Kuşların eli kolu yok ki
yuvadan düşen yavruyu
kucaklayıp alıp götürsün
göynük anne ve babası
ondandır her halde ergin kuşların
Çok sâhipsiz kuş gördüm
kedi pençesinde cedelleşen
kafasına zuhûrat taş değen
su versen yem yersen
artık cana gitmeyen
bir çift kumru kondu pencereme
biri üzgündü
perîşandı
bir çift kumru kondu pencereme
kumrunun biri ağlıyordu
uçtu gittiler sonra
Birbirimizin gökkuşağı rengini
oysa ne çok severdik
dokuma tezgâhlarında
gezinirken avucumuzun yüzü
nakış nakış damar damar tayf tayf
nasıl bulmazdı ki ellerimiz künh huzuru
Ne kadar çok yıldız var başımda
sağım solum
pırıl pırıl ateş böceği
gece ayaza çaldı
rüzgâr esiyor
yozluk karanlık bulaşıcıdır
ölü gazelleri izliyorum
geceden
avuçlarımda elmacık
keskin bir rüzgâr
tırpanî
vuruyor dipten
bu gece yıldızlara aya ifşâ oldum
galiba biraz utandım
kız ardım
ar
yalnız onlar gördü seni nasıl öptüğümü
yükseliyor âşkın sevdânın alkış sesleri
Biz hâriç
herkes pür gazap
kol kola
yürek yüreğe
yeryüzünde geziyordu..
Salhurde ahşap bir konak gibi
çatırdıyor da çatırdıyor içim
rüzgâr değse sîneme göçtüm göçeceğim
altın topukların var senin
şivekâr hoşreftârın
mâvi bir minibüs çıktı adliyeden
sigara içip gülüyorlar
şoför başçavuş gardiyan
hemen arkada bir on başı bir er
açmışlar kapıları
avuçlarının içerisinde



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!