Korkuların eşiğindeyim işte yine
Çoktan beri uğramadığım o bildik kapıdan içeriye
Ha girdim ha gireceğim
Sağanaklar boşandı boşanacak küskün şehirlerin üstüne
Ve ben yağmursuz ülkelerde bir yıldız gibi belireceğim
Güz yağmurları gibi akşam vakitlerinde
kar yağıyor yine bahçeme;
üşüyorum....
ayaz vuruyor yüreğime
ürpertisi sarıyor kaybetmenin
korkusu, basan karanlığın.
kor ateşler buza kesiyor içimde;
SARIKAMIŞ ŞEHİTLERİNİ ANMA PROGRAMINA KATILIM LİSTESİ
1. Meryem ŞAHİN
2. Ekrem ŞAMA
3. Adem KORKMAZ
4. Sebahattin ABİ – (Bursa)
kahve tadında hayat
güller kahve kokulu
ve...leylaklar.
bülbül şakıyor duygulu
kahvedir sırtındaki kanat.
insan yığını kalabalıklar
tren garından başlar yolculuklar
iriyarı bir adam köşeli taşları adımlar
başı öne eğik evvel de öyle idi
tam tamına bir çeyrek asır önceydi
kaba kumaş pantolonu siyah deri yeleği
Kar yağıyor İstanbul’da! Gecelerin karanlığını pırıltılı bir aydınlığa bürüyor düşen kar kristalleri. Nasıl da sessiz, içten, bir beyaz ağıt gibi her biri. Hüzünlü bir yalnızlığa gömülür gibi masumca düşüyor… düşüyor…
İstanbul’da kar! .. Oldukça romantik sıcak evlerinde pencereden seyredenler için…hele kartopu oynamaya can atan afacanların keyfine ne demeli? Her bir parlak kristal uçuşarak inişinde tarif edilmez esrarlı duyguları içimize serpiştirmede.
Ama ben İstanbul’dan çok uzaklara gidiyorum bu sessiz sedasız inen beyazlıklara takılıp. Kartanelerinin kara toprağa her inişinde maziye dönüyor yüzüm.
Yağan karın donmuş kesimlerinde buzlaşan kaygan zeminde kayarcasına. Maziye yürüyorum.. Ellerim üşüyor, yüzüm üşüyor, yüreğim üşüyor… üşüyor…
değerli gönül dostlarım
17 eylül 2006 pazar günü İstanbul'da Filistin ve Lübnan'daki kardeşlerimize yardım amaçlı yapılacak olan şiir dinletimize gerek bizzat katılmak isteyen gerekse bu amaçla kitaplarını imzalamak isteyen kalem sevdalılarını yanımızda görmek bizi mutlu edecektir.
katılımcı olmak isteyen arkadaşlarımızın isimlerini,kitap imzalayacak olan arkadaşlarımızın kitap isimleri ile birlikte isimlerini yazdırmalarını rica eder, şimdiden teşekkür ederim.
meryem zarifoğlu
Vatan millet bölünmez bir bütündür. Milliyetçilik anlayışımızın gereği budur. Aynı zamanda İslam inancı ile müşerref olan bizler için bütün kavramını biraz daha genişleterek vatan ve millet kelimelerine bir de Müslüman kavramını katmamız gerekir. Bir vücudun organları gibi olan Müslümanlar için, içlerinden birisi ızdırap halinde bulunuyorsa fiziki uzaklık uzun ölçütler içeriyor bile olsa en uç mesafedeki diğer müslümanın hissetmesi kaçınılmazdır. Bir merkezi sisteme bağlı bulunan organların diğerindeki rahatsızlığı hissetmesi gibi. Ancak sinirsel ve hayati fonksiyonlarını yitirmiş olmaları bu durumu geçersiz kılacaktır.
İnanç kısmını bir yana bırakarak olaya hümanist bir bakış açısıyla yaklaşırsak az önceki kadar etkili olmasa da aynı cins olmaları hasebiyle dünyanın herhangi bir yerinde birtakım insanların sıkıntıları, çaresizlikleri ve imdat istemleri başka bir coğrafyadaki aynı yaşamı süren “insandaş”ların duyarsız kalmalarına imkan vermeyecektir. Çünkü insan fıtratında yaratılıştan gelen bazı özelliklerden biri olan vicdan bozulmamış ve yokolmamışsa vazifesini yapacak, beyin denen idare mekanizmasını harekete geçirecektir.
Sorun oluşturma durumlarında bazan insan tek bir fert olarak bile yeterli olabiliyorken, çoğu zaman birden fazla kişi, grup, hatta ordular sorunları çözmede ve ortadan kaldırmakta yetersiz kalabiliyor. Bir kişinin yaptığı işlerin neticesi öyle vahim boyutlara ulaşabiliyor ki; belki yıllarca üzerinde uğraşılsa bile içinden çıkılmaz hale gelebiliyor.
