Gitmek istiyorum bu şehirden,
Gri bulutlarla kaplı bir sonbahar sabahında,
Tüm anılarımı ateşe verip terk etmek kendimi.
Tam da ağlamak üzereyken gökyüzü,
Tam da unutmuşken güneşi düşlemeyi,
Kaybolmak istiyorum kalabalık bir kaldırımda
Esvaplarımı başkalarına verirsiniz,
Benim gibi kilolusunu da bulamazsınız ya,
Dar gelenim çoktur esvaplarım arasında,
Hayatımda bana dar gelen insanların çokluğu kadar,
Ya da bana dar gelen duyguların fazlalığı gibi.
Sağanak halinde düştüm yeryüzüne,
Gökyüzünün evladıyken henüz,
Doymamışken bembeyaz bulutlar arasında uyumaya,
Doymamışken maviliğimin güneşle olan dansına,
Çamurun ve soğuğun içine düştüm,
Gökyüzünün gözünden,
Bozkırda çorak toprağa düşen yağmur damlası,
Beklenmiş ve hasret duyulmuş,
Hesap yarım kalmış,
Gözler geride ve açık.
Azrail’den bir gün daha istenmiş, umutsuzca.
Eller gökyüzüne açılamamış,
Gerçek sanıdığım ne varsa yalanmış,
Koskoca bir yalan!
Ömür dediğimse yalnızca yağma
Ve yalnızca talan,
Yaşadıklarımdan arta kalan;
Bir avuç gözyaşı
Isıtsın ve aydınlatsın istedim güneş,
Sarsın ruhumun tüm soğuk dehlizlerini,
Kokmasına kokacak ama dona geldi bu leş,
Nasıl sileceğim bu yaranın izlerini?
Ben,
Sessizliğin kırsalındayım
Ve dişlerimin arasından dökülen;
Silikleşmiş birkaç kelime,
Hani can yakan yürek yangınından çıkmış,
İsten dumandan kapkara,
Tam yanacakken,
Hayat gibi,
Hayatım gibi;
Bana kollarını açmaz bu kalabalık şehir,
Sözlerim,
Gecenin kırık aynasından sarkıyor,
Sözlerin,
Hedefini bulmuş oklar gibi bağrımda sızlıyor,
Bir nehir gibi açtığın yaralardan sızan kanım,
Birikirken kendi yatağına sığmıyor.
Bu yangın,
Sebebim olacak bir gün.
Umursamıyorum şimdi,
Korkmuyorum da.
Ama biliyorum.



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!