Toprak bir, ama ağaçlar çeşit çeşit,
Deniz bir, ama balıklar renk renk.
Hakikat bir, sözler binbir çeşit,
"Lâ mevcûde illâ Hû" dedikçe ten bekler emek.
Aynı güneş doğar binlerce pencereden,
Yüce dağ başına kar olup yağdım,
Rüzgâr olup Düldül ile yarıştım.
Âdem olup yerlere saçıldım,
Mûsâ'ya Hârûn oldum da geldim.
Baykuş oldum vîrâneler dolaştım,
O,
Ters akan şemsiyenin altında,
Suyu tutan değil,
Suya tutunan.
Kaldırım taşlarıyla konuşur:
"Beni de alın, sizdenim artık!"
Boynumda taşıyorum yalnızlığı,
bir ömür süren bir saat gibi.
Her saniye,
geçen bir an değil sadece,
bir ağırlık çöküyor omuzlarıma.
Gecenin sessizliği
Asfaltın altında,
Tavana asılı kalmış
Bir çocuk parkı gördüm:
Salıncaklar kanat çırpıyordu,
Kaydıraklardan
Gece bekçileri kayıyordu.
Dünya yaratılırken koptu kıyamet,
Bir başlangıç, bir son, iç içe girmiş.
Zerrelerden evrene yükselen feryat,
Hem doğum sancısı, hem ölüm sesi.
Gökler yarılırken, yıldızlar düşer,
Yâr bağına girsem ne olur,
Gonca gülün dersem ne olur?
İnce belin sarsam ne olur,
Beni dert bağına bağban ettiler.
Meyhaneye dalsam ne olur,
Bir gece ansızın yâr geldi akla,
Zâhir" dedi beni, "bâtın"da sakla!
Şimşek çaktı cana, düştüm ben Hakka,
Sordum: "Kimsin?" dedi: "Aşkım bîçâre!"
Gönül şehrine bir sultan olmuş,
Nesîmî burcunda aşkın sırları,
Deri yüzülse de dönmez ikrarı.
Hakka yürüyenlerin nurdan izleri,
Vahdet deryasında bulur kendini.
Hatâyî burcunda şahın nefesi,
Güneşin sır küpüne düşen toz oldum,
Zamanın çarkında bir "Hû!" savruldum.
Aşkın kılıcıyla yarıldı gökler,
İçime, kanadı kırık melekler düştü.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!