Bir yol var mıdır dersin?
Gece bu vakit kendi iç savaşında buhran
Uzak ve denizaşırı uzakta
Hem hasret dolu
Hem de bütün kalabalıklar içinde en tekil
Bir yol var mıdır dersin sesler içinde?
Terkedişinin izdüşümüdür bütün bunlar
Yol kenarındaki taşlar
İstenmemiş göçebe
Yabani otlar
Sabba'nın cennet bahçesinden atılmış gibi
Bir toz cam arayışında
Her ateşin ardında savrulmuş küllerini toplayan bir tek benim yola revan olmuş.
Bir tek benim bütün bu anlaşılmaz hayatların içinde kayıplarına bir anlam taşıyan yangın yerine su misali.
Daha şehirler yanmadı, İsa Kudüs'e ayak basmadı ve yönünü degiştirmedi güneş.
Peki ne zaman dinecek? Bir dağ seslense, ayak basacağım bir kıta yarılır tarihten bu yana. Bir yanma hissi duyuyorum gündüz gözüyle. Peki ne zaman içimde sönecek bu volkanik yalımı?
İnan uzaklar çok yakın ve sancılar tamda kaburgamın altı. Heryer aynı yalnızlık, şehirlere insan eli değmiş üstünde birkaç katman pasak var ama ben sürekli aynı yaşta goncası çiğ taneli ve bir yerlerde seni arayan biri hep. O kadar gurbetlik olmuşum ki bir iklimden başka bir iklime geçip sürekli bir çift göz için haşlamışım bütün genç yanlarımı.
Bir tek benim en bencil olanı
Nasıl anlatayım şimdi sana akşamı?
Bu vebal, beklemeye mecbur kalmışların boynunadır
Bu bilincini yitirmiş ama hep nefes alıp vermiş bir komalık halidir bir türlü ölmüyor
Bir zaman adıdır derler
Beni yerimden yurdumdan ve senden etmiş bir vakittir göl sularında
Bir ağızdan kaç ayrılık işitebilir insan?
-Bir yaşama kaç yalnız gün sığıdırırsa insan.
Kaç defa ölümüyle kutsanır bir ölümsüz anka?
Ayrılıyor musun burdan?
Güneşi uğurlayanlar her akşam ağlar
Her akşam kırık bir kavaldan notasız çalar çobanlar
Ağıt yanar
Ağıt yakanlar yanar
Pencerini açık tut kadın
Şahidimdir 16 kilometre atmosfer
Havaya kattığım ip ince soluğumla,
Nefesimde bir özgür kadın yani sen,
Seklavi atıyla umudun gökyüzünü arşınlıyor
İsmini söylediğim bir adım öne çıksın
Sizi Orhan Abiyle yüzleştireceğim.
Sen lidyalı tüccar
Öncelikle Allah belanı versin
sen frigyalı çifçi
Hergün bir takvim yaprağından kovularak dışında kalıyoruz zamanın
Biz bu hikayenin neresinde duruyoruz?
Bütün kuşları tuttuk yine de bitiremedik göçü
Nehir seslerini dinlesin ağaçlar
Daha derine, daha uzağa yürüsün sahil
Dokunuyor gündüz, güneş, akşam ve suları
Dokunuyor ruhuma.
Zaman karasal bir yalnızlık
Bir hilebaz, göcebe bir masaldır
Oysa insan en çok kendisine ağlarmış.



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!