Şimdiye kadar direnişi yakından izlemeye çalıştım… Duyduğum her eyleme katılmaya çalıştım… Birey olarak desteklediğim için, ilk oluşumlara saygılı oldum… Böyle bir eylem varsa elbette bunun sağlıklı yürümesi için düşünenler de vardır düşüncesi hakim bende… Dışarıdan bakmak bazen daha yaralı oluyor sanıyorum. Gruplar slogan gürültüleri içinde fark edemiyor bazı eksiklikleri…
İzmir’de daha eylemin üçüncü günü, saat 21.00’de Gündoğdu Meydanı’na giren İP’liler, özellikle diğer grupları tahrik etmek için ‘’Mustafa Kemal’in askerleriyiz! ’’ demeye başladı… Elbette bunu içten söyleyene sözümüz yok. Onlarla yine paylaşacak ortak noktalarımız var. Ama bunu diğerlerini tahrik etmeye yönelik görünce korkum büyümeye başladı… Ardında belli bir yöneticisi olmayan ve kendiliğinden toplanan CHP tabanı da onlara katılmaya başladı…
Neydi direnişin amacı nereye kayıyor…
Direnişin sebebi Taksim gezi parkındaki yeşil alanla sınırlı olsaydı, eylem taksim ya da İstanbul’la sınırlı kalırdı… Bu sadece bardağı taşıran son damlalardır…
Bütün yazışmalardan da anlaşıldığı gibi… Eylem demokrasinin tümüyle rafa kaldırılması, emekçi halkla dalga geçilmeye başlanması, ‘ben ne dersem o olur, o doğrudur’ mantığı, katiller ellerini kollarını sallayarak dolaşırken, çocuğu, kardeşi için ağıt yakanların bile cezalandırılması, kadın cinayetlerinin ve tecavüzlere karşı umursamaz tavırlar, hatta teşviklere karşı, Robosky, Reyhanlı ve diğer birçok katliamların suçlularının saklanması, son otuz yılda ücretlerin ¼ oranında azalması, sendikaların anti-demokratik yasalarla eritilmesi, örgütsüz işçilerin iş garantisinin kalmaması, emeklilik imkanlarının ortadan kaldırılması, üniversite gençliğinin mezuniyetten sonra işsiz dolaşması, ülkemizin birçok yerinde NATO’ya askeri üs verilmesi, komşularımızla aramızda dostlukların bozulup, her an savaş çıkarma riskinin artması, Üniversitelerin eğitim amaçlı değil, ticari amaçlı kurumlar haline dönüştürülmesi…
Bunlar gibi bütün toplumumuzu rahatsız eden sayısız sebepler var. Başlayan direniş, iyi bir organizasyonla sürdürülmezse sonuç perişanlığa dönüşür…
Tabandan gelen bugünkü kitlesel eylemleri devlet güçleri kolay kolay bastıramaz… Bu eylemler olsa olsa kendi içinden bölünerek çökertilebilir… Bunun için direnişçilerin çok hassas olması gerekiyor… Kimlerle nasıl yan yana olacak onun çerçevesini bir an önce saptamalı… Yoksa bu eylemler provakatörler tarafından yanlış yönlendirilip, büyük hasarlara sebep olabilirler… Net bir çerçeve olmadan provakatörlerin işin kolaylaştırılmış olur. Bir kesim ‘’birilerinin askerleriyiz’’derken, yıllardan beri başımıza ne gelmişse bu askerlikten geldiğini unutuyorlar ve işi sadece Silivri meselesine odaklıyorlar… Oysa Silivri olayları da askerlikten kaynaklanan bir durumdum. Nato’nun askerleridir… Onlardan emir almışlardır… Yasalar çerçevesinde davranmış olsalardı, bağımsızlığı savunmuş olsalardı işleri bitince onları kimse devre dışı bırakamazdı.
Bu, bağımsızlık isteyenlerle Özgürlük isteyenlerle, 180 derece çelişik bir durumdur. Halkı haklı mücadelesini değişik yönlere çekerek zaafa uğratacak temelsiz, ilkesiz ve tutarsız taleplerle karşı karşıya kalmamak için bir an önce mücadelenin ana hatları belirlenmeli, (Bu evrensel insan hakları beyannamesi esas alınarak) süreç içinde geliştirilebilir.
