Dünyanın bir leş pazarı olduğunu -et pazarından daha da tiksinç olduğunu anlamak için illaki karga gibi, gözlerin oyulmasına gerek olduğunu hiç sanmıyorum...
Çünkü yaşamın gerçek ,sevgisel ve eşitsel bir iradeyi hak ettiğine inanıyorum;
Yoksa daha nasıl insanlıktan çıkabilirim arayış ve buluş eylemlerine değil!
Nasıl bir oyundu bu
Ki o önce
Saftı,safrandı,sakiydi
Naıls bir değişimdi bu
Ki o sonra
Süründü,sakatlandı ve öldü
Şurası "sus" yerimiz olmalı,burası "çığlıklarımız"
Önümüzde zaferler dik,ve esir edilmiş
İşçiler alevler içinde bir güvercin,bir bahar,bir orman
Şurası "sevgi,yerimiz olmalı,burası "ezilenler"
...
Düğümlü kederlerin ölesiye suskun ki;
Ne rüzgârın çığlık atması
Ne de dalgaların kayaları parçalaması umurunda.
Ateş ve şeytan,ve ölüm,
Karanlık bir tepenin ardından doğacak olan güneş,
Tırmandıkça delirtiyorlar seni;
Azaldığımızı,güneşe baktıkça
Bir haziran günü.
Günlerden cumartesiyi?
Ortalık anneydi,ortalık baba
Maskeler yoktu,ağaçlar kök salıyordu
Baykuşlar yuva yapıyordu
Ve yılgın ve bitik bir gündü,
Pencereyi araladığımda,aralık gülümsüyordu.
Oysa hiç de gülümsenecek bir şey bulamamışlığın kaybını
Direnmeden mi eyvallah diyecektim?
Ve dedim:Bu kez istemiyorum.
Evet, bu kez mücadele vermeksizin bir şeyler
Ben başka âlemlerin dilencisiyim güzelim
Bir aşk merdivenindeyim ki sorma
Art arda oralarda bölünmekteyim
Akçaağaç ve çınar ağaçlarındaki kuşlara benzerim
Uçuşumda daim bir dilencilik hakim
Saklı değilim güzelim,ben rüzgârlara misafirim...
Herhangi bir günün kuzeyinden gelen rüzgarlar
Öpücük vadisine yerleşirken böyle büsbütün
Bu derece yalnızlıkları kovalamak da yalnız baca temizleyicilerine düşerdi elbet
Ancak görkemle inşa edilir bir vadi
İnsan elinden uzak-yakıcı bir cennetin ana rahmine düşerdi
Kadın dünyayı yuvasına çevirir bir halka oluşturmadıkça
Aşk, yalancı bir düğündür kalbime;
Ne nikahı ne firarı gerçekleşir...
ateş böceği
yeşil yoldan geçti
kardeşim gibi
ben gibi
mavi dolun ay izledi
ruhlarımızı çarmıha gerdiler
kahırede buyumek hakkınde sorularım var ıznınızden