Pervasızca esiyor penceremden aşk rüzgarı
Gönlümün pervazlarını iyice açarım
İçime dolar aşk sarhoşluğu
Eyyüb’ün çilesinden
Çektim bir sürme gözlerime
Beşparmağından akan rahmet çeşmesine susadı gönlüm
Söyle ey sevgili,
Şehrin yüreği var mı?
Aşk şehrin neresindedir?
Damarlarında dolaşan kan mıdır?
Yoksa isyan mıdır?
Ölüm kadar şaha kalkmış bir isyan rozeti yakamda
Yakamozlara kaçmış biriyim ben adım mustazaf
İbrahim’i yakmayan ateş bu gün yüreğimde tutuştu.
Terkisinde isyan taşıyan çiçeklerle
Bugün Fransız ihtilaline meydan okuyorum.
Pusatsız gözlerimizde kızgın bir demir
Çile örsünde inatla dövülmeyi bekler
Önümüzde çağın küf hatıratlı tablosu
Sehpasız ve çapasız günler düşlerim
Başımızda zalimlerin demoklens kılıcı
Ey uçurumlarda doğup uçurumlarda ölen çocuk
Bir atımlık bir sevgi kaldı dünyamızda
Onu da biz kurutup bıraktık savaş meydanlarında
Bırakın artık çocuklar nefret kusmaya devam etsin
Benim yolum durağan bu zeminden doruğadır,
Benim yolum kıyam yoludur, gidiyorum
Faili meçhul duygular yüzünden
Faili malum cinayetlerle
Vurdular seni benim içinde ey şeyda
Bir yüzüm ağır hüzündür,
Diğer yüzüm hafifletilmiş sevinç
Ve yüreğim delik deşik bir coğrafyaydı
Günlerden hüzün günü
Daha ceninken öldürülen bir halk
Bir topun ağzına mermi sürer gibi
İsyan duygularıyla doldurur bedenimi
Kan hücum eder beynime
Birden irkilip fırlarım eylemin kerevetine
İnsan körfezinde biriken kansa
Ilık bir ölüm duygusu dalgalanıp
oyulur içime
biz ki aşka yaslanmış bir davaya adanmışız
içtikçe susuzluğumuzu artıran
bu aşkın keskin bakışına sorgulanmışız
Yanmak bana düşer sevda ateşinde,
Kurtulmak bana düşer nemrutun ateşinden,
Atılmak bana düşer dipsiz ölümsüzlük kuyularına,
Uçmak bana düşer engin aşk bulutlarına doğru,
Yanmak bana düşer aşk ateşinde
Giymek bana düşer ateşten bu gömleği
Zifiri gecenin kalbinde oturup
Kapkara isli bir çaydanlıkta
Kaynayan çaydan dinler neyini
Yıldızların cümbüşünü seyrederek
Çaydaki ayrılığın kokusunu içerek
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!