‘’Hedefi belli olmayan gemiye hiçbir rüzgardan fayda gelmez! ’’ diye bir söz vardır. Hedefimiz ve hedefe ulaşmak için çizilen yol haritamız yoksa, yine bizi bu eylemlere mecbur bırakan odakların oyunları ile dağılıp gideriz…
En zengin yüzde yirmi ile, en fakir yüzde yirmi arasındaki fark, 1965’lerde 65 kat idi. Bu 1970’lerde 85 katına çıktı, 1980’lerden sonra 125 kat oldu, bugün belki de 250 katını bile geçti…
Cumhuriyetten bu yana ne zaman ‘’Kemalin askerleri’’ yönetimde değildi? Hep onlar yönetti…
Kurtuluş savaşının liderlerinin itibarı altına sığınarak bu gün Gelir kaynaklarının % 65-70’i yabancıların eline geçti… Bu ülkede darbeleri yapan ‘’Kemalin Askerleri’’ değil miydi… Onların her hareketi NATO’un, IMF’nin talimatları doğrultusunda olmadı mı?
Hiç düşünmezdim asansörde kalmayı
Bir hapishane, bir hücre gibi sanki
Düşünmek korkunçtu içindeyken arızayı
Titremem başlardı dizlerimdeki.
Güzel arkadaşım, sabah yolculuğundaki
Belediye otobüsünde bile, boş koltuğa oturmak için, otomobil gibi manevra yapıyorlar.
Oturacakları koltuğu gözlerine kestirip, bir adım geçiyorlar ve sonra geri geri gelip oturuyorlar ki oturduğu koltuktaki diğer yolcu ile göz göze gelmesinler… işte bu gün
yanıma geri manevra ile oturanın gözüne bakayım dedim. 45 derece eğik oturduğu için,
boynum kopacaktı adeta. (açıklama yapmak zorundayım, ben 68 kuşağıyım ya, bukalemun gibi renk değiştiriyor demesinler diye, boynumu hiç sağa sola çevirmiyorum. O yüzden kireçlenmiş.)
Dikkatli bakınca o da anladı sormadan açıklama yaptı. (L, demeden leblebiyi anlayan bir halkız çok şükür. O yüzden diyolog kurma yeteneğimiz gelişmemiş.) Önünü gösterip, fermuar bozulmuş abi, oturturken açılıveriyor da, dedi.
Ben de hııı dedim.
Burası mayın tarlası değil,
Şiir tarlası,
Güzel şeyler yaz, bizi avut diyorsun.
Bir yangın üstümüze gelirken,
Nasıl yapabilirim bunu?
Kazım Abi’nin yüzü tebeşir gibi
Soralım, gene ne takılmış aklına
Hayırdır, neyin var Kazım Abi
Sabah sabah bu güneşli günde
Bu bulutlu surat çekilir mi?
Yazıdan önce de vardı şiir
O zaman, bellek gücü isterdi.
-Güzel söz söyleme sanatı.-
kaside, şiirin en yüce biçimi.
En etkili otorite bellekti.
Adamlar ne kadar küçükse
O kadar büyür dev aynaları
Koltuklar, makamlar süslenir
O kadar artar makamlara saygı
O kadar, önem verilir kurallara
Korkudan çıkar ceza yasaları
filimler çevriliyor, tanrı göndermiş senaryoyu
Etten, sütten, peynirden kestiler sübvansiyonu
Havaya, tinere, ‘’ot’’a, boka uyguluyorlar onu
Fuzuli tüketimi kıstılar,depolar doluyor silme
Tüketim yapan tüketiciyi tüketiyorlar böylece
Sürüyle kurban veriliyor liberalizmin tanrısına
Cümle alemin çenesi düşer şikayetten
Devrim ister, değişiklik ister, ama,
Kendinden başka! Güçlerden.
Zalimin fazla güce ihtiyacı yok
O gücünü mazlumdan alır,
Mazlum! Başkasını beklerken.
Sevdiğimiz bir abimiz kendisi. Bir grupta yayınladığı şiiriyle tanıdım kendisini. Mizahı kullanır şiirlerinde, bununla birlikte duygusal şiirleri de yok değildir. Popüler şiirleri de var, güzel tabi. Ayriyeten grup da kurdu sağolsun, ne de olsa mizah seviyoruz.