Şu şehri Erzurum ki bir destanın kendisi
Küllerinden yeniden doğan anka kuşu gibi
Ne acılar savaşlar ihanetler
Şu şehri Erzurum gazilerin yurdudur
Çok değil bundan bir asır evvel
Londra yine aynı.
Yağmur yağıyordu.
Bay Fedrick parkta oturuyordu.
Elinde siyah şemsiye,
Tıpkı paltosu gibi eskiydi.
Gökte bir güneş rehberdir bizlere.
Sarı ışıklar saçar aydınlık günlere.
İçimizde bir ateş harlanır güneşle.
Sarı rengin aittir bütün hislere.
Gönül verdik ateşin rengine.
Yine savaşlar çıkacaksa
Çocuklar ölecekse
Bir gün ışığında yada bir gece karasında
Bombalar silahlar ve acı feryatlar olacaksa
Gelmesin gelecek
Bir son olsun bugün
Bir karış toprak gerek
Yel üstünde esmeli
Bir küçük tahta gerek
Kalem ismimi yazmalı
Bir tahta vasıtayla gitmem gerek
Bir gün bende gideceğim
Belki de pişman olarak
Ateşten yüreğimi soğutmadan
Belki de sevenimi üzerek gideceğim
Elimde değil gönlüme koca surlar
Sahilde dalgalar taşır hüzünleri
Mehtapla gelir ayrılık kokusu
İçime dert sensiz içtiğim kadehler
İnsafsızdır soğuk rüzgarlar
Senden geriye kalan tek resmi alır götürür
Güneş ufuktan doğmuyor
Ya da mutlu günler gelmiyor
Sevgi anlamsız bir küme olmaktan çıkmıyor
Kalp yine kırılıyor
Milyonlarca yıl geçmiş
Şu kısacık zamanda
Belkide asırlarca anlatılacak
Bir çok olay
Belkide yalnız benim bileceğim
Acı hatıraları
Ve hiç unutamayacağım
Beni duysan
Kalbimi bir görebilsen
Uçan kuşlara konan arılara o kelebeklere
Ah beni bir sorabilsen
Güneş gibi ay gibi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!