zaman çok da bir şey anlamamıştık, ama Ankara'da miting yapmamıza doğrusu Ankara'ya gideceğimize inanmadığımız için pek aldırış etmemiştik. Arkadaşımdan benim gibi düşünenler olduğu gibi büyük bir kararlılıkla gideceğiz diyenler de vardı, biz evlerimize gidip o günü beklemeye başladık, bir yandan da hayat devam ediyordu.Hanımlarımızın çoğu bizimle birlikte yürüyor, evde küçük çocuğu olanlar evde kalıyordu, henüz ilk okul talebesi olan çocuklar bile ara sıra yürüyüşlere geliyor, Orta okul ve lise talebesi çocuklar bazan kendileri bazan aileleri ile yürüyerek bir aydır bizi yalnız bırakmadılar, şehir hep birlikte grevdeydi. Bir yandanda Polonya da devam eden grevleri pür dikkat izliyorduk halkın leh VALESSA'YI yalnız bırakmadıkları gibi işçi sendikaları şehrin bir ucunda greve katıldıklarını için işten atılan liman işçileri için, Polonya nın öbür ucundaki işçiler arkadaşlarına destek olmak adına gıreve gidebiliyordu, işçiler ülke genelinde kenetlenmiş hükümete çoğu isteklerini kabul ettiriyorlardı, Bizim Sendikalardan ülkemiz içinden her yerden destek mesajları yağıyor ama hiç birisi süreli grevler başlatmamıştı. Sendika binasının konferans salonunda düzenlenen bir tiyatro etkinliğine sekiz yaşındaki kız çocuğumu da getirmiştim, bu etkinlik tatil günü olduğu ve henüz tiyatro gitme alışkanlığı gelişmediği için tiyatroya gelenler çok kalabalıktı. Zaten gırevin şehre getirdiği insan kalabalığı yetiyordu, görevliler biz birinci kata çıktıktan sonra 4.ncü kattaki konferans salonunda oynayacak tiyatro için, sadece çocukları içeriye alacaklarını söylediler. Bizden önce gelen arkadaşlarda merdivenlerden dönüşe geçmişler, biz merdivenlerin orta yerinde bir yerde kaldık ben çocuğu bırakmak istemiyorum , görevlilerin çocuğu bırak sen geri dön diyerek, komut vermesi arasında sıkıştım kaldım, kapıdan içeri girmek isteyenleri güvenlik bırakmıyor, benim ani karar vermem lazım sağdan soldan bir şey olmaz telkinleri ile, bir arkadaşımın kızının da orada olduğunu görünce ona birbirinize destek olun kızımı gözeltirsin dedim ama, çocuk benim çocuğumdan sadece bir yaş büyükmüş, boyu uzun olduğu için güven vermişti neyse çocuklar tiyatro salonuna çıktı, ben geri döndüm ama aklım çocukta kaldı, aşağıda sağa sola kalabalık içinde dolaşıp duruyorum, çünkü hepimiz çocuklarını tiyatroya göndermiş aşağıda tiyatronun bitmesini bekliyoruz. Meğerse çocuklar yukarı çıkana kadar aradan bayağı bir zaman geçmiş 4.ncü kata çıktıklarında tiyatro izdiham yüzünden iptal mi olmuş bizim çocuklar mı izleyemeden gelmiş ben çocuğu aşağıda görünce tiyatro seyrettin mi demeyi falan unuttum, sonradan baba biz o gün orada bir şey izleyemeden geri döndük dedi. Çarşı içinde çocuklar ile biraz daha dolaştıktan sonra, eve dönüp yemek yedikten sonra kahveye gitmek üzere evden ayrıldım, her kahvenin kendine özgü müşterisi vardı çok fazla bir gereklilik olmadıkça her zaman gitmiş olduğumuz kahveden başka bir kahveye gidip oturmazdık veya nadiren otururduk, kahveye gelince de herkesin kendine göre arkadaş gurubuda vardı, çay içerken, oyun oynarken, genelde aynı kişiler ile okey, pişti altmış altı oyunu, elli bir oyunu, tavla oyunu vs arkadaş gurubunun içinden birisi ile oynamayı tercih ederdik. Kulüp dediğimiz kahvelerde parasına kumar oynanır, çoğu işçi bir akşamda maaşını ikramiyesini verdiği gibi borçlu olarak masadan kalkardı, diğer kahvelerde ise arasıra bir paket sigarasına oyun oynayan olurdu, tabi o da oyunun sonunda kazananlar kazandığı sigaraları geri verip paraya çevirdiğinden, bir şekilde parasına kumar oynamak olurdu,Bir arkadaş bir gün ikramiye alınca kumar oynamak için kulübe giriyor, oyun esnasında kazanıyor, kaybediyor, kazanıyor derken kumarcının kumarcıdan beş kuruş parası kalmaz derler ya, gece yarısını geçtikten sonra bu tüm parasını kaybetmiş olarak kulüpten dışarı çıkıyor, karısının eve bir kilo süt getir demesi aklına geliyor, tabi o saate bile bir iki tane açık bakkal var, işçinin ikramiye aldığdan herkesin haberi var bu yüzden bakkaldan bir kilo süt ver, param yok sonra veririm demeyi gururuna yediremiyor. Eve girdiğinde hanımı süt aldın mı diye soruyor arkadaş başlıyor işte parayı aldım, şuraya verdim buraya verdim diye kem küm ederken, hanımı ya sana para aldın mı almadın mı diye soran yok, sana süt aldın mı almadın mı onu soruyorum diyerek lafını bitiriyor. Adam bunun üzerine beynimde bir şimşek çaktı deyip hatasının vahsmiyetini anlıyor, aldığı ikramiyenin en azından yarısını hanımına vermesi lazım çünkü o da verilmesi gereken borç yaptıkları yerlere verecek sabaha kadar kara kara düşünüyor. bir umut muhasebe müdürünün yanına gidip avans olarak para istiyor, muhasebe müdürü hayırdır sana dün para verdik doğru söyle paranı ne yaptın diyor, arkadaş müdüre akşam oynadığı paralı kumarda parasının tamamını kaybettiğini, Hanım'ının istediği bir kg sütü bile alamadığını, hem vicdanen çok rahatsız olduğunu hem de hanımına karşı mahcup olduğunu söylüyor. Müdür bunun doğru söylediğini ve gerçekten pişman olduğunu anlayınca sandalyede yer gösterip oturtuyor, şimdi sana aldığınız ikramiye kadar avans verip maaşından ikramiyenden azar azar keseceğim, ama bir şartım var burada bana bir daha kumar oynamayacağına söz vereceksin yemin edeceksin deyince, arkadaşın daha önceden kumar alışkanlığı var, biraz düşündükten sonra fırsat bu fırsat deyip kararını verip hemen müdüre yeminini veriyor, ve ekliyor Allah razı olsun Hanım'ımın o geceki olgunluğu ve Müdürümüzün anlayışı benim kumarı bırakmama sebep oldu diye ara sıra sohbetlerde anar durur. Başkanın CANLARIM kışlık paltolarınızı botlarınızı azığınızı hazırlayın öyle gelin dediği gün gelmişti

Devamını Oku