Anne! Anne!
Bana duyulmamış,uyku getirecek bir ninni söyle?
Karanlıklardan da korkmuyorum artık,
Çünkü ben oralara hiç sığamam ki...
Anne! Anne!
Bu yağmurlar niye gözlerimde?
Ben bir evlat yitiren anneyim
Anne diyemeyen dillerin annesiyim
Uykusuz kalan gözlerin annesi
Uzakların gelmeyeceğini bile bile bekleyen
Karanlığa gözyaşlarını biriktiren
Avazı çıktığı kadar sesiyle meydanları dolduran
Hiç kimse size geçmişi veremez,
Lakin eşyalar hariç.
Ve tabii anılarda.
Ama belleğiniz bazen silinebilir,
Elinizde olmaksızın silinir.
Tıpkı harflerin zaman zaman,sizi silmeye cüret etmesi gibi.
Apollon dedi ki: "Ya kaderime uzaksam?
Boğuşuyorsam onunla?
Talihim de kör bir bohemyalıysa?
Ve ben antik bir Mısır'sam Hindistan da?
Merkürüm deyip,yine sever misin beni?
Ve benim ülküsel de hiçbir yanım yok desem,
Anlatırdım ona hoş bir eda ile şuurlu muhabbetimi
Onun pek bi hünerli lisanı karşısında
Gece gibi yalnız ve ayaz
Vede aciz idim.
Keza tanyeri ağarıncaya değin
Lutuflu bir esma ile
Bir adım için bunca çabaya girişmişti kalpler
Kapılar ve kilitler,anahtarlar
Elimiz yüzümüz gözümüz arıyordu
Ne kaybettiysek güneşin batışında
Ve gecenin doğuşunda
Atıyorduk adımlarımızı kuşların adımlarıyla
Bu gün batımında seni düşündüm
Ay ışığında yine seni
Tabiatın içindeki tek bağlantım yine sendin
Gördüğüm,dokunduğum,ve hissettiğim tek sen
Kalbimdeki gerçeğim yine sendin
Ve ben
Tükenişlerimi mi arıyorlar,ama daima yanlış yerlerde-
Neden arıyorlardı?
Sorgulamak adına ne oyun varsa,sanırım bunu yapmak istemişlerdir,eminim!
Zaten,istemek ve yine istemek,alışkanlık olmalıydı
Bence,onlarca.
Çabalamak,dedim içimden ama bir benim bildiğim evrene mi?
Senin de benim gibi, bir sürü ölmüş,
Yılgın; soluk sarı saatlerin vardır.
İçinden alınmış ceviz tadın da vardır.
Yanılıyor muyum,emin miyim, yoksa?
Zaten tomurcuklar da ölmek için filizleniyordu.
Ah be dünya!
Bu tatlı uyku kadar bile değerin yok.
Şimdi sana ne zirveden-zirve gibi bakabilirim,
Ne de yerden-yer gibi.
Ah be dünya!
kahırede buyumek hakkınde sorularım var ıznınızden