Şimdi biz omuz verdik ya
saraylar yapıldı cihanda
mükellef sofralar kuruldu
elbet iki çift yürek yongası olmalı kelâmımız
suyu oldu
odu oldu sarayın
izbe bodrumlara kapatılmış
yavru bir kurt köpeği gibi rûhum
soğuk
ıslak
serseri adımlarım vardı
tüm korkulara inat
Kaç cenge tutuştum puslu aynalarda
kaç kıran kırana vuruştum
bu harbin bir zaferi bir muzafferi yok
ganîmet o ki yaşayanı da
iki kesik baş aynalardan öteye
iki kesik baş cihandan beriye
bir an oluyorsun
ahşap metrûk bir evin
garip mahzun penceresi
kapıda birbirinden yaramaz çocuklar
zannediyorum içlerinden birisi
bir taşla bin parçaya ayıracaklar
alımlı güzel bir kızıydı
bir zamanlar kısmet köyünün
başında allı pullu yazması
pulları gözlerine benzeyen
pınar başında su doldururdu
arsız yılışık bir kedi gibi rüzgâr
Pazar meydanında annesini kaybetmiş
hem çocuk hem anne gibiyiz
bizler içleri ağlayan yanan ve hiç susmayan
kara yağız beyaz dağların tandır çocukları
güneş yeni çekilmiş kahve gibi
kavurur da kavurur bu toprakları
senin kokun
döndürüyor başımı
bastırıyor en sert içkiyi
kıskandırıyor kadehteki şarabı
uzun siyah saçların
misk-i amber kokusu
başka bir insanın
hayatını yaşama isteği
bırakıp kirli rûhumu
çöp konteynerine
ben kimim
kimim ben
yalar ıslak geceleri yalnızlığım
küstü muhabbet
çalmıyor çatlak sazım
aha şuramda
dişleri kilitleniyor ölülerin
yürek ezmesi sanırsın
müslüman bir çocuğun avuçlarında
öfkesini sıkarak çatlattığı
patlattığı taştır Kudüs
sapanın meşininde zeytin ağaçları
zeytin taneleri gümüş
bir taş kapmak mîraçtan



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!