Ortadoğu sorunu durmadan faaliyete geçen hatta hiç sönmeyen bir yanardağ olmuştur yıllardan beri. Bugün belki bazılarımızın bir şeyler yapma çabasına karşın sadece “karıncanın nemrutun ateşine su taşıması” benzetmesine uyan bu sorunun elbetteki farklı sebepleri vardır. En önemlisi ve yanardağın merkezi insanın “kandökücü” özelliğidir. İnsanoğlu kan dökmeye niyet ettiği zaman hep bir gerekçesi vardır. Bu töre olur, intikam olur, engellemek olur, elde etmek istenen şeylerin aşırı hırsı olur… örnekleri çoğaltmak mümkün. Makam ve şöhret elde etmek, yönetmek bu tutkuların başında gelenlerindendir ve insan nefsine en hoş görünenidir. İnsanoğlu bu hastalığa tutulduğu zaman akl-ı selim davranıp iradesini işbaşına geçiremezse kendisi ile birlikte başkalarını da büyük zararlara uğratması çok normaldir. Zararın büyüklüğü, şiddeti bazen uzun yıllar sürebilir ve geniş alanları kapsayabilir.
Ortadoğu insanı yıllardan beri acı ızdırap içerisinde yaşam savaşı veriyor dünyanın gözleri önünde. Kimileri duyarlı, kiminin ne olduğundan haberi bile yok. Kimileri bunun “olması gereken mutlak” olduğu görüşünde ve bazı kararları veriyor. Duyarlı olanlar da bu manzarayı değiştirmeye ne yazık ki muktedir olamıyorlar. Filistin’de İsrail işgali yeni değildir bilindiği gibi. Orada savaş bitmemişti hep vardı. Mermilere silahlara karşı öfkeler, taşlar, isyanlarla.. bunun sebeplerinden biri olan Arz-ı mev’ud olayını hesaba katmazsak bugünkü feci manzaranın bir diğer sebebi de bundan 90 yıl öncesindeki bir yönetim tutkusuna dayanır. 1916 yılında Mekke Şerifi Emir Hüseyin’in İngilizlerin kışkırtması ve desteği ile Osmanlı yönetimine başkaldırması ve ihanet etmesi I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşı kaybetmesi Ortadaoğu’daki bu günkü ortamı oluşturmuştur. Meşhur İngiliz casusu Lawrence büyük bir hırs ve menfaat tutkunu olan Şerif Hüseyin’i altınların parıldayan yüzleri ve orada vaad edilen bir krallık ile kandırarak safına çekmiş, arkadan vurdurarak, Güney cephesini elegeçirmek suretiyle Osmanlı’yı içten çökertmiştir. Şerif Hüseyin Paşa bu emeline ulaşamadan kendisine vaat edilen krallık yerine ancak Hicaz’da kurduğu küçük bir yönetim merkezi ile avutulmuş, daha sonra orası da elinden çıkarak İngilizlerin hüküm sürdüğü Kıbrıs adasında zillet içinde ömrünü tamamlamıştır.
Lawrence Şerif Hüseyin ile meşgul olurken Sir John Philby adındaki başka bir casus Necid bölgesinde vehhabileri yönlendiriyordu. Parçala- böl- yut politikasının oyununa gelen bu şahıs ve ardına takılan Araplar idareyi ele geçirmek şöyle dursun tamamen elden çıkmasına vesile olmuşlar ve Ortadoğu bu günkü hale gelmiştir. Emperyalist ülkelerin boyunduruğunda küçük devletçikler oluşmuş, daha da önemlisi ya kukla ya da iktidarda yetersiz yönetimler meydana gelerek birbirinden kopuk, yenilip yutulmaya hazır lokmalar haline gelmişlerdir.
MAZLUMLARIN ÇIĞLIĞINA ŞİİRLERLE KATILIM
Filistin ve Lübnan'daki kardeşlerimizin ellerinden tutmaya var mısınız?
FOTOĞRAF SERGİSİ & ŞİİR DİNLETİSİ & İMZA GÜNÜ
SUNUM /MEÇHUL KAPTAN - MORAL FM Sessiz Gemi Program yapımcı Ve Sunucusu
KONUŞMACILAR
ENGİN YILMAZ - DENİZ FENERİ DERNEĞİ GENEL BAŞKANI
13.00 / AÇILIŞ
13.30 / ŞİİR DİNLETİSİ
14.00 / KONUŞMA:Tarih Boyunca Kadın
KONUŞMACI: Meryem ŞAHİN
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!